# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
LOCK UP – Necropolis Transparent
| 31.08.2011

Kafalar kopsun!

Özgür DURAKOĞULLARI

Lock Up, yaptıkları tarzlarda “şöhrete doymuş” müzisyenlerin oluşturduğu bir süper grup olarak grindcoretarzında bir müzik yaparak piyasaya atıldı. Ekstrem metal ile aram hiçbir zaman çok iyi olmadığı için, benim bu toplulukla tanışma hikayem çoğu insandan farklıdır sanırım. Kısaca özetlemem gerekirse, tekniğine, yaratıcılığına ve performansına ilk duyduğum andan itibaren hayran olduğum davulcu Nicholas Barker’ın ismini muntazaman her ay google’da aratan biri olarak, bu süper topluluğu gözden kaçırmam pek mümkün değildi zaten. Ama benim tecrübeme bakmayın, metal camiasında da belli oranda değer görmüş bir gruptur Lock Up.

İlk albümleri “Pleasure Pave Sewers” neredeyse tümüyle grindcore türüne girse de, grup bunu takip eden iki albümünde daha grind-death’e doğru kaydı. İlk albümdeki kadro, Peter Tagtgren’in tuhaf ve akılları alan vokal performansıyla daha marjinal bir müzik sunarken, onun yerine geçen yine ünlü bir isim AT THE GATES frontman’i Tomas Lindberg ile birlikte grup daha çiğ, daha saf bir delilik ve öfke kusar bir hale geldi. İlk dönemlerinde hızlı blast beat ritimleri kullanmayan Nicholas Barker’ın gitgide hızlanması da, ikinci ve üçüncü albümün daha “kafaları kopartıcı” formda olmasının temel sebeplerinden biri oldu.

Tanıttığım albüm, bir önceki eser “Hate Breeds Suffering” ile çok derin farklar içermiyor. Gözüme en çok batan değişiklikler, sound bazında sınırlı kalıyor. Gerçi Nicholas’ın ciddi anlamda, en ufak bir nüanssal kusur barındırmayan davulları, aklıma “stüdyo editlemesi” ihtimalini de getirmedi değil. Zira ciddi anlamda çok zor ve hızlı bir davul icrası var albümde, trigger’lanmış bile olsa grind ritimler arası kompleks trampet-alto ataklarında dahi “insan çalmış” dedirtebilecek bir milisaniyelik hata dahi yok.

Yalnız, yaşı ilerleyen ve zor bir vokal icrası sergileyen vokalistlerin, anca işi profesyonel bazda bilen kişilerin anlayabileceği incelikle, “daha kolay” teknikler geliştirmeleri, en azından nefes tempolarını basitleştirmeleri durumunda olduğu gibi, davulcu Nick’de de “nefes almadan konuşan insan” benzetmesinin yerinde olduğunu düşündüğüm şekilde, sıfır vuruş boşluğu vererek 32’lik ritimler, ve bunları tamamlayan -yine sıfır boşlukla icra edilmiş- yer yer kompleks ataklarında nefes alır bir stile yelken açma hadisesi sanırım var. Özellikle bir önceki albümde, öyle bir kısım vardı ki 2 dakikaya yakın, dönüşümlü icra edilen ultra hızlı speed ve blastbeat ritim ağırlıklı kısımda sağ kolu hiç boşluk vermiyordu. Üstelik bu el sadece hi-hat veya ride zilinde kalsa iyiydi, bu zaman zarfında zira yine boşluksuz şekilde icra ettiği ataklar ve zil geçişleri de bana her seferinde oha dedirtirdi. Nicholas’dan hızlı davulcular muhakkak var, Flo gibi Hellhammer gibi. Lâkin onların stillerine dikkat ederseniz, mutlaka boşluklar verirlercrash’lere vururken falan, ve double-stroke tarzı kasların daha az zorlandığı tekniklere başvururlar. Nicholas’ı özel yapan yanı, bu biyo-ritmik alışkanlıklara ters hayvanlığı, ve hantal izlenimi veren aşırı şişman cüssesiyle böyle şeyler yapabilmesidir.

Kendisi uzun süredir ciddi bir grupta çalmamasına rağmen, “Necropolis Transparent”da da canavar gibi bir performans göstermiş. Yukarıda detaylandırmamdan önce değindiğim gibi, bir önceki albümdeki “insan çalıyor” izlenimini de asla vermeyecek bir kusursuzluk var davullarda. “Hate Breeds Suffering”de bazı ufak timing hataları, alto dolgularında bir vuruşun yutulması gibi anlar vardı. Ayrıca Nick, kendisiyle özdeşleşmiş, yer yer aksaklı seri twin kullanımından da lezzetli örnekler sunmuş bu albümde. (İmza hareketi olan “twin-trampet- sağ sol twin-trampet” olayını da bolca yapıyor, hastasıyız.)

KRISIUN, MORBID ANGEL, CRYPTOPSY, EMPEROR, ve daha on küsur örneğini vereceğim tarzda grupları, hemen hemen sadece davulcuları için dinliyorum, itiraf etmem gerekirse. Zaten kritiklediğim albümlerden de, ekstrem metal ile çok fazla içli dışlı olmadığım sonucuna ulaşmışsınızdır. Lafı getirmek istediğim yer, Lock Up’da davullarla birlikte azımsanmayacak bir gitar etkinliği de var. Birkaç sene önce aramızdan ayrılan, ve tanıttığım grubun ilk iki albümünde gitarları üstlenen NAPALM DEATH gitaristi Jesse Pintado bilindik ve saygın bir müzisyendi. İlk iki albümde, çok yaratıcı olmasa da, türde daha önemli olan etiketler olan: “gaz, enerjik, yıkıcı, kafa-boyun kopartıcı, cehennemsi, kıyamet alameti gibi” gibi sıfatlar ve deyişler onun gitarları hakkında söylenebilecek şeyler.

Yıl 2011 olduğunda, ve LOCK UP 9 yıl aradan sonra “Necropolis Transparent”ı çıkardığında ise, gitarlarda PENTAGRAM ve CRIMINAL topluluklarından bilinen Anton Reissenegger var. Açık konuşmak gerekirse, bu albümdeki gitarlar beni daha fazla doyurdu Pintado’nun bulunduğu albümdekilere göre. Aslında çok farklı şeyler yapmıyorlar iki gitarist de, yani Anton bu mirası devralıp üstüne çok ahım şahım şeyler eklememiş. Lakin yine de, sound’dan da olabilir bilmiyorum ama, gitarlar daha gaza getirdi beni. Genelde tremolo stili icra edilen gitarlar, tür içinde alışıldık atraksiyonlardan da uzak kalmıyor. Örneğin sinsi duygulu, kötücül tremolo’ların ardından yıkıcı duygulu, perde ve nota geçişlerinin daha sert olduğupower-chord’lu kısımlar gelebiliyor. Ya da blastbeat bir ritimin altında düz riff’lerle giden gitarlar, speed ritme geçildiğinde tremolo’ya dönüşebiliyor; ya da duruma göre bunun tam tersi olabiliyor. (Örneğin The Embodiment Of Paradox And Chaos”un temel rifleri ince ve sinsi havada ve tremolo stilindeyken, nakarat melodileri blastbeat ritimlerin üstünde yıkıcı ve net riflerle icra ediliyor.)

Gitarlar genelde nispeten ince oktavlarda tremolo stilinde gittiği için, kalın frekanslarda seyreden bas gitarlar da gayet iyi ve etkin duyuluyorlar. Eski iki albümde de yer bulan tuhaf efektli baslar da, gitarların müziği yalnız bıraktığı kimi anlarda bir farklılık yaratıyorlar.

Dikkat ettiyseniz vokallerden az bahsettim, zira Lindberg’in çok da uzun uzun anlatılabilecek bir vokal stili yok. Notasız scream vokal yapıyor elbette üstad, ama daha OBITUARY vokalisti gibi ses tellerini de ön plana çıkartıcı bir tekniği var. (O kadar olmasa da). Bence kendisi başarılı bir vokalist, sesiyle adeta “kusarak”, grubun taşkın enerjisini yükseltiyor. Ayrıca albümde HYPOCRISY’den tanıdığımız, ve LOCK UP’ın ilk albümünde vokalleri üstlenen Peter Tagtgren ve CARCASS’dan Jeff Walker konuk vokalistler olarak göze çarpıyorlar. Özellikle The Embodiment Of Paradox and Chaos’daki Lindberg-Walker ikilisi iyi bir uyum yakalamışlar. Yer yer atışıyor, yer yer üst üste aynı sözleri söylüyorlar. Tagtgren de şüphesiz iyi bir iş çıkartmış, zaten adamın vasat bir işi var mıdır şüphe duyuyorum ben.

Bu belki de ilk ve tek grind kritiğim olacak. Ama öyle “şekil olsun” falan diye yazmadım bu yazıyı. Nick Barker olmasaydı yine de dinlemez ve kritiğini yapmazdım sanırım albümün. Pişman mıyım, bunları yaptığım için? HAYIR! KAFALAR KOPSUN!!! (Zaten son parça Tartarus’da anlıyoruz ki kafalar kopuyor, kopmuş ki bir canlılık belirtisi kalmamış.)

Not: Alttaki ilk 12 yorum albüm haberleri içindir.

8/10
Albümün okur notu: 12345678910 (8.66/10, Toplam oy: 29)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2011
Şirket
Nuclear Blast
Kadro
Tomas Lindberg: Vokal
Shane Embury: Bas
Nicholas Barker : Davul
Anton Reisenegger: Gitar
Şarkılar
1. Brethren of the Pentagram
2. Accelerated Mutation
3. The Embodiment of Paradox and Chaos
4. Necropolis Transparent
5. Parasite Drama
6. Anvil of Flesh
7. Rage Incarnate Reborn
8. Unseen Enemy
9. Stygian Reverberations
10. Life of Devastation
11. Roar of a Thousand Throats
12. Infiltrateand Destroy
13. Discharge the Fear
14. Vomiting Evil
15. Stigmatyr (bonus)
16. Through the Eyes of My Shadow Self
17. Tartarus
  Yorum alanı

“LOCK UP – Necropolis Transparent” yazısına 28 yorum var

  1. Aeonian_Lich says:

    Yaşı da hafif ilerlemiş ve sanırım 200 kilo civarına gelmiş Nicholas Barker’ın performansı merak konusu.

    kutup ayısı

    @Aeonian_Lich, boyle negatif bir dusunceye kapildigina pisman edebilecek kadar iyi. :) eksik yok fazla yok.

    SeventhSon

    @Aeonian_Lich, nicholas barker konusunda birşey sormak istiyorum, arkadaşın, yaratıcılık ve hız konusunda aşmış olmasını bi yana bırakırsak teknik olarak ne bulduğunuzu merak ediyorum yahu. Adamın elleri aşırı hızlı single stroke’un ötesine geçen pek birşey yapmıyor, ayakları da her extrem metal davulcusu gibi yine aşırı hızlı. Başka teknik namına eyvallah diyebileceğim birşey yok açıkçası. eleştirmiyorum, cidden merak ediyorum, hani teknik olarak metal davulcusu diyince bi mike mangini bi sean reinert bi mario duplantier falan geliyor aklıma ya da ne bileyim yanic bercier geliyor. nicholas barker pek teknik bi davulcu olarak gelmiyor bu arkadaşların yanında bana. bi de şey var Gavin Harrison, metal müzik icra etmiyor ama davul başına geçince tanrılaşıyor adam. favori davulcum zaten.

    Aeonian_Lich

    @SeventhSon, Teknik derken, double stroke ve benzeri birçok tekniğe hakim demedim. “Tekniğine” hayranım dedim. Çalış tekniği. Ayrıca double-stroke gibi tekniklere nazaran, single-stroke ile o hızlara çıkılması daha önemli bana sorarsan. Ayrıca trigger nimeti olmasa o double-stroke’cı hız manyakları ne yaparlardı bilmiyorum. Trampeti okşuyorlar, ama çıkan sese bakarsan sanki kıyametin trampetleri çalınıyor. :) Nicholas, biyo-ritmik alışkanlıkların dışında davul çalan, ve günündeyse canlıda dahi insanın çaldığının anlaşılamadığı derecede nüanssal kusurları olmayan, deyim yerindeyse makina gibi çalabilen bir adam. Örneğin bir Derek Roddy dinlediğimde “bu bir insan” diyebiliyorum, ama nicholas’ta bu yok. Üstelik boyun kaslarındaki kasılmalardan anlaşıldığı üzere kendisini zorlayan bir stilde çalmasına rağmen, bu zorlanmanın neticesinde kusurlu bir performans sunmaması da takdir edilesi bir başka yön bence. Ayrıca Nicholas’ın ayakları sadece hız değildir, çok yaratıcı on küsur aksaklı kros ritmi var adamın muhtelif gruplarda sergilediği. Ayrıca birkaç imza atağı var kendisinin, ve yapılması fizik ve teknik bakımından cidden zor. Özellikle de hi-hat’lerden crash’e vurarak sıfır vuruş boşluğuyla o atağa geçip ardından yine sıfır boşlukla crash’e vurup blastbeat ritime geri dönmek kolay birşey değil. Dediğim gibi bahsettiğim atak 4 trampet 4 alto ataklarından değil, 4 trampet 2 alto 2 trampet 2 alto 2 trampet 4 alto şeklinde bir atak. Youtube’a violent reprisal yazıp çıkan canlı videoda dikkat edersen o atağı bolca yapıyor.

    Şimdi Gavin Harrison falan dersen, mutlaka çok daha varyasyonlu çalan, çok daha farklı tekniklere hakim adamlar onlar. Ama bu Bruce Dickinson ve Ajda Pekkan’ı kıyaslamak gibi birşey oluyor. Biri (Gavin) dünyanın en dingin, en sağlıklı yaşayan (tahminen), kendine en iyi bakan, en rahat relax adamı, diğeri ise 200 kilo, alkolik, sorunlu, geçimsiz, soğuk bir ekstrem metal davulcusu.

    SeventhSon

    @Aeonian_Lich, Çalış tekniği değil çalış stili oluyor o dediğin. Nitekim teknik dediğimiz olay arkadaşın ne kadar fiziksel güce sahip olduğu, ne kadar hızlı davula vurduğu ne kadar fazla enstrüman arasında geçiş yaptığı değil, tuşeye, rudimentlere hakimiyetidir, önceki saydıklarımı hmm sanırım enstrüman hakimiyeti olarak niteleyebiliriz. Orada yok double yapsın yok moeller yapsın dememiştim yanlış anlaşılmış, yaptığı tek şey single stroke ile çok üst hızlara çıkmak, yani teknik bir yanı yok demeye çalıştım yaptığı işin. Aksine söylediğin gibi sorunlu bir altyapısı var. Bunu takdir etmek yerine davulculuk hayatının daha kısa sürmesine yormak daha mantıklı. Nitekim yavaş hızlarda sorun olmasa da yüksek hızlarda yıpranmaya yol açar. Yıllarca aynı şekilde yanlış ve boş yere vucudun yanlış kısımlarını yorarsan, yıpratırsan, vücudun doğal hareketlerinin dışında iş yaptırırsan, o organla işin olması gerektiğinden kısa sürer. Yanlış anlama tekrar demek istediğimi, davulcu olarak çok başarılı ama “teknik” kelimesini dahil edince farklı bir boyuta taşınıyor konu. Ayak konusunda ise şöyle demek daha doğru olur, olması gerektiği gibi :D Ayaklar için hızın yanında hakimiyet dışında pek birşeye gerek yok gerisi yaratıcılığa kalmış ki nick abimizin de maşallahı var.

    Tekrar söylüyorum yaratıcılığını, performansını bi kenara bırakırsak söylediğim her durumda haklı olduğumu düşünüyorum. Double stroke-trigger muhabbetine de diyecek birşeyim yok haklısın.

    SeventhSon

    @SeventhSon, Cevabim boyle kavga eder gibi olmus, bilincli olarak oyle sert bi uslup kullanmadim yanlis anlasilma olmasin. Gondermeden okumayinca boyle oluyor yahu. Davul muhabbetinden acayip keyif alirim, oyle gerginmisim gibi gorunmek istemem.

    Aeonian_Lich

    @SeventhSon, Teknik kelimesini latinceden itibaren inceleyip, düşünüp, tartıp kullanmadım. Lakin günlük dilde “çalış tekniğine hayranım” demek, farklı tekniklere hakim demek anlamına gelmez sanırım. Şöyle tekrar özetleyeyim. Vücudun biyo-ritmik alışkanlıklarına ters biçimde, zor nefes boşlukları, ve az gevşeme aralarıyla sıfır hatayla çalmak bence belli oranda bir insanüstülük gerektiriyor. Dediğin doğru, kendini yıpratma bir nevi. Ama adam 40 yaşında ve gittikçe kilo almasına rağmen gene canavar gibi çalmış mı çalmış. :D Senin dediklerine de katılıyorum, gayet güzel ve doğru şeyler demişsin. Bir tek şu teknik kelimesi aramızı bozdu. :D

    Şaka yapıyorum, yoo sert bi üslup gibi gelmedi bana. Aksine sevdim net ifadelerini.

    SeventhSon

    @Aeonian_Lich, Baya anlam kargaşası yaşamışız 2 paragraf yazıda o zaman. farklı şeylerden bahsediyoruz inatla :D neyse hayat devam ediyor.

    Aeonian_Lich

    @SeventhSon, inatla değil de, bir kavram kargaşası oldu evet. Benim “tekniğine hayranım” lafını, “çok teknik bir davulcu” şeklinde alman problem oluşturdu. Neyse, salla gitsin yahu. :D

    Aeonian_Lich

    @SeventhSon, yanlış kasları geliştirme konusunda da haklısın. Ama vokalistinden davulcusuna metalde sık rastlanan bir şey bu. Hani teknik yetersizliğini gaz ve iman gücüyle kapatan türk futbolcuları misali. :D Lakin Nicholas günde 5 saat egzersiz yapan, ve çok profesyonel bir müzisyen. Zannediyorum 40 yaşına gelmesine rağmen hala iyi çalabilmesi, onun bir farklılığı olduğunu işaret edebilir. Bence tuşesi sert sayılmaz kendisinin. Bir tek boşluk vermemecesine 32′lik ritim arası atakları ve düzensiz ve yetersiz nefes boşlukları onun açısından sorun oluşturabilir. Arıza bir adam işte, arıza adam da doğal nefes alamaz. Davulcu olmasa da satranç oyuncusu olsa da benzer alışkanlıkları olurdu bence.

  2. nekropunk says:

    shane naber shane

  3. ismail vilehand says:

    Lock Up’ın hastasıyım ya. Tompa zaten Chris Barnes’la beraber gördüğüm anda koşup boynuna sarılacağım iki death metal vokalistinden biri. deli gibi bekliyorum bu albümü.

  4. İçinde Tompa olan her şeyin çekici gelmesi. Lock Up zaten hepten can, o ayrı.

  5. harro says:

    Linkteki şarkıyı şimdi dinledim, gerçekten imba olmuş. Tompa yaldır yaldır yaracak.

  6. Exorsexist says:

    konuk vokal olarak jeff walker ve peter tagtren var albümde. daha ne istenir bilemiyorum.

  7. demir bakire says:

    ilk kez duydum bu grubu güzel bişeye benziyor

  8. Deniz says:

    Ohan şarkı nedense çok hoşuma gitti.

  9. hysteresis says:

    süper şarkı, gaza gelmemek elde değil lan

  10. şarkı müthiş olmuş , Tompa’nın sese hasret kaldıydım !

  11. kutup ayısı says:

    album ortamlara dustu. yeni dinleyebildim henuz. tas olmus tas!

  12. Exorsexist says:

    jesse pintado gibi üstad grindcore’cu gitaristin olmadığı çok fazla hissediliyor. ben beğenmedim albümü.

  13. ismail vilehand says:

    ortada bariz bir Jesse Pintado eksikliği hissedilse de epey iyi bir albüm bence. sonuçta kendine özgü tarzıyla grindcore gitaristliği diye bir kavram yaratmış adamdan bahsediyoruz. onun yerini doldurmak kolay değil haliyle. Anton Reisenegger elinden geleni yapmış ve güzelde olmuş.

    diğer yandan da ortada bir Tomas Lindberg gerçeği var. kendisine tapıyorum desem yeridir. death metalde vokal dendi mi asla değişmiycek olan üç favorimden (Chris Barnes, Tomas Lindberg, Martin Van Drunen) biridir kendisi. hatta Nightrage diye bir grup var olmasaydı, “Tompa’nın vokal yaptığı her grubun hastasıyım!” diyebilirdim. ama malesef Nightrage yüzünden diyemiyorum. neyse. sonuç olarak Tomas Lindberg’in sesini böyle bir grup yeniden duymak bile güzel birşey.

    sonuca gelirsek, Rotten Sound – Cursed ve Wormrot – Dirge’den sonra yılın en iyi grind albümü. normalde 8 verirdim ama Aeonian_Lich grindcore kritiği yazmış diye 10 verdim.

  14. Ertuna Yavuz says:

    sitedeki en okunaklı, akıcı yazılardan biri olmuş, ellerine sağlık. grubu duymadım ama şimdi bir dinleyeceğim.

  15. Aeonian_Lich says:

    Teşekkür ederim Ertuna. Siteye bir bakıp çıkabilecek zamanım oluyor ne zamandır. Senin yazın dahil bu haftaki yazıları tam okuyamadım. Yorumlara bir göz attım, bir “liseli” lafı nelere yol açmış. :D Sağlık olsun, yarından sonra meşguliyetlerim azalıyor okuyacağım tüm yazıları.

    @İsmail Vilehand, ben de şaşırıyorum sorma. :D

  16. Kemal says:

    Yazidaki Nick Barker ile ilgili teknik betimlemeler cok hosuma gitti. Genelde kritiklerde hep “Sololar akil alici”, “Davullar insanlik disi” gibi havada kalan betimlemeler goruyoruz, bunun disina cikilmis olmasi cok guzel olmus bence. Yazardan ayni kalitede/tarzda kritikler bekliyoruz :)

    Aeonian_Lich

    @Kemal, Aslında bu tarz müzik çok dinlemesem de, hiç dinlemiyor da değilim. Arada sırada ekstrem metal kritikleri yapmayı düşünüyorum. Teşekkür ederim. :)

  17. like fire says:

    Ben de tam Nicholas Barker’ı övmeye gelmiştim, yazıyı okuyunca vazgeçtim :) Baya bir davul ağırlıklı yazı olmuş çünkü. eline sağlık.

    Aeonian_Lich

    @like fire, Çok gaz bi hisle yazmıştım kritiği. Zaman geçtikçe farklı davulcuların tadına da vardım elbet, ama Nicholas ilk “oha” olduğum davulcuydu. :)

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.