# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
LUCIFER WAS – The Crown Of Creation
| 25.11.2010

Lucifer senin babandı yavrum.

Özgür DURAKOĞULLARI

Grubun isminden ve albüm kapağından da anlaşılacağı gibi, bu grup satanik bir black metal yapmaktadır. Çok kirli bir gitar sound’ları, leş gibi davul tonları (blast beat giderken trampet vuruşlarını birbirinden ayırt edemiyosunuz mesela, oh mis), bol efektli ve gırtlaktan scream vokalleri, duyulmayan ama hissedilen, kemik ton asla içermeyen baslarıyla birlikte; müziklerinin en dikkat çeken yanı asla klavye falan gibi metal müzikte yeri olmayan enstrümanları kullanmaktan (iyi ki) kaçınmalarıdır. İşte true müzik budur kardeşim, oh bee 2010’da hâlâ böyle gruplar var dedirtti bana bu albüm. Zaten şarkı sözleri de “Şeytan, tanrıyı tahtından indirip insanları kazığa oturttu” falan gibi olduğundan, tadından yenmeyen bir müzik çıkmış ortaya. Notum elbette 10/10…

Afiyet olsun (yediyseniz), şimdi gerçeklerden bahsedelim. (Mehmet Ali Erbil’in klişe tezatlarından fazlaca etkilenen ilk paragraf geyiğimden sonra, sırada “Ahmet Çakar mode on”).

Progresif rock ile ilgiliyseniz, senfonik prog diye bir tür duymuşsunuzdur. En azından Yes grubunu duymuş/dinlemiş olma olasılığınız yüksektir diye düşünüyorum. Bundan bahsetmemin sebebi, Lucifer Was’ın müziğiyle alakalı değil aslında. Senfonik kelimesinin buradaki anlamından, ve gerçek anlamından bahsetmek istedim. Genesis’in veya Yes’in müziklerini dinlediğinizde, Therion, ne bileyim Haggard gibi (pek sevmem ikisini de gerçi) gruplardan bildiğimiz, bol piyanolu, kemanlı vesaireli senfoniklik (yani türü başlatan klasik müzikteki anlamıyla senfoniklik), senfonik prog gruplarında genelde yoktur. Bu 70’lerde çıkmış, ve çok sene sonra senfonik prog etiketiyle anılmaya başlamış tarzın bu ismi alma sebebi, diğer prog türlerine göre, türün “daha” senfonik olmalasıdır aslında. Zaten önemli prog sitelerinden biri olan progarchives’de de bu durum güzelce açıklanmıştır. Zira böyle klasik müzikteki gibi görece çok yoğun senfoniklik bu müziklerde yoktur. Ama işin kökenine inersek de, bir eğretilik yoktur tabi. “same phony” (doğrusal, aynı ses) den türeyen bir kelimedir senfoni bildiğim kadarıyla. Yani birden çok sesin, aynı amaca hizmet etmesi gibi bir durum.

Nereye geleceğim, kritiğini yapmakta olduğum albüme tarz olarak eklektik prog denmiş. Aslında senfonik prog diye bir isim olmasaydı, eminim bu albümün tarzına, klasik müzikteki senfonikliğe olan yatkınlığından dolayı, bu isim verilirdi. (Çok pis geyik damarım tuttu, biri beni durdursun!). Yeşil çay ve siyah çay hadisesinde de durum böyledir aslında. Ben bu yaz öğrendim ki, yeşil çay ve normal çay aslında aynıymış. Siyah çay, sadece normal çay yapraklarının fırınlanmış (kavurulmuş) haliymiş. Yeşil çay da, direk tarladan toplandıktan sonraki doğal haliymiş. Özetle, eğer siyah çay ilk çıktığı için ona çay, yeşil çay yıllar sonra keşfedildiği için, normal çay o olmasına rağmen ona yeşil çay diyoruz. Böyle işte durumlar, a dostlar.

Eklektik sıfatı, zaten çok geniş bi spektrumda değerlendirilebileceği için sorun yok. Yani ne kadar çok müzikal tarzdan beslenirseniz, eklektivite (TDK’ye yeni sözcük adayım) dozajınız artar. Lucifer Was grubu da Jethro Tull, Black Sabbath, (fazlasıyla) Deep Purple, Uriah Heep gibi gruplardan; blues rock, klasik rock, punk, heavy metal , progresif rock gibi tarzlardan etkilenmiş bir tarz icra ettiği için eklektik bir müzik yaptıklarını söylemek dünyanın en basit ve yerinde tespiti.

Lucifer Was, 70’lerden itibaren müzik yapmış ve hala yapmakta olan, lakin ilk albümlerini 1997’de sunmuş Norveçli bir grup. İlk albümdeki flütler ile birlikte, albümden albüme müziklerindeki çok sesliliğini de geliştirmiş bir topluluk olmuşlar aynı zamanda. “Underground and Beyond” albümünü ilk dinlediğinizde, önce aklınıza flütlü bir hard&heavy müzikal sentezi gelebilir. Böyle bakınca da Black Sabbath ve Jethro tull’dan bir hayli etkilendiklerini düşünmek doğaldır, ki öyledir de sanıyorum. Ama elbette bu müzikte klasik hard rock ve hatta punk etkilerine dahi rastlamak mümkün. Ne var ki, progresif müziği sıkı takip edenler dışında, diğer dinleyicilere sesini pek de duyurabilmiş bir grup olmadı Lucifer Was. Eğer ki bu bakımdan şeytanın bacağını kırabilecek bir albümleri varsa/olacaksa da, bunun en büyük adayı bu sene çıkardıkları “The Crown Of Creation”dur derim ben. Zira bir önceki albümlerinde başlayan klasik müzik etkileri, bu albümde zirve yapmıştır. Gerçi sadece “klasik müzik etkili prog rock” denmesi, albümün inanılmaz görkemini anlatmada yetersiz kalır.

Neden mi? Çünkü eklektik tarzlarda genelde rastlanan “parça parça analiz edildiğinde çok güçlü yanları törpülü/tavizli, ama bütünlüklü bakıldığındaki etkisi, parçaların tümünün toplamından da nüfuzlu olması” hadisesinin de ötesine gitmiş bir albüm bu tanıtılan. İlk olarak, evet albüm bir bütün olarak bakıldığında inanılmaz dramatik, yakalayıcı, çok sesli, detaylı ve zengin. Fazlası nedir derseniz, müziği analiz ettiğinizde, sadece klasik müzik sevenleri, sadece vokal bazlı müzikleri sevenleri, hard rock veya prog rock tutkunlarını, ve hatta metal sevenleri bile avucu içine alabilecek kapasitede bir müzik kulağımıza çarpıyor, gönül tellerimizi titretiyor.

Grup henüz ikinci albümüyle mellotron’u müziğine entegre etmeye başlamıştı. (ilk albümdeki flütlerden zaten bahsetmiştim) Ama bu albümdeki, klasik rock entrümanları dışında kalan mellotron, keman, org, ve farklı synth tonları gibi şeyleri inanılmaz etkili kullanmışlar. Üstüne bir de dramatik nüansları muazzam olan bir vokal performansı eklenince, bu yıl dinlediğim en iyi 3 albümden birini yapmışlar diye düşündürttü bana “The Crown Of Creation”.

Albümün genel sound’u bana bir hayli özgün ve lezzetli geldi. Ama zevk alma kulağınızı kapatıp, analitik kulağınızı açarsanız, sound’un hafif buğulu -veya boğuk- (tercih sizin) olduğunu fark edeceksinizdir. Ama albüm “progresif rock opera” tadında olduğu için, gitarların ve davulların biraz “buğulu” (rengimi belli ettim) olması hoş görülebilir. Zira bilirsiniz ki klasik müzikte distortion gitar yoktur, perküsyonlar da pes ağırlıklı ve hafiften “boğuk” (bir karar vermem lazım şu kelimelerden hangisini kullanacağıma) olur. Bu albüm de sırtını fazlasıyla klasik müziğe yasladığından, burada “zevk kulakları mode on” olsa daha keyifli bir tecrübe yaşarız. Hazır görece kötü olabilecek bir olgudan bahsetmişken, bir ufak olumsuzluktan daha bahsedelim. Bilindiği gibi yan flüt’de tiz sesler tehlikelidir, mastering’de parlaklığını törpülemezseniz, volüm kısık olsa dahi rahatsız edebilir. Bu albümde de ufak birkaç böyle olumsuzluk var. Benzer bir durum vokallerde de bir iki yerde mevcut. Ama orada, vokalistin sesinin biraz parlak ve delici olmasının da payı büyük. Ama yine de, çok iyi bir vokal performansıyla karşılaşacağınızı garanti edebilirim. Hatta kadın vokaller de müziği ayrı zenginleştirmiş.

Bitirirken, çok aşmış bir dinamiklik beklememeniz gerektiğini söyleyebilirim “The Crown Of Creation” da. Daha ziyade, beklentiniz çok eklektik ve zengin bir müzik olsun. Kemanlar tek kelimeyle enfes. Ben kesin birsürü yerde koral vokale rastlarız, tenoru sopranosu gırla gider diye bekliyordum, ama çok iyi dramatik nüanslar veren bir erkek prog vokaliyle ve klasik şan tekniğiyle söylemeyen, farklı bir kadın vokalle karşılaşınca “olmuş bu, hem de çok lezzetli” dedim. Progresif rock seven, en azından klasik müzik seven biriyseniz, bu albüm sizi asla hayal kırıklığına uğratmayacaktır diye düşünüyorum.

8,5/10
Albümün okur notu: 12345678910 (6.94/10, Toplam oy: 16)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2010
Şirket
Transubstans Records
Kadro
Thore Engen: Gitar, vokal
Einar Bruu: Bas
Kai Frilseth: Davul
Jon Ruder: Vokal
Bir dolu insan: Orkestra
Şarkılar
1. Wonder
2. Three Hammers
3. Unformed and Void
4. By A White Lace
5. Beggar's Bowl
6. Rising Sun
7. Try Me
8. The Crown Of Creation
9. Moments
10. Bethanian theme
11. Burning beautiful flowers
12. Cabris sans cornes
  Yorum alanı

“LUCIFER WAS – The Crown Of Creation” yazısına 18 yorum var

  1. Exorsexist says:

    duyduğum en kötü grup ismi.

    b

    @Exorsexist, grubun müziğine ve sözlerine göre çok iyi bir grup ismi bence.

    Ahmet Saraçoğlu

    @b, bence de orijinal bi hava yaratıyo was’ın boşta kalması.

    Aeonian_Lich

    @Ahmet Saraçoğlu, Düşündürtüyor da, Lucifer bir melekti, şeytan mı zikti de kötülüğü seçti falan şeklinde (bkz. paradoks’un kralı) :F

  2. Ömer Kuş says:

    Güzel kritik, ilgimi çekti, bir dinleyelim şu amcaları.

  3. b says:

    bu grubu öteden beri takip ediyordum fakat bu albümü daha detaylı dinleyemedim. ilk üç albümünü ezebere bilmekle beraber kötü bir iş çıkarmayacaklarına inancım tam. dinlediğimde de zaten bu belli oldu. ilk üç albümünden farklı bir yapı mevcut ve daha senfonik tarafa kaymış müzikleriyle pek ilgi çekeceğini düşünüyorum. zaten bu grubun fanları epey yaşlı kişilerden oluşuyor. böyle uriah heep, black sabbath ve yes dinleyen yaşlı tayfa bu grubu öylesine benimsemiş ki her albümünü sabırsızlıkla bekliyorlar. çok genç biriyseniz bu grubun melodileriyle falan sıkılma olasığınız yüksek ama eski tarz sounddan ve gruplardan hoşlanıyorsanız bu grubu sevebilirsiniz.

  4. Ahmet Saraçoğlu says:

    ilk videoda 1.10′da sanki Borknagar – Origin albümünden bi şarkı giriyo sandım.

  5. Aeonian_Lich says:

    Videolardaki performanslar aldatmasın. Albümdeki sound çok daha yoğun, vokaller de çok daha güçlü.

  6. like fire says:

    ne güzel bi grupmuş bu. ilk kez duyuyorum. valla süper.

  7. Barış says:

    Grubun adı Ah Muhsin Ünlü’nün şiir kitabı “Gidiyorum Bu…”ya benzemiş.

  8. caksu says:

    Nicholas Was.. diye de bi hikayecik vardı Neil Gaiman’ın. Havam olsun İngilizce falan.
    Müziği ben de sevdim. Ortamlara akmalı. Eyvallah diyeyim.

  9. kantele says:

    İlk paragraftan sonrasını okumadım. Black Metal’e bok atmadan da albüm incelenebilirdi bence.

    nekropunk

    @kantele, bi black metal’e bok atmak, bir de “ya metallica diye bi grup varmış süpermüş hoju ekekekekehe” geyiği bitmedi.
    gayet gereksiz olmuş bence de.

    Aeonian_Lich

    @kantele, biraz geniş oılabilmek lazım. Orada black metale doğrudan atılan bi bok da yok ayrıca. okuyup okumamak da size kalmış…

  10. Burak Canik says:

    grubu/albümü dinlemedim ama grup adı gerçekten boktan :D neden derseniz evet was’ın boşta kalması orjinal olmuş teoride ama pratikte boş olmuş çünkü cümle içinde falan aa bak lucifer was ne süper grup diyince acayip sırıtıyo :D
    black metalden çakmam/dinlemem grubu sevenler sen ne anlarsın demesin lütfen sadece grup adıyla ilgili bir görüştü bu

    bloodshower

    @Burak Canik, lucifer was the crown of creation şeklinde okunduğuna bir ben mi önem verdim acaba? kasıtlı yapılan şeyler mi bunlar yoksa tesadüfi mi? babam pasta yapmayı nerden öğrendi?

    Aeonian_Lich

    @bloodshower, benim de aklıma gelmişti açıkçası. bahsetmeyi unutmuşum. Boşta kalanın albüm adıyla tamamlanması hadisesi…

  11. Burak Canik says:

    allah allah sen “lucifer was the crown of creation konsere gelse manyak olur” diye mi kullanıyosun yani cümle içinde ? yada bu grubun başka albümleri yokmu (veya olmayacakmı) ki adları lucifer was the crown of creation diye anılıyor ?
    ha bi de grubu bilmeyen birinin grubun adının tam okunuşunu bilmesi mi gerekiyor ? google’dan falan black metal diye aratırken bulduysam lucifer was’ı mesela öyle okurum arkadaşım ben çünkü doğrusu böyledir yani. doktor oetker’e bunları da sor boş vaktinde

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.