# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
EUROPE – Secret Society
| 08.11.2010

“İts dı faaynıl kaaantdaaaaaaavn!”

Hayatta (kendileri istese de istemese de) yaratıcısıyla özdeşleşmiş kavramlar vardır. Da Vinci’yi Mona Lisa’yla, Napoleon Bonaparte’ı sağ elini kalbinin altında tutarak verdiği pozlarla, Ümit Usta’yı da havuza doğru koşarak yaptığı bombalama atlayışla (akabinde kütlesi kadar su taşıracağını bekleyen fizikçiler gördükleri tsunami karşısında şaşkınlığını gizleyememişti) hatırlamak bir nevi zarurettir.

Yine aynı durumdan muzdarip sanatçılardan birisi de 80’lerde fırtına gibi esmiş sevgili rock grubumuz Europe’tur. İsveç’in Stockholm iline bağlı Upplands nahiyesi kırsalından 1979 yılının serin bir bahar günü selam eden bu güzide (kesin beni andı) grubumuz istikrarlı fakat yavaş bir yükselişin ardından 1986 yılında henüz tanısı konulamamış bir hastalık olan “The Final Countdown laneti”ne yakalandı ve bir daha maalesef iflah olmadı. Cherokee gibi, Rock the Night gibi, Open your Heart gibi gayet başarılı hit adayı ve hatta hit şarkıları olsa da faydası yoktu.

Europe için gittikleri her yerde Final Countdown aşağı, Final Countdown yukarı idi. Seyircilerin %90’ı konserlerine “Europe şehre geliyormuş olm, gidek de bir Final Countdown dinleyek” mantığıyla gidiyordu. Merchandise’larının da büyük bölümü FC (albüme ve parçaya) yapılan atıflarla doluydu. Sonuçta piyasanın gerekleri yerine getiriliyor, talep neye oluyorsa, grup da onu arz ediyordu. Fakat madalyonun diğer yüzü onlara ödemeleri gereken bedeli hatırlatıyordu. Böyle yetenekli müzisyenler olup da “one hit wonder” olarak damgalanmaktan hiç de hoşnut görünmeyen Tempest – Norum ikilisi (muhtemelen kör talihlerine küfrederek) geriye kalan %10’luk azınlık için bir süre daha yeni eserler üretmeye ve turlamaya devam ettiler. Fakat 2 kaliteli albüm daha çıkardıktan sonra 1992’de (muhtemelen piyasaya ve plak şirketlerine küfrederek) resmi dille “ara verdiklerini”, daha açık bir deyişle ise dağıldıklarını açıkladılar.

Birkaç deneme dışında hareketsiz (ve müzik sektörüne küfürlerle) geçen 10 yıllık bir aranın ardından 2003 yılında gelen haber bütün Europe fanlarını sevindirdi. Grup orijinal kadrosuyla yeniden tura çıkacak ve yeni bir albüm için çalışmaya başlayacaktı. Bu çalışmaların ürünü (Sanctuary Records’dan çıkan) Start from the Dark albümü fanlar ve kritiklerden gayet olumlu tepkiler aldı. Grup daha modern bir sound benimsemiş, olgunlaşmış, bununla birlikte Tempest şarkı yazarlığından ve vokalinden, Norum da gitar yeteneklerinden pek bir şey kaybetmemişti.

Yapılan pozitif yorumların gazıyla grup 2006’da tekrar stüdyoya girdi ve aynı yılın sonlarına doğru “Secret Society” albümünü çıkardı. Albüm bu kez Joey Tempest’in deyişiyle “bilerek çiğ bırakılmış ve sanki ilk albümümüzmüş gibi hissettiğimiz SftD’ın ardından gelen daha melodik, daha fazla türden etkilenerek yazılmış bir albüm”dü.

Gerçekten de öyle mi? Kişisel görüşüm Tempest’in bu yorumlarının geçerli olduğu. Europe adını görüp de öyle “huu-huu” tadında bir glam albümü beklerseniz 45 küsür dakikalık süresi boyunca bayağı bir sürprizle karşılaşabilirsiniz.

Peki bu albümü kimlere tavsiye edebiliriz? Ağız tadıyla yazılmış hard rock riffleri üzerine usta bir şarkı yazarlığı ve oturaklı enstrüman kullanımlarıyla kotarılmış (ilginç laf) bir albümü arıyorsanız mutlaka bir bakmalısınız. Örneğin 2000 ve sonrası Journey’ini ya da Scorpions’ın son birkaç albümünü seviyorsanız bu albüm de sizi baya memnun edecektir. Ayrıca İsveç Death’ine yakınsanız sevdiğiniz grupları zamanında etkilemiş olması gayet muhtemel gitaristlerden biri olan John Norum’un yaptıklarını dinleyip feyz alabilirsiniz. Söz İsveçli gitaristlerden açılmışken bu albüm gerektiğinde konuşmayı, gerektiğindeyse susmayı bilen gitaristleri hiç durmak bilmeyenlere (bu durumda Norum’u Malmsteen’e) niçin tercih ettiğimi daha iyi anlamanıza da yardımcı olabilir.

Site ahalisinin beğeneceğini düşündüğüm şarkılardan bazıları Love is not the Enemy, Let the Children Play, A Mother’s Son, Brave and Beautiful Soul (özellikle solosu), Devil Sings the Blues (Tempest burada bariz David Bowie gibi tınlıyor ve yine gayet yerinde bir solo).

Sonuç olarak genele baktığımızda gayet başarılı bir albüm olduğunu düşünüyorum. Tüm şarkılar Joey Tempest imzalı ve aralarında pek boş bir şarkı da yok denebilir. Hard rock sevenler zaten kaçırmamalı da, dediğim gibi hard n heavy’nin hangi türünü seviyorsanız sevin bir kulak kabartırsanız pişman olmazsınız. 2009 albümü Last Look at Eden’ın incelemesi de yakında geliyor. Fakat bu ikisini birbirinden ayırmanız lazım, o albümde bundaki modern sound’dan ziyade bir köklere dönüş isteği var. O yüzden modern sound’lu bir Europe’u tercih ediyorsanız ilk önce bakacağınız bu albüm olmalı.

Ufuk ÇETİNKAYA

8/10
Albümün okur notu: 12345678910 (8.95/10, Toplam oy: 22)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2006
Şirket
Sanctuary Records
Kadro
Joey Tempest: Vokal, gitar
John Norum: Gitar
John Levén: Bas
Mic Michaeli: Klavye
Ian Haugland: Davul
Şarkılar
1. Secret Society
2. Always the Pretenders
3. The Getaway Plan
4. Wish I Could Believe
5. Let the Children Play
6. Human After All
7. Love Is Not the Enemy
8. A Mother's Son
9. Forever Travelling
10. Brave and Beautiful Soul
11. Devil Sings the Blues
  Yorum alanı

“EUROPE – Secret Society” yazısına 6 yorum var

  1. b says:

    europe ve buna benzer grupların bir süre sonra soundlarını modernleştirme çabalarını anlayamıyorum. senin yaptığın tür hard rock bunun üzerine başka ne koyabilirsin ki? bir davul, bas gitarlar sololar falan al sana hard rock. mötley crüe gibi glam metal yapıp 94 albümünde john corabi’li grunge etkisinde bir albüm yaptığın zaman seyircilerin dinleyicilerin hepsi sana sırtını döner. (john corabi ile çıktığı konserde mötley crüe’yu sadece bir kaç yüz kişi izlemişti.) aynı şey europe için de geçerli. ben bu grubun prisoners in paradise’dan sonraki albümlerini hiç sevmem bana çok modern ve yavan gelir. sen gelir o yarattığın sound üzerine değişik sololar yazarsın mükemmel besteler yaparsın o başka ama grubu a’dan z’ye değiştirmekte pek olumlu bir şey değil. dediğim gibi final countdown, prisoners in paradise, out of this world ve wings of tomorrow dinlenesi albümler ama son halleri bana göre değil. hard rock’ta eski sound ve klasik albümler her zaman daha iyidir.

    Ufuk

    @b, yeni nesli vuracak şarkılar yapmaya kasıyorlar ve %99′u bunda başarısız oluyor. sonra da pes edip bari bir yaşın üstündeki eski kitlemizi kaybetmeyelim diye özlerine dönüyorlar. genelde olan bu. (def leppard, scorpions, europe, journey). daha da beteri punk yapıcaz diye kendini yiyip bitirenler (skid row) ile aynı isimde 2 grubun aynı anda tura çıkması (l.a. guns) gibi garip durumlar da var. tabi aradan çağa ayak uyduran istisnalar da çıkıyor. mesela crüe’un son albümü, slash’in albümü, rhcp, bon jovi vs vs..

    masteroforion

    80ler hard n heavy grupları tarihi dillere destan madaralıklarla doludur da, ben şahsen Europe’un sound değişiminin ve özellikle müzikal kimliğinin bunla alakadar olmadığını düşünüyorum.

    Zaten yıllar geçtikçe grupların soundlarını “zamanı yakalama” adına değiştirmesinde pek bir sorun yok bana göre. Çünkü bi ortama kütüğü koysan o bile 20 senede değişiyor, -ki bu adamlar müzisyen- değişen müzik akımlarından etkilenmeleri çok normal. Sound ve prodüksiyon kısmına ise hiç girmiyorum, 80lerin o reverb’lü davulları vs uzaktan bakınca çekici gelebilir de, 2000lerde hiç akmıyor.

  2. cenkozmercan says:

    Superstitious klibini 100 kere seyrettiğimi hatırlıyorum ama şarkıyı tam hatırlayamıyorum :)

  3. Ertuna Yavuz says:

    haha the final countdown gibisi yoktur. gelseler ben de sırf bu şarkı için giderim konserlerine:P

  4. Baran Şahin says:

    Sound modern kabul lakin öz taş gibi yerinde. Bu müziğe bulaşmama sebep bu arkadaşlardır, ondan gönlümde yerleri ayrı ve kesinlikle okuyucu yorumlarına katılmıyorum.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.