# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
CULT OF FIRE – Moksha / Nirvana
| 09.12.2021

Brahma ve Siddharta bunu beğendi.

Oğuz Sel

Sanat dünyasında din değiştiren, dinden çıkan ya da bir dine mensup olmaya karar verenler oluyor. Benim aklıma gelen ilk örnek, Cat Stevens. “My Lady D’Arbanville” parçasıyla tanıdığım Stevens, 1977’de din ve isim değiştirerek Yusuf İslam’a dönüştü. Bununla ilgili olumlu veya olumsuz bir şey söylemeyeceğim. Kişinin, bireysel tecrübelerinden hareketle inanç-inançsızlık konusunda aldığı kararlara saygılıyım. Fakat sanatçıların, üretim yaptıkları sanat dalındaki eserlerin, dini inanç veya inançsızlıklarına göre nasıl şekillendiği, biraz ilgimi çekiyor. Yine Stevens örneğinden hareket edersem sanatçı, Müslüman olduktan sonra müzikal taraftaki yaratımlarının temasını epey değiştirip kendini, dini eksenli eserler üretmeye verdi. Tabii şu an Cat Stevens imzalı, 1970’li yıllardaki albümleri çok daha popüler. Öyle ki bazı şarkıları, Spotify gibi mecralarda yüz milyonlarca dinlenmeye sahip.

Böylesi din değişimi ve sonrasında, sanatsal üretim noktasında anlayış farklılığı sergileyenlere örnek gösterebileceğim başka isimler de var ama beni, Vladimír Pavelka kadar etkileyen bir örneğe şimdiye dek denk gelmediğimi söylemeliyim. Tanıyan zaten tanıyordur fakat “Vladimír Pavelka da kim?” diye sorarsanız, kendisi, Cult of Fire adlı Çek epik black metal grubunun beyni. Evet, ilk albümü “Triumvirát”taki en popüler parçası “SATAN MENTOR” olan Cult of Fire’ın beyni. Ama işte yazının başlarında da ifade ettim ya, kişinin, bireysel tecrübeleri, onun inancını veya inançsızlığını 180 derece değiştirebiliyor. Pavelka da “karanlık” taraftan dönüp, yeryüzündeki en eski dini inanışlardan birine, Hinduizm’e ilgi duyarak aydınlanma ve arınmaya doğru adım atmaya karar verdi. Emin olamamakla birlikte grubun diğer üyelerinde de benzer bir inanç değişimi söz konusu olduğunu ekleyeyim.

Bu toplu itikadî değişimin ilk meyveleri, aynen Yusuf İslam örneğinde aktardığım gibi Cult of Fire cephesinde de Hinduizm, Vedik ritüelleri, Budizm gibi kavramlar çerçevesinde şekillenmeye başladı. Black metalin, kendine has müzikal gücünü ve karanlık etkisini, açık etmek istemedikleri mistik liriklerle şekillendiren grup, biraz gecikmeli olarak ele alacağım son ikili albümü “Moksha” ve “Nirvana” ile müziklerini, olabilecek en iyi noktaya taşıdı. Şimdi dilerseniz söze, “Moksha” ile başlayalım.

Moksha

İçinde her türlü leşlik ve bilumum cerahat bulunan müzikler yapan, şeytanın kulu kölesi olmuş, Allah’a kitaba düşman kesilmiş, pislik black metal gruplarının albümlerinin incelemelerini bugüne kadar bolca yaptım, siz de şahitsiniz. Ama sanırım ilk defa, müzikal yönden nice black metal albümünü cebinden çıkaran, lirik tarafında da Hinduizm’e derinlemesine dalan bir albümü ilk defa ele alıyorum. Konu Cult of Fire olunca doğrudan albümün müzikal yönlerine değinip kritiği kısa kesmek istemiyorum ve albümün doğuşu, ayaklarının nerelere bastığı gibi hususlara da kısaca değinmek istiyorum. Ama hepsinden önce Hinduizm ve Budizm’e benden daha fazla hâkim olan okurlardan peşin peşin af diliyorum. Yanlış anlamış ve aktarmış olabileceğim bazı noktalar olabilir.

Öncelikle albüme adını veren “Moksha” kavramından söz edeyim. Kulağınıza illaki çalınmıştır. Hinduizm’de, bir reenkarnasyon meselesi var. Dünyadaki hâlinize, davranışlarınıza göre öldükten sonra ya kademe atlayıp bir sonraki hayatınızda daha iyi duruma gelirsiniz ya da yeryüzündeki kötülüklerinize karşılık olarak kademeniz, bir sonraki hayatınızda azaltılır. İşte Moksha olarak nitelendirilen kavram, Hinduizm’de insanın en büyük amacı ve bahsettiğim reenkarnasyon döngüsünden nihai kurtuluşu ifade ediyor. Böyle bir albümün ortaya çıkışı ise Vladimír Pavelka’nın, Hindistan’ın birçok farklı isme sahip kenti Varanasi’ye yaptığı yolculuğa dayanıyor. Hinduizm’de en saygın insanlardan biri olan çileci-asketik Baba Kinaram’ı tanıyan ve Baba Kinaram’a özgülenen meditasyonu başarıyla uygulayan müzisyen, çevresindeki çilecilerle yaptığı sohbetlerin yanı sıra Hindu geleneğinin bir parçası olan ölü yakma törenlerinden ilham alarak böyle bir albüm yapmaya karar veriyor. Yapım, Baba Kinaram’a adanmış durumda ve tahmin edeceğiniz üzere, albümün kapağındaki yaşlı bey amca, Baba Kinaram’ın temsili görseli. Kapağın detaylarına ve kapakta yer verilen sembolizm cümbüşüne değinmeyeceğim ama Hinduizm ile ilgili yaptığım araştırma sonucunda, kapaktaki hiçbir unsurun, rastgele veya laf olsun diye konmuş olmadığını idrak etmiş durumdayım.

Grubun beyni konumunda olan ve her iki albümün de bestelerini, düzenlemesini yapan Pavelka’nın Hinduizm ile tanışması, muhtemelen bu dine mensup olmaya karar vermesi veya en azından sempati duyması, Cult of Fire’ın çehresini tamamen değiştirdi. Asketizme gösterdiği merak ve ilgi sonucu ortaya çıkan ilk mahsul, takip edenlerin anımsayacağı 2013 çıkışlı “Ascetic Meditation of Death”ti. Aradan geçen yedi sene içinde çeşitli EP’ler ve canlı kayıtlar da yayımlayan grubun eriştiği müzikal olgunluk ve organik düzenlemeler, “Moksha”da su yüzüne çıkıyor.

Oldukça iç karartıcı bir intro ile açılışını yapan albümün arka planında, muhtemelen Hindistan’dan alınan seslere eşlik eden, döngü hâlinde karanlık bir gitar yürüyüşü ve daha da önemlisi, yapımın dördüncü parçasında adı bolca zikredilen Hindu tanrısı Shiva’nın (bir diğer adı Mahadev) sembollerinden Damaru adlı vurmalı çalgının, tedirgin edici sesleri duyuluyor. Tabii bu, aynı enstrümanı ilk ve son defa duyuşumuz olmayacak, az sonra anlatacağım. Açılışı yapan karanlık intro’lu “Zrození výjimečného” dinleyicileri fısıltı şeklinde zikredilen “Namaste” sözcüğüyle selamladıktan sonra zımba gibi bir rifle giriş yapıyor. Orkestralarda duyduğunuz bakır üflemelilerin kalın notalardan düzenli eşlik ettiği açılış, tarama gitarla icra edilen melodik kısımla kabuk değiştirmeye başlıyor ve 10 dakikaya yaklaşan süreli ilk parça, bunun öyle sıradan bir black metal albümü olmadığını gösteriyor. Aslına bakarsanız grup, yaptığı müziği black metal olarak da sınıflandırmıyor, kendilerinin Bandcamp sayfalarına göz atarsanız, yaptıkları müziği “Vedic Metal” olarak isimlendirdiklerini görebilirsiniz. Bu isimlendirme hiç de yanlış değil.

Dakikalar ilerledikçe form bakımından farklılaşan-çeşitlilik gösteren ancak her an şiddeti biraz daha artan ve dinleyiciyi içine çekmeye yeminli bir anafora dönüşen parçalar, yine dinleyiciyi, hipnagojik halüsinasyonlara doğru sevk ediyor. Böyle ifade ettiğim için aklınıza, uyuşturan, bayık veya rutinin dışına çıkamayan müzikal örnekler gelmesin tabii. Türkçe “kirli” anlamına gelen “(ne)Čistý” (Arapçadaki necis kelimesiyle bir ilgisi var mı acaba?) şarkısı, yapımın lokomotiflerinden biri. Albümden önce single olarak yayımlanan ve kapağı sayesinde adının neden kirli olduğunu rahatça görebileceğiniz single’ı da değerli kılan eser, Devilish’in balgamlı vokalleri, albenili ve karanlık ana rifi ama hepsinden önemlisi, 2.20’de başlayan akıl almaz kısmıyla her dinleyişimde oturduğum yerden birkaç metre yükselmemi sağlıyor. Yapımda değinmeden geçmek istemediğim bir diğer eser de az önce kendisini andığımız Hindu tanrısı Shiva’ya münacat niteliğindeki “Har Har Mahadev”. Hintli dostlarımızın, Cult of Fire’ın YouTube sayfasındaki yorumlarında bayıldıklarını dile getirdikleri parça, black metale sırtını dayayan yapısına karşın esasen Hintlilerin hem bir savaş çağrısı şeklinde kullandıkları hem de Shiva’yı anmak için zikrettikleri üç kelimelik “sihirli” ifadeyi merkeze alıyor. Bu üç kelimenin insanın çakralarını açabileceği söyleniyor. Ben saymadım ama belki bahse konu parçada da “Har Har Mahadev” ifadesi belirli bir sayıda söyleniyordur. Unutmadan, az önce Damaru adlı enstrümandan söz ederken “Tabii bu, aynı enstrümanı ilk ve son defa duyuşumuz olmayacak,” demiştim. Shiva’nın sembollerinden Damaru, bu parçada da bolca işitilebiliyor. Pavelka’nın, bunu parçaya-parçalara rastgele koymadığını rahatlıkla söyleyebilirim.

İşitsel açıdan çok köşeli olmayan ve bu sayede ekstrem müzik dinlemeye teşne olmayanların da dinleyebilecekleri 34 dakikalık “Moksha”, Cult of Fire’ın 2020 yılında çıkardığı çok ama çok iyi bir albümdü. Ama ondan daha iyisi vardı: “Nirvana”.

Not: 8,5

***

Nirvana

Derman arardım derdime, derdim bana derman imiş
Burhan sorardım aslıma, aslım bana burhan imiş

Kendisi de bir tasavvuf ehli olan ve yapıtları, yüzyıllardır dilden dile dolaşan Niyâzî-i Mısrî’nin meşhur dizelerini, bir metal grubunun albüm kritiğine eklemem, elbette nedensiz değil. İslam’daki tasavvufla örtüştüğü birçok nokta bulunan Budizm de, tahmin edeceğiniz üzere Cult of Fire’ın ilgi alanlarından biri. 2020 çıkışlı ikili albümünün Budizm’den hareketle hazırlanan diğer eseri “Nirvana”nın ortaya çıkışı da Mısrî’nin dizelerinde gizli bir bakıma.

Hinduizm’deki Moksha kavramının da işaret ettiği yaşam-ölüm döngüsünden, Samsara’dan kurtulmanın Budizm’deki karşılığı olan Nirvana, adından da anlayacağınız üzere albümün konusu. Tasavvuftaki mürşide denk gelen Guru’nun, kişideki; öfke, hırs, bencillik, kıskançlık ve cehaleti, ortadan kaldırıp onu bilgelik yoluna, Nirvana’ya ulaştırmasını temsil eden beş parçalık albüm, her ne kadar “Buddha, part 1, Buddha, part 2” şeklinde bir isimlendirmeye sahipse de grubun kendisi, her parçanın bir renk ve insan hâlini temsil ettiğini ifade ediyor. Hatta öyle ki yapımın fiziksel kopyasını alırsanız, albümün içinden çıkan kitapçığın; mavi, sarı, kırmızı, yeşil ve beyaz sayfalardan oluştuğunu görebilirsiniz.

Bilgelik yolunda atılması gereken tüm adımları atmaya gayret gösteren ve insanın, belki de kimyasını bozan bu beş olumsuz hasletin, bilgelik yolunda birer hikmete dönüştüğünü söyleyen grup, “Nirvana”yı, “Moksha”da olduğu gibi yine açık etmek istemediği liriklerle zenginleştiriyor. Şarkı sözlerinin, albümün fiziksel kopyasında dahi bulunmaması ise dinleyicinin lirikleri ve liriklerin anlamlarını, kendi özünde araması gerektiği fikrine yönlendiriyor beni. Şarkı sözlerinden bahsetmişken “Nirvana”, “Moksha”daki “Har Har Maharev” mantrasına benzer mantraları kucaklıyor. Özellikle ilk parçanın sonlarına doğru duyduğunuz, arka arkaya tekrar eden sözler, bir süre sonra hipnotik bir etki yaratmaya başlıyor.

Diğer albüm, “Moksha”da olduğu gibi ilk şarkısı intro içerdiğinden dolayı 9 dakikayı aşan bir süreye sahip “Nirvana”, içinde benim de bulunduğum dinleyiciler tarafından daha bir kucaklanan ve içselleştirilebilen bir yapım olma özelliği taşıyor. “Moksha”daki karanlık havanın karamsarlığa doğru evrildiği albümde, şarkıların genel gidişatı, kendi içindeki inşa süreçleri, dinleyicinin ayaklarını yerden kesen bölümleri ve sonrasında yeniden, belki de o karşılaşılmak istenmeyen olumsuz hasletlerle yüz yüze getiren anları, “Nirvana”yı baştan sona değerli bir esere dönüştürüyor. 1990’lar Enthroned’ının hırçın ve nefes aldırmayan blast beat’lerini andıran yüksek tansiyonlu anları, “Stormblåst” dönemi Dimmu Borgir’in iptidai tonlu ama aynı zamanda samimi klavye kullanımını (piyano, flüt, koro sesleri, pad’ler vs.) andıran arka plan eklentileri, sitarı rock müzikle tanıştıran Beatles üyelerinin işitseler, gözlerinin yaşaracağı derecede güzel sitar bölümleri, etnik vurmalı çalgılar, “Nirvana”nın yapı taşlarını oluşturuyor. Her bir şarkının, kendine has bir tavrı ve ilerleyişi bulunuyor. Örneğin “Buddha, part 3” dinamik ve pozitif bir havaya sahipken zil ve çeşitli perküsyon aletlerine ek olarak dalga sesleriyle eserin ana bölümünün açılışını yapan “Buddha, part 5”, bana buruk bir veda şarkısı gibi geliyor. Dakikalar ilerledikçe heybetini de işitsel zenginliğini de artıran parça, grubun gövde gösterisine de dönüşüyor benim nazarımda. Ve belki de bu beş olumsuz hasletten sıyrılıp Nirvana’ya ulaşmanın müzikal dışa vurumu hâline geliyor.

Kendi kendini döngüye aldırma potansiyeli en yüksek ekstrem metal albümlerinden “Nirvana”, belki 1990’lar havası taşıdığından ve başarılı müzikal kurgusundan, belki de Pavelka’nın spiritüel yolculuğunun, üretimsel mükafatı olduğundan, son yıllarda duyduğum en iyi albümlerden biri. Hatta top 10 listesi hazırlasam, ilk sıralara bile oynar.

Her iki albümden söz ederken canımı sıkan yegâne nokta, albümlerde vokalistlik yapan Devilish’in artık kadroda yer almaması. Onun; saçaklı, balgamlı, haykırışlı vokalleri ve parçalarda kimlik değiştirip bir Hindu bilgesi edasıyla mantra okumaya başlaması gibi ayrıntılar olmasaydı, her iki albüm de eksik kalırdı. Umarım yeni gelen vokalist, Devilish’in yerini doldurabilir. Albümlerden söz ederken müzisyenlerin bireysel maharetlerine ve bence adanmışlıklarına pek değinmedim. Ama yine, Devilish’in, şarkılardaki etkisi gibi değerli unsurlardan birinin, davulcu Tomáš Corn’un, özellikle ride zillerini, bazı eserlerde bir ritüel gerçekleştirme edasıyla harekete geçirmesi olduğunu belirtmeliyim. Kimi şarkıları, sırf o zilleri yeniden duyabilmek için başa sarıp dinlediğim oluyor.

Yazının sonlarına gelirken her iki albüm kapağının da birer hanım sanatçının ellerinden çıktığını aktarayım. “Moksha”nın kapağı, son Esoctrilihum ve Ars Magna Umbrae albümlerinde döktüren Slovak sanatçı Dhomth’a, “Nirvana”nın kapağı ise Cirith Gorgor’un “Bi den dode hant” EP’sini süsleyen, Hindu ve Budist sanat eserlerinde uzman Rus sanatçı Viktoria Polikarpova’ya ait.

Eğer standart, sıkıcı ve bir sonraki adımı tahmin edilebilir black metal albümleriyle karşılaşmaktan bıktıysanız, kutunun dışında düşünmekle kalmayıp bizzat yepyeni kutular yaratıp kendi özünü yakalayan Cult of Fire albümlerini dinleyin.

Not: 10

8,5+10/10
Albümün okur notu: 12345678910 (5.84/10, Toplam oy: 19)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2020
Şirket
Beyond Eyes
Kadro
Her iki albümde de:

Devilish: Vokal
Vladimír Pavelka: Tüm besteler, gitar, bas, geri vokal
Tom Coroner: Davul

Konuk:
Jiří Tománek: Klavye
Tokhi: Perküsyon
Čestmír Čížek: Klavye
Şarkılar
MOKSHA
1. Zrození výjimečného
2. Město mrtvých
3. (ne)Čistý
4. Har Har Mahadev
5. Mokša

NIRVANA
1. Buddha 1
2. Buddha 2
3. Buddha 3
4. Buddha 4
5. Buddha 5
  Yorum alanı

“CULT OF FIRE – Moksha / Nirvana” yazısına 5 yorum var

  1. Grup elemanları bu yazıyı görse, tercümesini okusa, muhtemelen tam bir sevgi pıtırcığına dönüşürler; “Oğlum baksana neler yazmışlar” diye birbirlerine gösterirler.

    Eline sağlık Oğuz.

    Ouz

    @Ahmet Saraçoğlu, Sağ ol Ahmet. Günün birinde yolunuz yine Çekya’ya düşerse ve bir şekilde grupla temasa geçerseniz, kritiği sizin aracılığınızla okurlar artık. :)

  2. Rashid says:

    Mükemmel bir kritik olmuş. Grubun geçirdiği evrim gerçekten çok ilginç. Adamlar nereden nereye geldiler :D Ama ne yaparlarsa yapsınlar olayın derinine mutlaka iniyorlar. Öyle iki tane ne bileyim baphomet resmi ve ya ramayana’dan iki tane cümleyi şarkılarına ekleyip bakın nasıl da hinduizmin içine girdik de yapmıyorlar. Bu yüzden çok takdir edilesi bir grup Cult of Fire.

    Ouz

    @Rashid, Sağ olasın. Çıktığı dönem nasıl pas geçtiğimi anlamadım albümleri. Bu zamana kısmetmiş resmen. Gerçekten her yönden takdir edilesi bir grup CoF.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.