# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
AARA – Triade I: Eos
| 26.03.2021

“Su akarken testiyi doldurmak” deyiminin atmosferik black metal cenahındaki tezahürü.

Oğuz Sel

Kimi zaman çok hızlı başlayan kimi zamansa kendini ağırdan alan anlatılar… Başta, “Yeter artık, sadede gel!” dedirten ama mevzunun ilerleyen safhalarını gördükten sonra “Hayda, adam neleri, nerelere bağladı. Yuh artık!” diye ekleten, başta sıkıcı gibi görünen ama giderek ilgi çekici hâle gelen konular…

Yok yok, sinema filmlerinden veya senaryolu oyunlardan bahsetmiyorum. Günün birinde “Pişmanlıklarım” şeklinde başlığa sahip bir yazı kaleme aldığımda mutlak suretle değineceğim, öykü ve roman kitaplarından söz ediyorum. Esasında çok okuyan, zamanında koca koca kitaplıkların yer aldığı -maalesef elli bin defa taşındığımız için bu kitapların büyük kısmı zayi olmuş- bir evde büyümeme rağmen doğrudan bilgi içermeyen, bir şeyler öğretmeyen kitaplardan uzak durdum çok ama çok uzun süre boyunca. Hikâye ve roman kitaplarına ise cahilce bir ukalalıkla yaklaştım ve bu tür kitapları okuyan insanları burnu büyük bir tavırla, üstü kapalı olarak alaya bile aldım.

Geçtiğimiz yıllarda, yolun yarısını katetmemin neticesinde de olabilir, klasik eserlerin neden klasik olarak adlandırıldığını merak etmeye başladım. Kitaplığımda ilgili eserlerin bazıları bulunmasına karşın gün içerisinde yaptıklarım nedeniyle zaten cümle, kelime, harf görmekten bıkan bir adam olarak tuğladan hâllice eserlere girişmeyi gözüm yemedi. Ama bu merakımı bir şekilde gidermeliydim ve sesli kitap mevzularının, bayağı alıp yürüdüğünü gördüm. Sonrasını tahmin edebilirsiniz sanırım. Yine de ben ucundan söyleyeyim, o “Kumarbaz”, “Morg Sokağı Cinayeti” senin, bu “Dönüşüm”, “Palto” benim, adı kulağıma bir biçimde çalınan eserleri vakit buldukça dinlemeye, yazarların hayal dünyaları ve kelimelerle oynama kabiliyetleri karşısında görünmez şapkamı defaatle çıkarmaya başladım. Tabii Türkçe sesli kitap versiyonuna ulaşamadığım ilginç eserler de yok değil. 1800’lü yılların ortalarına doğru yazılan “Gezgin Melmoth”-“Melmoth the Wanderer” bunlardan biri. “Ruhunu şeytana satma” temasına sahip Charles Maturin imzalı gotik eserin okuduğum özeti bile bayağı ilgi çekici. Bu ilgi çekicilikten ilham alarak yeni albümlerini ve albüm kapaklarını şekillendiren müzisyenlerin bulunması, bu müzisyenlerin, Aara grubunun üyesi olması ise bunca gevezeliği yapmamda temel etken.

Aara, zihninde demlendirdiği notaları peş peşe çıkardığı albümler ve tek EP ile iyice black metal arayışındaki müzikseverlere sunan bir grup, biliyorsunuz. İlk kritiğini yazmamdan bu yana tanınırlığını ve takipçisini çok ama çok arttıran oluşumun, yaratıcılığını nelerin beslediğini, kendine konsept olarak belirlediği unsurlar sayesinde artık ufak da olsa öğreniyoruz. Az önce anlattığım Maturin eseri Gezgin Melmoth’tan hareketle hazırladığı “Triade I: Eos” devamının nasıl olacağını şu an tahmin edemeyeceğim üçlemenin ilk ayağı konumunda. Atmosfer yaratma konusunda ilk albümünden bu yana çok başarılı olan Aara’nın kendine rehber edindiği eserin müzikal yansıması tahmin edeceğiniz üzere yine bolca tekrara dayalı melodik rifler şeklinde oluyor.

Açık konuşmam gerekirse ilk albümün ve EP’nin şokunu üstümden uzun süre atamayıp ikinci albümle grubun müzikal yaklaşımını, bahsettiğim önceki iki işe göre benimseyemesem ama takdir etsem de üçüncü albümde de bunun bir benzerini, ilk safhada yaşadığımı söylemeliyim. “Triade I: Eos” ilk albüm ve EP gibi çarpıp dinleyeni deliye çeviren bir eser değil ve birkaç dinlemenin ardından rahatlıkla söyleyebilirim ki albümün içine girmek için biraz uğraşmanız şart. Evet, sizi ilk dakikalarda yakalayacak ve yakaladıktan sonra gün içerisinde uğraştığınız iş her ne ise o işe rağmen zihninizin bir köşesinde dönüp durmaya başlayacak bir “Tantalusqual” var mesela. Ama yapıtın seyrinden hoşnut kalmayıp ıskalayabileceğiniz bir “Das Wunder” orada duruyor. Gezgin Melmoth’u okuduktan-dinledikten sonra albüme geçiş yapsam-yapsak, her şey çok daha farklı olabilirdi. Parçalar, albümün seyri, bana bunu hissettiriyor.

İkinci albümden bu yana grup için yılmadan, yorulmadan baget sallayan ve nihayet grubun, tam zamanlı üyesi hâline gelen J. kişisi, bu albümün de yıldızı bence. Tekdüzelikten ölüp ölüp dirilmesi muhtemel şarkılar için yazdığı davul bölümleriyle eserleri daha ilgi çekici kılan müzisyen, bunun ödülünü, miks tarafında almış zannımca zira davullar bir hayli ön planda. Fluss Hanım’ın genellikle yırtıcı, zaman zaman kederli koral vokalleri, parçaları dramatikleştirme noktasında yine harikalar yaratırken her an karpal tünel sendromuna yakalanacakmış gibi hissettiren Berg kişisi ise taramalı gitarlarıyla işitsel helezonları oluşturup dinleyeni, Melmoth’un karanlık serüvenine konuk ediyor.

“Su akarken testiyi doldurmak” deyiminin atmosferik black metal cenahındaki tezahürlerinden biri olan Aara, hazır ilham gelmişken notaları zayi etmeyerek art arda albümler çıkarıp üç yıldır bizleri memnun ediyor. Başarıları da ilhamları da daim olsun ama üçlemenin ikinci ayağı, mümkünse biraz daha melodik olsun diyerek huzurlarınızdan ayrılayım.

7,5/10
Albümün okur notu: 12345678910 (7.56/10, Toplam oy: 9)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2021
Şirket
Debemur Morti Productions
Kadro
Fluss: Vokal
Berg: Gitar, bas, klavye
J.: Davul
Şarkılar
1. Fathum
2. Tantalusqual
3. Naufragus
4. Nimmermehr
5. Das Wunder
6. Effugium
  Yorum alanı

“AARA – Triade I: Eos” yazısına 2 yorum var

  1. Eline sağlık Oğuz. Albümü 1 kez dinledim. Genel olarak benzer şeyler düşünüyorum. Konsepti de biliyorum, ama bu albüme böyle çekicilikten 1 milyon kilometre uzak bir kapağı uygun görmeleri çok saçma olmuş bence. Karanlık kapak yapmayı anlarım ama bir grup fotolarındaki farklılığa ve canlılığa bak bir de şu kapaktaki sıkıcılığa. Anlamsız kere anlamsız. Resmen albümü saklayan ve merak ettirmemek için uğraşan bir kapak.

  2. Erhan Yiğit says:

    Grup fotosunu albüm kapağı yapsalar şu an açıp dinlerdim. Dinleyeceklerim listesine sondan giriş yaptı.

    Artık 90larda yaşamadığımız için grupların kapak tasarımlarina daha çok özen göstermesi gerekiyor bence çünkü spotify ile birlikte rekabet arttı ve dinleyici ister istemez kapağı guzel olana gidiyor. Spotifyda gel beni dinle diyen kapağa sahip yüzlerce son model albüm varken dinlemem bunu kolay kolay. Ha içeriği ne kadar iyi bilmiyorum tek notasini dahi duymadım. Ahmet abi güzel bir konuya değinmiş üzerine ekleyeyim dedim.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.