# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Kökene ve Doğaya Dönüş: Neofolk Üzerine bir TİR röportajı
23.01.2022

“Varlığımızın mutlak yalnızlığını ve karanlık içindeki tarifsiz doğayla ve kozmosla olan ilişkimizi vurgulamak.”

Yazı ve röportaj: Nida Boz

En eski çağlardan beri her halkın yaşam şeklini, inancını, duygularını, geleneklerini yansıttığı yöresel ezgiler olmuştur. Kendinden sonra gelen pek çok türe de kaynaklık eden bu ezgiler, korunması ve aktarılması büyük önem taşıyan birer miras haline gelmiş durumda. Sözlü aktarım döneminin bir ürünü olan halk müziği çok çeşitli ve değişim gösteren bir tür olarak günümüze kadar gelmeyi başardı.

Yazıda değineceğim Neofolk müzik de içeriğinde ulusal, kültürel geleneklere ağırlık veren bir köken barındırıyor. Etnik çalgıların, yöresel ezgilerin, Antik çağlarda bulunan edebi, kültürel ve dinsel kaynakların kullanılmasından eserlerin sahnelenme biçimlerine kadar geleneksel halk kültüründen alınma birçok unsur Neofolk müzikte oldukça yaygın ve açık bir şekilde görülüyor.[1]

İsim seçimi, sahne kostümleri, kullanılan geleneksel çalgılar; modern dünyaya tepki ve ulusal kimlikleri yeniden ortaya koyma gibi okunabilir. Kültürel kimliklerini oluşturan unsurların sürdürülmesi, kültürü yeniden canlandırma amacıyla kurulan gruplar arasında ulusalcılıkla suçlananlar olduğunu söylemek de mümkün.

Maddiyat ve tüketim üzerine kurulu olan modern dünyayı yok sayma, Neofolk icracılarının ortak tepkisi olarak ortaya çıkıyor ve icracılar bu tepkiyi mitoloji, folklor ve ulusalcı çizgiler gibi modern çağ öncesi temaları eserlerinde yansıtarak gösteriyorlar. (Kirk, 2009: 88-89).[2]

1. Gizem İLTER VIENANEN, Nordik Ülkelerde Neofolk Müzik Üzerine, 2020, s. 35
2. Gizem İLTER VIENANEN, Nordik Ülkelerde Neofolk Müzik Üzerine, 2020, s. 82

***

HEILUNG, Roskilde Festival, 2018

Einar Selvik (WARDRUNA) ve Tagelharpa

WARDRUNA, Çerçeve Davulu

Tematik olarak sık sık karşımıza çıkan doğa, antik dinsel unsurlar, melankoli; geleneksel enstrümanlar, geleneksel sahne kıyafetleri, eski edebi metinlere atıflar ile birleşince modern dünyanın karmaşasından kaçış imkanı sunuyor diyebiliriz. Müziğin üretimi kadar icra ediliş biçimini de düşünürsek fikirsel olarak ortaya çıkışından sahneye aktarımına kadar geçen süreçte geleneğin ve doğanın her alanından faydalanarak son haline geliyor. Öte yandan her ne kadar belli başlı temalar ve ezgiler ışığında icra edildiğini söylesek de köken olarak farklılaşan Neofolk gruplar da var.

Günümüzde, örneğin Norveç Black Metal örnekleri ile kıyaslandığında birbirinden uzak iki tür gibi görünse de modern dünyaya tepki ve Hristiyan egemenliğinin reddedilmesi gibi tematik ve düşünsel olarak ortak çatıya sahip olduklarını görüyoruz. Zira grupların logolarından şarkı sözlerine kadar İskandinav mitolojisinden ilham alması Hristiyanlık karşısında yitirmek istemedikleri kendi ulusal kimliklerini yeniden canlandırma ve koruma çabasının bir sonucu.

Tir adlı Dungeon Synth/Dark Folk projesinin arkasındaki isim Oytun Bektaş, bu konu hakkındaki sorularımızı yanıtladı.

Merhaba, öncelikle okurlarımızın sizi tanıması açısından biraz kendinizden bahseder misiniz? Ne kadar zamandır müzikle ilgileniyorsunuz? Son projeleriniz neler?

Merhaba, öncelikle röportaj için teşekkürler. Tir ve Ruins of Xibalba projelerinin arkasındaki kişiyim; ismim Oytun. Sanırım ilkokul dönemimden beri müziğin içinde olduğumu belirtmek hiç de abartılı olmaz. 8 yaşında profesyonel piyano eğitimi ile başlayan serüvenim az önceki belirttiğim grupların devamlılığını sağlamakta.

Tir ne anlama geliyor? Bu isme karar verirken nordik folklorik öğelerden esinlendiniz mi, ismin ardındaki hikayeyi paylaşabilir misiniz?

Tir kelime kökeni Orta Asya’ya ait bir ifade. Yalnızlık ve tekil anlamında eski Türk grupları tarafından kullanılmış. Yani birçok dinleyicinin karıştırmasının aksine hem yazılış hem de anlam açısından Nordik bir yanı bulunmamakta. Tek kişilik bir proje olarak başlattığım Tir bu anlamda adının tüm anlamını doğru şekilde taşıyor! Özellikle Tir için çok sesli bir müzik altyapısına sahip olsa da kendi içindeki minimal düzeyi korumasına hep dikkat ediyorum, diğer yandan melankolik esintilerin de bulunması onu biraz benzersiz ve yalın kılmakta.

Özellikle dark folk, neofolk gibi türler üretim sürecinde sanatın pek çok dalından esinlenerek ortaya çıkıyor, bu tarz eserlerin ardında yoğun kültürel okumalar, etkilenmeler yatıyor olmalı. Kapak tasarımından melodilere kadar bütüncül bir tema hâkim oluyor. O nedenle yaptığınız müziği ve üretim sürecini anlatabilir misiniz?

Belirttiğiniz argümanlara kesinlikle katılıyorum. Ek olarak bu müzik türlerinin ana beslenme damarının Black Metal olduğunu belirtmem gerekiyor. Karanlık sanat tamamıyla tüm metal ve diğer müzik türlerinden ayrı bir noktada kendine bir mevzi yaratır. Onun minimal hali, doğal, evrensel ve melankolik duruşları hatta aforizmalar ile kendini oldukça eşsiz kılışları bu sanatın dışavurumunu her daim farklılaştırmıştır. İşte bu temel üzerinden kendi içinde elbette ifade sanatı farklı yansıtma biçimlerine bürünebiliyor. Tir için yapmış olduğum beste ve kompozisyonlar bu bahsettiğim ana argümanlardan asla bağımsız değil. Bu müzik üretiminin de ortaya çıkış halleri de ciddi planlamalara ya da geniş zaman dilimlerine ait değil. Bazen gökyüzünü izlerken, bazen rüzgarın ağaçla olan dansını anlamaya çalışırken hızlıca kendini var edebiliyor. Bundan sonraki süreç benim için çok hızlı gelişiyor. Albümlerimdeki şarkıların düzenlenmesi her daim kısa sürmüştür. Buradaki en önemli süreç var olan üretimin içime sinmiş olması. Yani yeterlilik ölçüsü kompozisyonun tekrar edilip parlatılmasından ziyade kendi ham halini koruması ile güçleniyor.

Neofolk oldukça kompleks bir tür. Tematik açıdan kültürel unsurlar içeriyor yoğun olarak. Barındırdığı paganistik, mistik, mitolojik öğeleri de düşününce ideolojik olarak da modern dünyaya eleştirel bir tutum söz konusu diyebiliriz. Buna katılıyor musunuz? Bu konuda düşünceleriniz neler?

Müzikal ve kişisel olarak modern dünya denen ve algoritması sadece tüketime dayanan komplekse bakış açım her daim karşı cepheden olmuştur. Demek istediğim sistemin ticari ve yok edici alanlarında yer almam asla söz konusu olamaz. Neofolk sizin de dediğiniz gibi kendi için önemli detaylar ve tavırlar barındırıyor. Hatta bazı müzik dallarında köktenci tavırlar ya da fundamentalist eğilimler görmek de olası. Fakat diğer yandan onun doğayla olan kopmaz bağları ve üzerine eklediği mistik tavırlar eğer ki sanat (melodiler) ile doğru bir buluşma yakalayabiliyorsa işte o zaman doğru olana ulaşmış oluyorsunuz ve biraz da yalnızlaşarak! Bence bunun en tipik ve en başarılı örneği Empyrium’dur.

Özellikle İskandinav mitolojisine ve geleneksel unsurlara yapılan atıflar düşünüldüğünde kültüre sahip çıkma, gelenekselcilik hatta ulusalcılık barındırdığını söyleyebilir miyiz sizce? Bu konuda eleştirilen birkaç grup olmuştu daha öncesinde.

Kesinlikle, az önce de bahsettiğim gibi ırkçı eğilimler kendine hızlı bir şekilde yer bulabiliyor. Çünkü zaman zaman kültürel bağımsızcılık kendi içindeki sapmazları da normal kılıp bunu övgüleyebiliyor. Bu noktada tehlikeli argümanlar normalleşebiliyor, hâlbuki ki ortada ırk diye bir şey yok iken!

Şarkılarınızda ne tür temalara yer vermeyi tercih ediyorsunuz? Bahsettiğimiz gibi özellikle neofolk/dark folk modern dünyanın karmaşasına karşı bir başkaldırı gibi, pek çok dinleyicinin de bu şekilde değerlendirdiğini görüyoruz. Sizin kullandığınız temaların da bu yönde olduğunu düşünüyor musunuz?

Tir olarak en başından beri minimal bir anlatım diliyle yaklaşıyorum. Şarkıların neredeyse çoğu lirik temasına dayalı değil, bu durumda melodileriniz ve kompozisyonunuz önem kazanıyor. Açıkçası bu noktada başarılı olduğum düşüncesindeyim. Kozmos, doğa, yalnızlık, mistisizm ve zaman zaman pagan ve şaman etkileşimleri yaratmak istediğim Dark Folk / Dungeon Synth bütünlüğünde doğru bir hava buluyor. Açıkçası bu başlıkları bir ‘başkaldırı’ ya da bir karşıt duruş bazında değil sadece Tir’i daha fazla eşsiz kılma derdiyle kullandığımı söylemek isterim. Elitizmden ziyade insanın kendi gerçekliğini bulma yani bir nevi yalınlaşma durumu!

Antik doğa dinlerini, şamanizmi düşünürsek Neofolk temalarda Türk kültürüyle bir yakınlık kurmak mümkün. Neofolk sizce Türk kültürüne yakın öğeler barındırıyor mu?

Bu ilişkiyi neofolk değil de şaman temalı folk müzik türlerinin içeriğinde görmek daha olası. Çünkü Neo Folk çoğunlukla Avrupa ve İskandinavya toplumları arasında kendisine yer bulmuş. Neo Folk’un Punk üzerinden şekillendiği Punk’ın Black Metal aracılığı ile Neo Folk’a ulaştığını düşünürsek burada Asya halklarının içinde müziksel bir evrimden bahsetmek mümkün durmuyor. Ama Şamanizmin hem inanç prosedürleri ve tavırlarında neofolk’un doğayla olan ilişkisinen paralel tutumlar da bulmak olası.

Empyrium’dan Thomas Helm ile çalışmalarınız var, bu süreçten bahsedebilir misiniz?

2. albümüm “Urd, Skuld & Verdandi“yi kaydetmeye başladığımda Thomas’dan albüm içinde yer alma isteği gelmişti. Kendisi ile uzun yıllardır süren dostluğumuz var ama bu tip bir teklif alacağımı açıkçası düşünmemiştim. Teklif sonrasında albüm Markus Stock(Empyrium)’a mixing ve mastering için ulaştı. Öncesinde Markus ile bir araya gelmiş ve yeni çıkacak albüm için düzenlemeyi ortak ilerletme konusunda anlaşmıştık. Tüm bunlar paralelinde Thomas Studio E’de 2 şarkı için kayda girdi. Sonuçta ortaya eşsiz sunumlar çıktı ve bu durumdan mutluluk duyduğumu gizleyemem.

Empyrium’dan bahsetmişken, Norfolk’ta müziksel atmosfer açısından baktığımızda melankolik ve karanlık temaların olduğunu söylemek mümkün, sizin müziğinizde de buna rastlıyoruz. Pek çok grubun da bu geleneksel, mitolojik unsurlarla beraber karanlık ve melankolik bir atmosfer de kullanmayı tercih ettiğini görüyoruz, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Aslında daha öncede belirttiğim gibi Dark Folk, Dungeon Synth ve Neo Folk unsurlar Black Metal’in karanlık bahçesi yani daha naif ama bir o kadar da karanlık bir yüzü. Tir olarak sanatın karanlık ve melankolik tavrını kompozisyonlaştırmayı önemli buluyorum.

Neofolk müziği icra ederken kullanılan enstrümanlar da önemli, bazı gruplar daha çok geleneksel çalgılar kullanmayı tercih ediyor. Siz geleneksel enstrümanlara yer veriyor musunuz?

Tir’in müziğinde genel olarak klasik müzik enstrümanlarına rastlamanız mümkün. Yaylı, tuşlu ve telliler gibi. Ek olarak bazı synth sesler elbet. Armoni bütünlüğünü yaratabilmek için Klasik Müzik’ten fazlasıyla beslendiğimi belirtmem gerekir. Belki de bunun ana sebebi geçmişte yer aldığım dünya müziklerini icra ettiğimiz orkestra ekibidir. Bir müzik türünün melodikleşerek sunum haline getirilmesinde köşeli kararları olan biri değilim. Yani neofolk, dark folk vb. türlerin kendine has ve mecburi enstrümanları olduğu fikrine pek inanmıyorum.

Sizin son zamanlarda dinlemeyi sevdiğiniz bu türde gruplar hangileri?

Açıkçası tutkulu bir 90’lar dinleyicisiyim. O dönemden birçok grubu ve müzisyeni sıklıkla listelerime dahil ederim. Özellikle türe dair Daemonia Nymphe muazzam bir örnek olabilir. Şu günlerde ise Sister of Mercy, Dead Can Dance, King Diamond ve Summoning’i yoğun olarak dinliyorum.

Peki biraz da sizin çalışmalarınıza dönmek istiyorum. Tir’in son albümü Persepolis; savaş, doğa ve gizemli antik yaşantıyı hissettiren başarılı bir albüm olmuş. Bu süreç sizin için nasıl ilerledi? Gelen tepkiler nasıl?

Yıllar önceki İran ziyaretimin bu albümdeki etkisi çok büyük. Özellikle Persepolis’e yapmış olduğum ziyarette karanlık geçmişin çölün ortasındaki varlığı, detayları inanılmaz etkileyiciydi. Daha sonrasında bölgeye ve mitolojilerine dair ciddi çalışmalar yapma fırsatım oldu ve bu fikirle birlikte İran ile ilgili kaba ve gereksiz hata algısını biraz olsun Persepolis ile yıkma kararı almıştım. Bahsettiğim şey yönetim anlayışları değil sadece basit ve niteliksiz dezenformatif bilgi akışları. Persepolis’i kompozisyonlaştırmam Avustralya’ya yerleşmemden birkaç ay sonra şekillenmeye başladı. Henüz Nigritude EP’si yeni çıkmıştı ve hızlıca sold out olmuştu. Birazda bunun olumlu etkisi ile derleme albümü çok bekletmeden yayınlamama sebep oldu. Görünüşe göre Yeni Zelanda ve Avustralya kıtasının çok farklı noktalarından bu tarz hikaye ve müzikal anlayışlara aşina olmamalarına rağmen nitelikli ve olumlu geri dönüşler aldım ve alıyorum. Albümün dinlenmesi ve fiziksel satışları tıpkı ilk albümlere verilen reaksiyonlarda olduğu gibi gayet olumlu. Özellikle karanlık sanatın taraftarlarını biraz daha sinematik ve senfonik haliyle birlikte ‘dünyanın altında’ da yakalamak çok keyifli!

Persepolis’te güneye iniyoruz değil mi? Elburz, Anahit, Menog ve Getig, Cinwad… Önceki albümlere baktığımızda Persepolis bu atıflarla oldukça farklı bir yerde duruyor bana kalırsa.

Gözlerinizi net açamadığınız, güneşi tam anlamıyla göremediğiniz ve kızılın en sert geçişlerinin olduğu bir noktadasınız. Rüzgar size sıcağı getiriyor, uzaklardaki dağlar ise belli belirsiz. Tipik bir çöl hali diyebiliriz! Fazlasıyla kendini korumuş, muazzam bir sessizlikle orada yaşıyor. Etrafınızı saran şeytani figürler, baş döndürücü ve inanılmaz büyük anıtlar. Persepolis halen alevlerin içinde, bunu çarpıcı bir şekilde hissediyorsunuz.

Şu an Tir için yeni çalışmalarınız var mı?

2022’in ilk çeyreğinde kıtanın önemli Dungeon Synth gruplarından biri ile ortak split albümümüz yayınlanacak. Geçtiğimiz günlerde albümün mastering işlemlerini bitirdim. Celtic öyküleri temel aldığımız bir albüm oldu. Dinleyici açısından keyifli ve güçlü bir split olacağından şüphem yok. Yeni yıl için ise tek hedefim yeni albüm çalışmalarıma kaldığım yerden devam etmek. Üzerinde titizlikle ilerlediğim bir albüm süreci olacak, çünkü kendi içindeki gücünü artırması için önemli sürprizler gelişme aşamasında. Umut edelim pandemi saçmalığı daha fazla bizleri esir almasın!

Yan projeniz olan Ruins of Xibalba’dan biraz bahseder misiniz? Size göre bu projenin Tir ile ayrılan yönleri nedir? İlham aldığı farklı konseptler var diyebilir miyiz?

Ruins of Xibalba’nın öncelikle tarz ve çizgi anlayışı olarak Tir’den direkt ayrılıyor. Bunu ilk demosunu yayınlarken de ortaya koyduğumu düşünüyorum. Ambient öğelerin bol olduğu, Dark, Noise ve biraz da elektronik etkileşimli bir duruşu var. R.O.X.’u kurarken onun kozmos ile olan ilişkisini çok önemsedim. Bu yüzden demoyu Maya uygarlığının evrenle olan ilişkisinden dolayı onlara ithaf etmiştim. Bu temelde tüm kompozisyonlarını bu detayları bolca kullanarak dinleyiciye hissettirmeye çalışıyorum. Yegane hedefim ise dunya uzerindeki eski uygarlıklara dair konsept albümler yapabilmek. Ruins of Xibalba henüz yeni bir ses ama önemli izler bırakacağımdan şüphem yok.

Ortaya çıkışı nasıl oldu? Özellikle black metal ile olan bağınızla ilişkili olduğunu düşünüyorum zira dark ambient tınıları yoğun olarak duyuyoruz.

Bir önceki cevapta belirttiğim gibi bu grubun varlığı daha çok yeni. Aslında biraz da Tir’in içinden doğduğunu söyleyebilirim. Tir’in ilk albümlerinde özellikle ambient etkileşimleri bulmak çok olası, işte tam da o noktada bu grubun ortaya çıkmasının doğru olacağını hissettim ve karanlık sanatın ambient etkileşimini R.O.X. ile estetize etmeye çalışıyorum.

Ruins of Xibalba için çalışmalarınız nasıl gidiyor? Yeni çalışmalarda bizi neler bekliyor?

Aslında yeni bir sürecin başındayım. Geçtiğimiz Ağustos ayında bitirmiş olduğum ilk albümü henüz bir hafta önce yayınladım. 2021’i yeni bir albüm yayını ile kapamak çok heyecan vericiydi. Fazlasıyla titiz bir çalışma oldu; hem konsept olarak Göbeklitepe’nin ağırlığı, hem de yeni kurmuş olduğum label olan Orko Productions’in ilk albümü olmuş olması yorucu bir süreçti. Şu an için fiziksel olarak limitli bir kaset versiyonu da Bandcamp üzerinden yayında.

Son olarak kendi sanatınızı da düşünerek neofolk kültürü birkaç kelimeyle özetleyebilir misiniz?

Folk müzik türü elbette grupların ya da toplulukların kendi yasalarını, tavırlarını ve hayal ettikleri dünyayı hep dile getirmiştir. Benim Tir’in müziği ile yaratmak istediğim etki biraz başkalaşıyor bu noktada. İçinde ortaçağ, dark folk hatta zaman zaman Black Metal’in senfonik yüzünü bulabileceğiniz bir melodiler bütünü Tir. Bu noktada bir hedeften ziyade varlığımızın mutlak yalnızlığını ve karanlık içindeki tarifsiz doğayla ve kozmosla olan ilişkimizi vurgulamaya çaba gösteriyorum. Nihayetinde bunu ağırlıklı karanlık sanat ya da dark folk olarak özetlemeye çalışıyorum.

Bize vakit ayırdığınız için sonsuz teşekkürler…

Değerli sorularınız için ben teşekkür ederim! Türkiye’deki dinleyici ve takipçilere derin selamlar.

***

Tir ve Ruins of Xibalba çalışmalarına ulaşmak için;

Tir:
Bandcamp
Instagram

Ruins of Xibalba:
Bandcamp
Instagram

Kaynaklar:
Nordik Ülkelerde Neofolk Müzik Üzerine – Gizem İLTER VIENANEN

etiketler:
  Yorum alanı

“Kökene ve Doğaya Dönüş: Neofolk Üzerine bir TİR röportajı” yazısına 1 yorum var

  1. deadhouse says:

    Değerli bir yazı. Gruptan bu güzel röportaj sayesinde haberim oldu. Teşekkürler.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.