# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
LEPROUS – Aphelion
| 10.09.2021

Romanlar, filmler, tablolar, albümler…

Bazen çok sevdiğimiz bu müziğe haksızlık ettiğimizi düşünüyorum. Bir müzisyeni veya grubu bir yazar ya da yönetmen gibi düşünmek ne kadar doğru çok emin değilim, ancak müzikseverler olarak özellikle sevdiğimiz gruplara biraz haksızlık yaptığımız kanısındayım. Bir yazarın, bir senaristin, bir yönetmenin, bir ressamın her yeni eseri için “pfff, yine aynı aksiyon filmi”, “hep aynı tablo”, “bildiğimiz polisiye romanı” diye eleştirilmesine kıyasla grup ve müzisyenlerin yeni yaratımlarına yönelik tavır genelde daha katı ve gömmeye daha açık oluyor. Tam olarak aynı şey değil elbet, bir albümü bir film ya da romanı yorumlarken kullandığımız dinamiklerle yorumlayamayız, ancak belki üretim sıklığından belki de başka bir sebepten en acımasız tarafımızı en çok sevdiğimiz şeye karşı gösterdiğimiz de ortada.

LEPROUS bundan yıllar önce müzik yapmaya başladığında belki de kimse günümüzde ulaşacakları noktayı tahmin etmiyordu. Bir kıstas mı bilmiyorum, ancak grubun aylık Spotify dinleyici sayısı yaklaşık 328.000’de.Bu sayı;

BETWEEN THE BURIED AND ME için 319.000
KATATONIA için 265.000
Devin Townsend Project için 188.000
PAIN OF SALVATION ve HAKEN’ın toplamı LEPROUS’ın dinlenme sayısına eşit.

Dolayısıyla bir şeyleri doğru yapan bir gruptan bahsediyoruz. 1 sene içinde İstanbul’da 2 konser vermiş ve bu konserlerin ikincisinde Zorlu PSM’in ana sahnesine terfi edebilmiş ve Steven Wilson’la aynı salona çalmış bir gruptan söz ediyoruz.

Kariyerinde 20. yılını geride bırakan LEPROUS’ın bu büyük zaman dilimi içerisindeki değişimi grubun kimi dinleyicileri tarafından takdir görürken kimileri de bu adamların “Coal” ve “The Congregation”la ulaştıkları zirveden sonra duraklama hatta düşüş trendine girdiklerine inanıyor. “The Congregation” gibi bir gövde gösterisinin ardından gelen “Malina”nın köşeleri azaltılmış yapısı ve “Pitfalls”un karanlık ve büyük oranda minimalist tarafı o iki albümün bir miktar gölgede kalmasına neden olmuş ve önceki iki albümdeki gibi hit’ler çıkaramadıkları yönünde eleştirilmişlerdi. Baktığımız zaman “Malina”da misal bir “From the Flame”, “Pitfalls”da “Alleviate” gayet çarpıcı şarkılardı ama genel bir güç gösterisinden söz etmek “Coal” ve “The Congregation”da olduğu kadar kolay değildi.

“Castaway Angels” çıktığında pek çokları LEPROUS’ın artık büyük oranda Einar’ın “AAAaaaAAAAAAaaaaAAA”ları üzerinden ilerleyecek, progresif tarafı kırpılmış müzik yapacağını düşünmeye başlamıştı bile. Grubu pop müziğe daha yakın bulan hatta Baard’ın harcandığını, “muhtemelen sıkıldığını” ifade edenler dahi olmuştu. Şahsen LEPROUS’ın daha yanarlı tarafını, yani “Bilateral”, “Coal” ve “The Congregation”daki LEPROUS’ı evladım gibi sevsem de adamların içindeki yeteneği bildiğimden ne yaparlarsa yapsınlar başarılı olacaklarını düşünüyordum. Heyecanım ve merakım belki az da olsa azalıyordu ancak LEPROUS LEPROUS’tı. Kaliteydi, zekiydi, harika fikirlerle doluydu ve kimseciklere benzemiyordu. Benzememeyi geçtim, ilham da veriyordu.

“Aphelion” bu yazının giriş paragrafına bu şekilde başlamamı sağlayan türde bir albüm. Grubun diskografisindeki radikal bir değişim, bir sıçrama noktası, bir mihenk taşı değil. Bence üst düzey, yaratıcı ve yine sadece LEPROUS’ın yapabileceği tarzda bir albüm. Einer Solberg gibi metal dünyasında eşi olmayan bir adamın şekillendirdiği müzikal karakteri ve diğer bileşenlerinin üst düzey katkılarıyla şekillenen; bence “Einar’ın AAAAAAĞAAAAAĞAAAAA’ları” şeklinde özetlenmenin çok ötesinde bir çalışma. Zaten Einar dediğimiz adamı bu vokallere indirgemek kadar da büyük bir haksızlık olmadığı kanaatindeyim. Adam LEPROUS diye bir şeyin var olmasının esas sebebi, olağanüstü düzeyde karakteristik bir ses rengi var ve bu ses renginin karakteristik oluşundan dolayı adamın sadece bu tarafıyla özetlemek de hiç doğru değil. Bu adam yeri geldi IHSAHN’la defalarca sahneye çıkıp EMPEROR klasiklerini de çaldı, yarın bir gün Norveç’te ABD’de olduğu gibi büyük spor etkinliklerinden önce millî marş okunsa oraya davet edilip Norveç millî marşının da okutulabileceği kadar geniş perspektifli bir vokalist. O yüzden “hep aynı vokaller” noktasında eleştiri trenine binip Einar’ı gömmeye çalışmak bana epey saçma geliyor.

Baktığımızda albümün “Pitfalls”dakine benzer bir minimalizm barındırdığını görüyoruz. Lakin bu kez bu minimaliz daha rafine ve hedef odaklı şekilde sunuluyor ve narin, ince dokunuşlar sayesinde şarkılar berrak bir dere gibi akarak yollarını buluyorlar. “The Congregation”daki gibi ağır; yeri gelince coşturan yeri gelince ezen bir hava yok ancak yine türlü LEPROUS’lıklarla vücut bulan bir bütünlük var.

Grup bunu yaparken tek bir kafa yapısına sıkışmamış ve her albümünden tatlar barındıran bir müzik sunmuş. “The Silent Revelation” albümün belki de “The Congregation” karakterine en yakın şarkısıyken, “Out of Here”da ise usul usul başlayan ve sonunda patlayan “Alleviate”teki formüle benzer bir şarkı trafiği görüyoruz. Diğer yandan giriş şarkısı “Running Low”un ikinci yarısı bana his olarak PAIN OF SALVATION “Scarsick”i anımsatıyor.

Bu noktada aklıma takılan şey “Aphelion”un LEPROUS adına ne kadar uzun ömürlü olacağı ve grubun klasikleşecek şarkıları arasına herhangi bir şarkı sokup sokamadığı. Bu açıdan bakınca albümde duyar duymaz akıllara kazınan ve şaheser diyebileceğim bir şarkı yok. Bence gayet iyi şarkılar var ancak “LEPROUS’tan başka hiç kimse yapamaz” diyebileceğim “Coal” ve “The Congregation” şarkılarıyla kıyaslandığında pek de öne çıkma meraklısı olmayan yapıtların sayısının daha fazla olduğunu görüyoruz. “The Congregation”a en yakın karakterdeki şarkı olarak nitelendirdiğim “The Silent Revelation” bile kendi değerinden çok bu yakınlığın yarattığı samimiyet ve özlem duyguları sayesinde daha sevilesi oluyor kanısındayım. Yoksa bu şarkıyı “The Congregation”a koysak albümün öne çıkan eserlerinden biri olacağını şahsen söyleyemem.

Tüm bunları alt alta yazdığımda, gerekli toplama çıkarma çarpma bölme işlemlerini yaptığımda “Aphelion”ın LEPROUS’ın raftaki kitaplarından herhangi biri olduğunu ve işlevinin de yeni bir LEPROUS albümü dinlememizi sağlamakla sınırlı kaldığını düşünüyorum. Bu bir eleştiri olmalı mı, grup “ekstra bir şey” yapmamakla suçlanmalı mı emin değilim. Ben şu an için bu kanıda değilim. Albümü LEPROUS standartlarında o kadar da özel görmesem de bunu bir geri adım veya yergi konusu yapma niyetinde değilim. Girişte dediğim gibi her grubun, özellikle de progresif sıfatını almış her grubun her yeni albümü mutlaka bir geri adım, bir sıçrayış, bir deneme tahtası, bir başkaldırı gibi görmek zorunda olmadığımızın bilincine varmamız gerektiğini; bunun bir dinleyici olarak bizim için de gruplar için de daha yararlı olacağını düşünüyorum. Dolayısıyla da “Aphelion”u olduğu gibi kabul ediyor ve önceki albümün başarılarıyla kıyaslama yoluna gitmemeyi seçiyorum. Elbette ki yıllar içerisinde bunu çok kereler yaptım; OPETH’inden bilmem nesine eski/yeni karşılaştırmaları yapıp “artık neden şöyle değilsiniz” diye bin türlü şikâyet ettim, ağlayıp durdum. Ama burada “eski LEPROUS” denecek bir kırılma olmadığından bu tarz bir olaya girişmiyorum. “Aphelion” iyi bir LEPROUS albümü. Özel bir LEPROUS albümü değil, ama grubun tüm albümleri gibi iyi bir LEPROUS albümü. Umarım bir sonraki iyi olduğu kadar özel de olur.

7,5/10
Albümün okur notu: 12345678910 (6.45/10, Toplam oy: 40)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2021
Şirket
InsideOut Music
Kadro
Einar Solberg: Vokal, klavye
Tor Oddmund Suhrke: Gitar, geri vokal
Robin Ognedal: Gitar
Simen Daniel Børven: Bas
Baard Kolstad: Davul

Konuk:
Raph Weinroth-Browne: Çello
Şarkılar
1. Running Low
2. Out of Here
3. Silhouette
4. All the Moments
5. Have You Ever?
6. The Silent Revelation
7. The Shadow Side
8. On Hold
9. Castaway Angels
10. Nighttime Disguise
  Yorum alanı

“LEPROUS – Aphelion” yazısına 14 yorum var

  1. deadhouse says:

    Ben de tam tersi düşünüyorum. Müzisyenlere, gruplara diğer sanatçılara nazaran daha fazla tolerans, hoşgörü gösteriliyor. Sözün meclisten dışarı, ancak sanki grupların kötü albümlerini zoraki beğenmeye çalışma, illaki iyi taraflarını bularak kötü taraflarını görmezden gelme, albümü iyi bulmaya kendini ikna etme gibi tavırlar sezdim, müzikseverler arasında, zaman içerisinde.

    Bence dinleyiciler, eleştirmenler, müzik yazarları otorite değil. Bu her sanatta böyle olmalı. Elbette düşünceler değerlidir. Ancak biz X albüme kötü dedik diye X albüm kötü olmaz. Zaten iyiyse zaman geçtikçe değeri anlaşılır. Bence daha serbest ve içimizden geldiği gibi değerlendirmeler yapmak daha doğru.

  2. koca says:

    Albümdeki hit eksikliğine ve özellikle de albümün “iyi bir Leprous albümü” olduğu fikrine katılıyorum. Ancak bu albüm bence Malina sonrasında neredeyse bir “köklere dönüş” hissiyatı verecek kadar Congregation’ı andırıyor. Davulların Malina ve Pitfalls aksine oldukça aksak ritmler içermesi, prodüksiyonda gitarların daha öne çekilmesi ve hatta birkaç yerde karşımıza çıkan gitar soloları bile bence Leprous’ın son iki albümdeki poplaşmayı frenleme isteğini gösteriyor. Sanki bir 6 ay, 1 yıl daha beklense en azından çok ihtiyaç duyulan “o hit şarkıyı” da içerip çok daha iyi bir albüm olabilirmiş ama bu haliyle de bence hem Malina’dan hem de Pitfalls’dan iyi bir albüm bu. Tabi ki “ağağahağa”lar şerhini koymak zorundayım hala…

  3. Mahakali says:

    Leprous bu sene beni göt eden ilk grup oldu. Albüm çıkmadan önce yayınlanan şarkıları hiç sevememis, hatta “Leprous sanırım artık bana göre değil” demiştim. Albümü de yine de bir göz atayım diyerek açtım ve “Ulan baya güzel bir albüm aslında bu” oldum. Bence Raph Weinroth-Browne muhteşem bir iş çıkarmış.

    Albümün ilk yarısı biraz daha sert, Silent Revelation dan sonraki şarkıların temposu daha düşük geldi bana.

    Running low, Have you ever?, Silhouette en sevdiğim parçalar oldu. Ben bu albümü congregation’dan daha çok dinleyeceğim, orası kesin.

  4. Boba Fett says:

    Bence çağımızın getirdiği imkanlar müzikten beklentilerimizi de değiştirdi, dinleyicilerin bir çoğunda sürekli bir yenilik, masterpiece beklentisi var yok yani bunun böyle olması insanın doğasına aykırı bir durum, bir grup sadece hoş bir albüm çıkardığı zaman da eleştiri alıyor ki bu durum da bana pek mantıklı gelmiyor.

    Bir Megadeth hayranı olarak son albümlerin süper olmadığını biliyorum ama dinlemek epey keyif veriyor, üç dört senede bir ortalama veya biraz üstü bir Megadeth duymak istiyorum çünkü seviyorum ki Leprous gibi gruplar müziğe bence şu an daha da tutkulular, daha ince düşünüyorlar, tek kalemde silip atmak çok doğru gelmiyor.

    Dave Grohl sanırım, çok hoş bir anısını anlatıyor ve buna mukabil yeni albümün soundu da daha farklı oluyor, yeni albümü dinleyip ehh bok gibi olmuş demek bence haklı bir eleştiri değil ya da gençliğinde sevdiği işleri biraz kendi işine katınca eleştirmek doğru gelmiyor bana, bunu da müziğe erişimin çok kolay olmasına bağlıyorum artık insanların pek vakti yokmuş gibi davranıyor.

    Şahsen eğer bilmediğim bir grubu dinleyeceksem bir araştırıyorum, kimmiş bunlar, ne yapıyorlar, ne yapmak istiyorlar, giydikleri grubun tişörtüne kadar bakıyorum ne ayaklar bunlar amk diye ki dinleyeceğim şeyi daha iyi anlayabileyim, sanıyorum buralarda takılıyoruz.

  5. Yatım says:

    Bence bir metal sitesinde yeri olmayan bir albüm..

  6. crowkiller says:

    nasıl müzik yaparsan yap kardeşim, benim için Ihsahn’ın kayınçosusun

    Ihsan enişte haftasonu içmeye gidiyoz dimi bak izin alamıyosan ablamla ben konuşurum ehi ehi

    Boba Fett

    @crowkiller, “Einar ne sıkıntın var? Seni bi keraneye götüreyim” İhsan.

    crowkiller

    @Boba Fett, hahah, ama ben skmem, kapıda beklerim – Ihsahn

  7. Rashid says:

    Pitfalls’la ilgili en büyük sorunum bu albümde baya giderilmiş. Einar vokalleri ne kadar baskın olsa da onu bir o kadar da destekleyen bir müzik var arkasında. Malina ve Pitfalls’un karışımı gibi olmuş. Açıkçası beklediğimden çok daha iyi bir albüm çıktı karşımda. Bu arada Einar’ın sesi gerçekten çok güzel. İnsan dinledikce dinleyesi geliyor.

    Rashid

    @Rashid, Şimdilik dönüp dolaşıp geldiğim şarkı “On Hold” durumunda. Baya keyifli bir şarkı ve yeni leprous devrini gayet iyi temsil edebilecek bir yapısı var. Ama nedense reddit’de falan şarkı sözlerinin gizli saklı anlamlar içermeyip, fazla “direkt” olmasından şikayet edilmiş. Bence bazen de böyle ne söylemek istediğini açıkca ifade edecek şarkıların da olması elzem bir durum. Bu arada keşke araya bir tane de sözlerinin tamamı Norveççe olan bir albüm sıkıştırsalar. Einar’in kendi ana dilinde neler yapabileceğini duymak isterim açıkcası.

  8. Haminne says:

    Coal’dan sonra en çok zaman ayırdığım albümLeri oldu. Bir yerden sonra daha çok içine girerim diye düşündükçe daha az sarmaya başladı.

    Bir şaheser beklentim olmasa da sanki belli bir formüle bağlı kalış var gibi geldi. 7/10

  9. 27 Kasım İstanbul konserinde “Bilateral” albümünü baştan sona çalacaklar.

  10. Mahakali says:

    Bu albümü insanların çoğu sevmedi ama silhouette’i herkes dinlemeli. Aşırı gaza getiriyor beni, son aylarda en çok dinledigim şarkı olabilir.

    Tarum

    @Mahakali, bence sevmemek değilde burda görmeyi kaldıramadık çünkü gözler metal arıyo bu platformda.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.