# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
JUDAS PRIEST – Defenders of the Faith
| 22.02.2021

İnancınıza sahip çıkın.

Yıllardır dinlediğim bu müzikle ilgili bir şeyler yazan bir insan olarak JUDAS PRIEST hakkında bir şeyler yazmak için bilgisayar başına oturmak garip bir his. Neredeyse hayatımızı adadığımız, tutku düzeyinde sevdiğimiz bu müziğin en önemli birkaç isminden birinden bahsetmek; bundan 37 yıl önce yarattıkları bir başyapıtı anlatmak; adeta insanın bir öğretmenine duyduğu vefasını göstermesine benziyor. Bu yüzden de insanın omuzlarına ve parmaklarına ekstra bir yük yüklüyor.

Şu anda yazmakta olduğum albümün değerini ve önemini en kısa ve öz şekilde ifade etmek için daha dün yaptığım bir telefon konuşmasına gideceğim. Geçen hafta başında yazdığım POUNDER yazısında, Antalya’ya taşındığımızdan bu yana site takipçilerimizden Kaan Ünal’la yakın arkadaş olduğumuzdan, Güzide’yle birlikte ofisine gidip her türden metali dinleyip saatlerce metal konuştuğumuzdan ve Whatsapp’tan ikide bir heavy metal keşiflerimizi, önerilerimizi paylaştığımızı söylemiştim. Dün Kaan’la telefonda konuşurken ve bu hafta sitede yayınlanan albümlerden bahsederken, Kaan şu anda incelemekte olduğum “Defenders of the Faith”le ilgili şu cümleyi kurdu: “Judas Priest’in, hatta tüm metalin en heavy metal albümü olabilir.”

“Tüm metalin en heavy metal albümü.”

Tüm zamanlara baktığımızda; IRON MAIDEN’ları, JUDAS PRIEST’leri, MOTÖRHEAD’leri, BLACK SABBATH’ları masaya yatırdığımızda, bu grupların her birinin metalin farklı bir tarafını öne çıkararak sunduğunu görüyoruz. Bazısı daha epik, bazısı daha ateşli, bazısı daha testosteronlu, bazısı daha karanlık. Ve “heavy metal gibi heavy metal” dendiğinde sanırım metal tarihinde hiçbir şey JUDAS PRIEST’in 1982-1984 arası kadar heavy metal olmamıştır. 1982’de çıkan “Screaming for Vengeance”ın ardından adeta heavy metalin tanımına dönüşen JUDAS PRIEST, 1984’te çıkardığı “Defenders of the Faith”le bu durumu daha da pekiştirmiş ve “heavy metal = JUDAS PRIEST” gibi bir boyuta erişmişti.

IRON MAIDEN’ın sofistikeliğini ve hikâye anlatıcılığı, MOTÖRHEAD’in paçozluğunu, BLACK SABBATH’ın ağır abiliğini değil, sadece ama sadece saf heavy metal ateşini seçen JUDAS PRIEST, Rob Halford’un ikonik çığlıkları ve alev alev yanan rifleriyle metalin bayrağını en deri ceketli, en motosikletli, en benzin kokulu şekilde yansıtmaya ant içmişçesine metalin gördüğü en metal şey hâline gelmişti.

1974’te çıkardıkları ilk albümlerindeki hard rock, blues rock ve saykodelik tınıları zaman içinde sivrilterek ve ateşlendirerek ilerleyen JUDAS PRIEST, “British Steel”la birlikte hem saf bir heavy metal sunmuş hem de yer yer AC/DC etkisiyle harmanlanan büyüme çabasını belli etmişti. Çok farklı yorumlar alan “Point of Entry”yle birlikte bir miktar kimlik bunalımı yaşadığını düşündüğüm grup, “Screaming for Vengeance” ile pek çok kişiye göre gerçek anlamdaki ilk başyapıtını sunmuş ve “Metal Gods” ifadesinin hakkını sonuna kadar vermişti. Bu albümün başarısının ardından sırada yeni klasikler yazmak vardı. Tam da JUDAS PRIEST’in çılgınlığına yakışacak şekilde Ibiza, İspanya’da kaydedilen “Defenders of the Faith” 1984 yılında çıktı ve JUDAS PRIEST’in yükselişini hız kesmeden devam ettirmesini sağladı.

“Screaming for Vengeance”daki formülleri büyük oranda aynen devam ettiren “Defenders of the Faith”, JUDAS PRIEST’in albümün çıkışından 35 yıl sonra bile salonları coşturan pek çok şarkısını içeren gerçek bir heavy metal klasiğiydi. Albüm ilk çıktığında, içinde “Breaking the Law” veya “You’ve Got Another Thing Comin’” düzeyinde bir hit olmadığı gerekçesiyle biraz eleştirilse de bu cılız sızlanmalar “Jawbreaker”dan “The Sentinel”e, “Freewheel Burning”den “Rock Hard Ride Free”ye, “Some Heads are Gonna Roll”dan “Love Bites”a kadar pek çok şarkıyla alaşağı ediliyordu. Albümdeki şarkıların çeşitliliğini açıklamak için, “Defenders of the Faith”teki şarkıları cover’layan birkaç grubun adını anmak yeterli olacaktır: SABATON, MACHINE HEAD, NEVERMORE, KATATONIA, ANGELCORPSE, FOZZY, DEBAUCHERY… Hepsi bambaşka türlerde pek çok grubun bu albümdeki farklı şarkıları kendilerine uyarlamak istemesi, “Defenders of the Faith”in çok yönlülüğünün göstergesi diye düşünüyorum.

Konu JUDAS PRIEST olunca doğal olarak daha güncel, daha yakın yıldızlar daha bir parlak ışıldıyor. Dolayısıyla JUDAS PRIEST dendiğinde akıllara öncelikle doksanların başında çıkan ve gerçek bir başyapıt olan hit deposu “Painkiller”ın gelmesinden normal bir şey olamaz. Ancak çıktığı dönemin ruhu düşünüldüğünde, JUDAS PRIEST’i JUDAS PRIEST yapan esas yapıtların seksenlerde çıkan birkaç albüm olduğu da su götürmez bir gerçek. “Painkiller” sound’u ve sertliğiyle gerçekten de en vurdulu kırdılı, en çarpıcı ve en adrenalinli JUDAS PRIEST albümü olsa da seksenlerin klasik JUDAS PRIEST’ini yansıtan “Screaming for Vengeance” ve bence ondan bir tık daha iyi olan “Defenders of the Faith” JUDAS PRIEST’in esas, özbeöz kimliğini oluşturan yapıtlardı. Zira bu albümlerde grubun “Sad Wings of Destiny”de kullandığı fikirleri de “British Steel”da yaptığı şeylerin benzerlerini de görmek mümkün. JUDAS PRIEST bu albümde dinleyiciyi motosiklete oturtup otobana çıkarmayı da başarıyor kendiyle baş başa bırakıp hüzünlendirmeyi de. Halford’un eş cinselliğini açık açık yedirdiği şarkı sözlerinin en net görüldüğü ve ABD’de tartışmalara neden olan “Eat Me Alive”da oral seksten bahsetmeyi de biliyor (“Bound to deliver as you give and I collect, squealing impassioned as the rod of steel injects”); “Some Heads Are Gonna Roll”da Fransız Devrimi’nden referanslar kullanıyordu.

Bu çok yönlü besteler, her anlamda seksenler kokan gitar sound’u, sololar, Halford’un destan yazdığı vokalleri gibi pek çok unsurla “Defenders of the Faith” ebediyen bir metal klasiği olacak, metal tarihinin en önemli birkaç grubundan birinin en önemli birkaç albümünden biri olarak daima hatırlanacak bir albüm. 1981-1982 civarında yazılan ve aslında “Screaming for Vengeance”a konacakken vazgeçilip farklı bir isimle bu albüme konan “Rock Hard Ride Free”nin 3.45-4.10 arasının güzelliğine, şarkının genelinden bağımsız olmasına rağmen böylesi bir çılgınlık/rock ‘n’ roll temasına nasıl yedirilebildiğine bakmak bile bu albümdeki fikir zenginliğini görmek için yeterli.

JUDAS PRIEST’in geçmişine baktığımda her albümünde farklı bir özellik, bir tat, bir farklılık olduğu ortada. En çok fikir ayrılığı yaratan albümlerinde bile grubun ortaya bir değer koyduğunu görebiliyoruz ve bence “Defenders of the Faith” bu değerlerin en yükseklerinden birine sahip albümlerden biri. 20-22 yıllık bir JUDAS PRIEST dinleyicisi olarak “Defenders of the Faith”i JUDAS PRIEST’in en iyi dört albümünden biri olarak görüyorum ve “Sad Wings of Destiny”, “Screaming for Vengeance”, Defenders of the Faith” ve “Painkiller”ı farklı yönleri sebebiyle neredeyse eşit oranda seviyorum.

Başta da dediğim gibi JUDAS PRIEST hakkında yazmak başka bir grubu yazmaya pek benzemiyor. “Defenders of the Faith” belki de dünyanın gelmiş geçmiş en heavy metal grubunun belki de en heavy metal albümü ve bu müziği seviyorsanız bence duymak zorunda olduğunuz yapıtaşlarından biri.

İnancınıza sahip çıkın.

10/10
Albümün okur notu: 12345678910 (8.85/10, Toplam oy: 89)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
1984
Şirket
CBS
Kadro
Rob Halford: Vokal
Glenn Tipton: Gitar
K. K. Downing: Gitar
Ian Hill: Bas
Dave Holland: Davul
Şarkılar
A Yüzü 1. Freewheel Burning
2. Jawbreaker
3. Rock Hard, Ride Free
4. The Sentinel

B Yüzü
5. Love Bites
6. Eat Me Alive
7. Some Heads Are Gonna Roll
8. Night Comes Down
9. Heavy Duty
10. Defenders of the Faith
  Yorum alanı

“JUDAS PRIEST – Defenders of the Faith” yazısına 41 yorum var

  1. Boba Fett says:

    Bastık 10 puanı yine yiğenim.

  2. enemyofgod says:

    Judas’ın en sevdiğim albümü. İlk 4 şarkı nedir öyle, heavy metal şaheseri. 10/10

  3. Ece says:

    The Sentinel’ın Fuel for Life turnesindeki canlı versiyonunu düzenli olarak izlemek; yemek yemek, uyumak gibi temel ihtiyaçlarımdan bir tanesi yıllardır.

    2.30′da başlayan ve Halford tarafından yönetilen gitar düellosu esnasında taşikardi yaşıyorum: https://www.youtube.com/watch?v=-Fl7yNIPlGM

    Eline sağlık abi.

    Ahmet Saraçoğlu

    @Ece, yazıyı yazarken The Sentinel’in adını andığım anda o performansın videosunu koyarım diye aklımdan geçirdim. Müthiş bir şey. Sağ olasın.

    Ece

    @Ahmet Saraçoğlu, Abi şu an kritikte linki gördüm, ama ilk okuduğumda yoktu sanki, şimdi ekledin değil mi aklım karıştı ahah.

    Rica ederim.

    Ahmet Saraçoğlu

    @Ece, ahah yok valla hiç dokunmadım yazıya.

    Ece

    @Ahmet Saraçoğlu, Ya ben bu şarkının, Painkiller yanında underrated kaldığını düşünüyorum. Barlarda, konser öncesi vs. hep Painkiller çalar genelde ama The Sentinel beni daha çok etkiliyor. Yorumlarda da biri ”Actually, this song is even better than Painkiller.” demiş. Painkiller kötü demiyorum asla, ama bir mekanda veya konser öncesi Sentinel çaldığını duymadım yani.

    The Sentinel’a sahip çıkalım.

    Ahmet Saraçoğlu

    @Ece, Painkiller baştan sona çok yanar dönerli olduğu için daha çarpıcı oluyor, muhtemelen ondandır. The Sentinel de başyapıt ama mesela solodan sonra 1 dk kadar yavaş build-up kısmı falan var, o yüzden coşturma etkisi açısından ikinci planda kalıyor olabilir. Yoksa şarkı olarak net 10/10.

    bascivegobekli

    @Ece, Ben duydum. 2013 Annihilator Maslak konserinde dj çalmıştı. Konserde tanıştığım abi ben başta parçayı çıkaramayınca beni ayıplamıştı oradan hatırlıyorum. Neredeyse 8 sene olacak…

  4. Kaan says:

    Dünyanın en Heavy metal albümü PA e kutlu olsun! ❤️

  5. enemyofgod says:

    Ben de Jawbreaker misyonerliği yapayım o zaman.
    2.42 ile başlayıp şarkının sonuna kadar giden gaz Türkiye’yi sadece aya değil Mars’a bile götürür.

    Emre Görür

    @enemyofgod, bu şarkının Rob’un oral seks deneyimleriyle ilgili olduğunu öğrenmek zamanında bayağı şaşırtmıştı beni! :)

  6. All2 says:

    İlginç bir şekilde bizim ortaokul sınıfında Judas Priest çok seviliyordu. Yanlış anlaşılmasın, okula motorla gelen müdür yardımcısı veya deri kıyafetler giyen hocalar yoktu, epey normal bir okul aslında her neyse.

    2011 yılında grubun dağılacağı, ama en son İstanbul’da bir konser verileceği falan yazılmıştı, biz de sınıfça epey kalabalık bir grup halinde o yaz Tuzla’dan Küçükçiftlik Park’a gitmiştik.
    Öyle bir şans ki 14 yaşında hayatımın ilk konserinde Judas Priest’i şöyle bir setlist ile izlemiştim :):) :
    https://www.setlist.fm/setlist/judas-priest/2011/macka-kucukciftlik-park-istanbul-turkey-3d35587.html

    Üstünden 10 sene geçmiş henüz daha iyi bir konser izlediğimi hatırlamıyorum.

  7. Raddor says:

    Screaming for Vengeance’tan sonra en sevdiğim Priest albümü. Diğer albümlere göre nedense hakkı daha az verildiğinden sevenleri daha bir benimser bu albümü ve British Steel’cıların yüzüne çarpmak isterler.

    Ahmet Saraçoğlu

    @Raddor, bence sadece Breaking the Law bu albümde olsaydı JP hayranlarının yarısı falan en iyi JP albümü DotF derdi.

  8. Emre Görür says:

    Benim favori Priest albümlerim de Sad Wings of Destiny, Screaming for Vengeance, Defenders of the Faith ve Painkiller. Ama tarihsel önem açısından bunların hiçbiri Stained Class’a yaklaşamaz bence. Black Sabbath ile birlikte metali kuran iki temel albümden biridir o. Biri başlatır, diğeri punk’tan aldığı güçle metale bugünkü bildiğimiz temel formunu kazandırır (British Steel’in önemi ise NWOBHM’in sağladığı etkiyle grubu popülerleştirmesi. Yoksa müzikal açıdan Priest’in vasat işlerinden biri).
    Niyeyse karanlık bir odada plaktan Defenders of the Faith dinlemeyi çok severdim eskiden. Özellikle The Sentinel ve Some Heads Are Gonna Roll müthiştir cidden.

  9. sleepless says:

    En sevdiğim Priest albümü mü emin değilim ama dünyanın en güzel heavy metal albümü gözümde galiba bu. Freewheel Burning’le başlayıp The Sentinel’le kapanan A tarafı “bu müziğin nesini seviyorsun” diye sorana dinletip sonunda “… şu an hissettiğin şey var ya onu” demelik kusursuz bir 15-20 dakika.

  10. unanimated says:

    Glenn tipton ve kk downing adamsınız lan

  11. Katliamcı58 says:

    Saygı duruşuna geçtik.

  12. Yiğit says:

    Sad Wings of Destiny ve Screaming For Vengeance’den sonra en taptığım Judas albümü. British Steel ve Stained Class hakkında yorumlarda yazılan şeylere katılıyorum. Bence bu üç albüm Judas müziğinin zirvesi.

    Böyle albümleri anlatmaya pek gerek yok ama 500 kere de dinlese insan yine övmek istiyor. Böyle bir heavy metal albümü olabilir mi aq ya

  13. koca says:

    Hiç saygısızlık etmek istemem ama Love Bites’ı Nevermore’dan dinlemeden ölmeyin arkadaşlar olur mu?

    Kaan

    @koca, Gerçekten harika olmuş.

  14. Vertax616 says:

    Ahmet abinin en “heavy metal” olan grubun Judas Priest olması tespitine sonuna kadar katılıyorum. Kritikte ismi geçen grupları taparcasına sevsem de bir arkadaşıma değişik metal türlerini tanıtmak adına her türden bir parça seçmem gerektiğinde aklıma gelen ilk şarkı “The Sentinel” olmuştu ve bunun için biraz bile düşünmem gerekmemişti, gerçekten de bu şarkı benim için sözlükte “heavy metal”in karşılığıdır. Siteye son zamanlarda kültleşmiş albümlerin kritiklerinin de eklenmesi çok güzel oldu keyifle okuyorum. Kalemine sağlık Ahmet Abi.

    Ahmet Saraçoğlu

    @Vertax616, sağ olasın.

  15. Oğul says:

    bu albüme 10 vermeyenlerin niçin puan kırdığını merak ediyorum. Judas’ın bence en iyi albümü, ayrıca şahsi olarak dinlediğin en iyi albümlerden birisi.

    trivago

    @Oğul, subjektif bakacaksak olaya ben tamamım. çünkü sad wings of destiny bundan daha iyi bir albüm. içindeki victim of changes parçası bile bu albümü döver yani.

    Cem

    @trivago, İmza ✍️

    Dysplasia

    @Oğul, Çünkü son 4 şarkı biraz ‘meh’. daha iyi albümleri var bence; painkiller, screaming for vengeance, sad wings ve hatta angel of retribution bile daha olmuş, boş olmayan albümler. Bu albümlere 10 basarım ama DoF’a pek elim gitmiyor. Yine de ilk 6 şarkı itibariyle ‘ben Judas Priest’i seviyorum ulan!’ diye spontane duygu patlaması yaşatma olasılığı en çok olan albüm de bu.

  16. In White says:

    Aynı anda hem bu kadar gay hemde bu kadar metal olabilen başka adam yoktur, Halford’un kelepçeyle dolaştığı yıllar

    enemyofgod

    @In White, Bu kadar heteroseksüelliğiyle öne çıkan erkek frontmanların olduğu bir dönemden çıkıp ”Metal God” olması Halford’un farkını ortaya koyuyor zaten.

    In White

    Ama 80′lerde rock/metal akımlarında feminen giyinenler daha fazlaydı ve glam rock akımı da zirvedeydi. 90′larda daha maskülen bir ortam oldu. Pantera’nın bile 80′lerdeki imajıyla 90′lardaki maskülen imajı buna bir örnek

    şeyh hulud

    @In White, albümdeki Eat Me Alive şarkısını düşününce Jawbreaker da bambaşka bir anlam kazanıyor.

  17. Erhan says:

    Judas Priest’in ve Heavy Metal’in en iyi albümü. İster kulaklıkla dinle istersen de arkada çalsın dursun, hiç fark etmez.

  18. berk says:

    The sentinel parçasının başındaki riff çok tanıdık geliyor, günlerdir arıyorum yerli bir parça birebir almış neredeyse ama bir türlü bulamadım. Bilenler yardımcı olursa çok mutlu olurum

  19. berk says:

    Evet sanırım bu, ben daha rock bir grup aranje etmiştir diye düşünmüştüm :) çok sağ olun bu arada 🙏🏼

  20. Raddor says:

    80′ler Judas Priest’inde kulağa acayip seksi gelen bir sound var. 70′ler, 90′lar da iyi ama 80′ler Priest bir başka.

    70′ler JP : Ön sevişme
    80′ler JP : Seks
    90′lar JP : Porno
    00′lar JP : Sadece arkadaşız
    10′lar JP : Viagra

    Unanimated

    @Raddor, çok iyi tespit , 80′ler judas priest sekstir

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.