# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
DEICIDE – Till Death Do Us Part
| 19.10.2019

Şimdi sıra, elegant ve biraz da doom tatları denemede…

Emir Şekercioğlu

The Stench of Redemption” ile beraber, grubun müthiş bir hamleyle yeni bir döneme girdiğini ve eski defterleri kapattığını konuşmuştuk. Bu albümün çıkışını takiben Deicide, arayı fazla uzatmadan, içinde olduğu değişim rüzgarlarını da arkasına alarak 2008’de “Till Death Do Us Part” albümünü yayınladı. Enstrüman kompozisyonu açısından bakıldığında esasen “The Stench of Redemption” ile beraber ortaya konan kıstaslar üzerinden gittiğini ve belirli bir ölçüde de grubun iyi bir iş çıkardığını söylemek yanlış olmaz. Ancak pek çok yerde albüm hakkında karşılaşabileceğiniz yorumların da ima ettiği üzere, 2006’da çıkan albümleri kadar ses getirmediği aşikar bu albümün. Hatta, son albümleri “Overtures of Blasphemy”ye dek, “In the Minds of Evil”ın yaygın kanıya göre, grubun yeni dönemindeki en iyi ikinci albümü olduğu iddiasını düşünürsek, aslında “Till Death Do Us Part”ın ne kadar geri plana atılan bir çalışma olduğunu anlamak kolaylaşıyor. Bu incelemede ağırlıklı olarak albümün olumlu yanlarına değinecek olmamla birlikte, barındırdığı olumsuz yanların da nedenleri üstüne kısaca eğilmeye çalışacağım.

En başta söylemek istediğim ise şu; Deicide’ın, kendi içinde yaşadığı değişime adapte olması ve bu değişimi sindirmesi ekseninde değerlendirecek olursak “Till Death Do Us Part” oldukça güzel bir albüm. Bu iddianın temelini de, esasen Jack Owen – Ralph Santolla ikilisinin yine ellerinden gelen en güzel işi ortaya koymaya çalıştıklarını, şarkıların her birinde mevcut olan, oldukça spesifik hamlelerle ve yer yer yaratıcı kurgularla göstermesi oluşturuyor. Parantez olarak, grupla çaldığı ilk albümde kendini kanıtlamanın ötesinde bir icra koyan Ralph Santolla’nın, her ne kadar bu sefer konuk sanatçı kimliğiyle yer alsa da, besteciliğindeki klasik müzik etkileşimlerini, albümün genel havasını kapsayan “doom metal” havasının da etkisiyle olsa gerek, biraz daha baskın ve özgür olarak yansıttığını görüyoruz. Grubun iki esas adamından biri olan Steve Asheim’in, diskografinin genelinde mevcut çalışmaya dek görülmemiş bir katkısının olduğunu ve bu katkının albümdeki ruhu oluşturan en temel etkenlerden biri haline geldiğini de eklemem gerekir. Asheim, son derece kuvvetli patlayan blast-beat’lerine ve drum fill’lerine ek olarak belirli parçalarda ritim ve lead gitarları da devralıyor ve deyim yerindeyse “Bu albümde patron benim !” diyor, ki doğru da söylüyor.

Şarkıları dinlemeye geçmeden önce, albüme baktığımızda ilk dikkatimizi çekecek husus, şüphesiz kapağı. Yine Deicide diskografisinin geneline baktığımızda aşina olmadığımız bir özellik barındırıyor çalışma. O zamana değin, çoğunlukla çeşitli şekillerde hırpalanmış, deforme olmuş ya da şeytanlaşmış bir “İsa” figürünün ya da bizzat Lucifer’a ima eden okült göstergelerin süslediği albüm kapağı, şimdi ise karşımıza bir yağlı boya tablosu çıkarıyor. Resmin kaynağına göz attığımızda ise, tablonun bir Rönesans dönemi ressamı Hans Baldung’a ait olduğunu ve eserin “Woman and Death” ismini taşıdığını öğreniyoruz. Deicide ilk defa, teolojik, anti-Hristiyan ya da okült bir kaynağı olmayan, tersine; Orta Çağ’da vebaların etkisiyle yaygın bir sanat akımı haline gelmiş olan “memento mori”yi ( “ölümü hatırla”) çağrıştıran bir görsel kullanıyor. Albüm kapağı olarak bu görselin kullanılması fikrini ortaya kimin attığına yönelik kesin bir bilgim olmasa da, kadroya baktığımda klasik ve romantik sanat aşkından, müzisyenlik icralarından ötürü aklıma tek bir isim geliyor.

En kötü albümlerinde dahi, albümün açılış parçasına ayrı bir özen göstererek dinleyicisini bu konuda hayal kırıklığına uğratmayan Deicide’ın, bu güzel alışkanlığını “Till Death Do Us Part”da da devam ettirdiğini görüyoruz. Üstelik bu sefer çalışmaya son derece karanlık bir atmosfere sahip, enstrümantal bir parça olan “The Beginning of the End” ile başlanmasının, dinleyen kişiyi direk moda sokabilecek bir hava sergilediğini söylemeliyim. Albümdeki doom etkisinin doğrudan hissedildiği bu parçayı takiben gelen diğer bütün şarkılarda, özellikle de birazdan detaylıca değineceğim “Horror in the Halls of Stone”da, özelde riflere genelde de atmosfere iyice yediriliyor bu etki. Albümün ikinci şarkısı “Till Death Do Us Part”da bilhassa nakarat kısmı, halihazırda kulağa dolgunluğu kazınmış o hafif kasvetli havayı, yapılan death metalin üzerine çıkmayacak bir dozda gayet ölçülü verirken, “Hate of All Hatreds” ile ibre daha da yükselmeye başlıyor ve doom etkisi azıcık geri plana atılarak death metal kısmına ağırlık veriliyor. “In the Eyes of God” a geldiğimizde, albümdeki en dolu dizgin temponun, en keskin riflerin ve birden belirmesiyle şok etkisini tepeye çıkaran harmonik solosuyla en güzel lead gitar işlerinden birinin ortaya çıktığını görüyoruz. Albümdeki favori parçalarımdan biri olduğunu söyleyebilirim.

Albümün ortalarına geldiğimizde ise Deicide bize, geçmişteki çalışmalarından bir takım referanslar ve farklı etkileşimler sunmaya başlıyor. “Worthless Misery”nin hemen başındaki rif önemli ölçüde grubun “Christ Denied” parçasının girişini anımsatırken, “Severed Ties”ın 0:51’de giren kısmı bir “Dead by Dawn” havası sezdiriyor. “Not as Long as We Both Shall Live” şarkısında ise güçlü bir Obituary etkisi görmek mümkün. Bestenin giriş kısmı Obituary’nin “Back to One” parçasında 2:51’de beliren ana melodiye kendine has bir açıdan göz kırparken, sololarında da yer yer Allen West’in meşhur “gitar çığlıkları”nı anımsatan kısımlar görmek mümkün. İşin bu kısmında, “Till Death Do Us Part”ın çıkışından bir sene evvel Obituary’nin “Xecutioner’s Return” albümünde yer almış Ralp Santolla’nın payının büyük olduğunu düşünüyorum. Şarkının bu açıdan albüme değişik bir hava kattığını söylemek mümkün. “Angel of Agony” ise, genelde bestelenme biçimi, özelde de Jack Owen’in “Homage for Satan”da gördüğümüz tapping’li solosunun türevlerinden birini içermesi itibariyle bir “The Stench of Redemption” materyali olduğunu düşündürtüyor. Ancak maalesef çalışmada zayıf kalmış olduğunu düşündüğüm şarkılar arasında.

Gelelim “Horor in the Halls of Stone”a… Şarkının büyük bir bölümünü kaplayan orta temposundan intro rifine, blast-beat’lerin belirdiği yerlerden demonik korolarına, şarkının son düzlüğüne açılış yapan ana solosundan, Glen Benton’ın girişte brutal vokalden scream vokale evrilen devasa çığlığına ve şarkı boyunca attığı, kulakların hafızasından kolay kolay silinmeyen “Die !” çığlıklarına değin albümün hissiyat bakımından en sert ve en yoğun, kompozisyon açısından en doom parçası diyebileceğim “Horor in the Halls of Stone”, aynı zamanda albümün ruhunu vermesi açısından açık ara çalışmadaki en iyi parça. Deicide’ın yeni döneminin başlarındaki Glen Benton vokalini kelimelerin çoğunu yutmasından ötürü sevmememe rağmen, Benton’ın bu şarkıdaki performansıyla bana bu faktörü görmezden geldirttiğini eklemek durumundayım.

Kapanışı yapan diğer bir enstrümantal beste “The End of the Beginning” ise, çiğ bir scream vokal eklense kısa ama etkili bir black metal parçasına dönüşebilecek potansiyelde, albümdeki zamanı geri alırcasına işleyen bir beste. Grubun, ilk albümünde, “Lunatic of God’s Creation”ın başında açılan ve “Crucifixation”ın sonunda kapanan “kapı” efektiyle gerçekleştirdiği “açılış-kapanış” konsepti gibi, bu albümün başında ve sonunda yer alan şarkılarla da albümde yeniden bir “açılış-kapanış” durumunu canlandırdığını görebiliyoruz.

Saymış olduğum bu olumlu özelliklere rağmen, “Till Death Do Us Part”ın bir “The Stench of Redemption” kadar takdir görmemesindeki zannımca temel etken; bu çalışmanın, öncülü gibi doğrudan dinleyiciyi tavlayan bir yanının olmaması. Genel çerçevede başvurulan yenilikler takdir görmeye değer olmakla ve bana kalırsa daha bile sofistike yanlar barındırmakla birlikte, bu özelliklerini bilhassa enstrümantasyon açısından iyi yediremiyor. Kendini tekrar etme ya da bir şarkının bölümleri arasındaki geçişlerin yapay durması gibi durumlar albümün pek çok yerinde açığa çıkıyor, grup bestelerde ani bir atılımla bu tekrarı bozmaya çalışsa da. Bu durum bilhassa, yukarıda geçmiş çalışmalara referansların ve Obituray etkilerinin olduğunu söylediğim bestelerde net bir şekilde hissettiriyor kendini. Bestelerde eski rifler ile yeni kompozisyon arasındaki o geçiş sert bir şekilde gerçekleşiyor ve bu sayede hangisinin nereye ait olduğunu bulmak kolaylaşıyor. Bu kısımların birbirlerine iyi kaynaştığı bir durumda, varolan bu ilişkiyi fark etmek tatsız bir duygu oluşturmak yerine takdir görürdü. İyi yedirememe durumu olduğu için de çalışma bir ölçüde, “The Stench of Redemption”da uygulanan temel formüllerin başarısız ya da nispeten tekdüze bir tekrarı gibi görünüyor albüm genelinde. Seneler evvel albümü ilk dinlediğimde hiç beğenmemiştim bu sebeplerden ötürü. Ancak yazmış olduğum inceleme vasıtasıyla albümü tekrar tekrar dinlediğimde, önceki dinleyişlerimde dikkat etmediğim noktaların olduğunu fark ettim ve beraberinde dikkatimi çekmeyen şarkıların bir anda beğenimi kazandığını gördüm. Albüme, hak ettiği ilgiyi görmesi için birkaç kez şans tanınması gerektiği sonucunu çıkarıyorum böylelikle. Olumsuz noktalar her dinleyişte göze çarpabilir, ancak naçizane önerim; bu durumun, albümün başarılı, kulağa hoş gelen estetik yanlarını ve kendine özgün havasını takdir etmek için bir engel olmaktan çıkması yönünde.

8/10
Albümün okur notu: 12345678910 (8.48/10, Toplam oy: 21)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2008
Şirket
Earache Records
Kadro
Glen Benton: Vokal, bas, sözler
Steve Asheim: Davul, gitar
Jack Owen: Gitar

Konuk:
Ralph Santolla: Gitar
Şarkılar
1) The Beginning of the End
2) Till Death Do Us Part
3) Hate of All Hatreds
4) In the Eyes of God
5) Worthless Misery
6) Severed Ties
7) Not as Long as We Both Shall Live
8) Angel of Agony
9) Horror in the Halls of Stone
10) The End of the Beginning
  Yorum alanı

“DEICIDE – Till Death Do Us Part” yazısına 2 yorum var

  1. ali says:

    “Homage For Satan”daki solo hariç, dinler dinlemez vurulduğum bir Santolla solosu hatırlamıyorum. Öte yandan, ne zaman biraz daha kulak verip dikkat kesilsem, adamın muhteşem yaratıcılığı karşısında dilim tutuluyor. Bu albüm, dikkatle dinlenince alacağınız zevki onlarca kat arttıracak sololar ve solo altı rifflerle dolu. Sırf babaya saygı için bile bir baş tacı….

  2. OblomoV says:

    Deicide bu albümde kılıcını bilemek yerine sapına çeşitli şeytani figürler oymaya çalışmış gibi. :)
    Yine incelikli, güzel bir kritik olmuş.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.