# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
DEICIDE – The Stench of Redemption
| 26.07.2019

İsa’nın bitmeyen çilesinde bir mihenk taşı.

Emir Şekercioğlu

Serpents of the Light” albümünden bu yana Deicide’ın bünyesinde bir dizi sıkıntı baş göstermişti. Bunların en başında da kompozisyon bazında ciddi bir yaratıcılık eksikliği geliyordu. Grup, sanki kredisini çok erken tüketmişcesine, ortaya çıkardığı hiçbir üründe ilk iki albümünün dinleyicilerde meydana getirdiği etkiyi tazeleyemiyordu.

Esasen “Once Upon the Cross” ve “Serpents of the Light” genel çerçevede oldukça başarılı albümler olsa da genel olarak prodüksiyonları, özelde de besteciliklerinin daha olağan oluşuyla eleştirilmişti. Ancak sonraki evrelerde ortaya çıkan “Insineratehymn” ve “In Torment In Hell” albümleri kısa sürede bu albümlerin (“Once Upon..” ve “Serpents…”) taşıdığı değerin anlaşılmasına ve çok sevilmesine katkı sağlayarak Deicide’ın efsanevi dörtlüsünü oluşturdu, çünkü tek tük güzel parçalar içermeleriyle beraber, çıkan son iki albüm tam bir fiyaskoydu.

Bu başarısızlığın kaynaklarından biri de, verilen röportajlardan daha iyi anlaşıldığı üzere; grup üyeleri arasındaki bölünmeydi. Gitarist kardeşler Eric ve Brian Hoffman ile Steve Asheim – Glen Benton ikilisi şeklinde görülen grup içindeki bu cepheleşme, yalnızca huzursuzluğun ana kaynağı olmakla kalmıyor, aynı zamanda grubun müzikal gidişatını da kötü etkiliyordu. “Scars of the Crucifix” her ne kadar bir canlanma emaresi göstermiş olduysa da, yayınlanmasının ardından hala devam eden bu sorunlar neticesinde grubu, kariyerinde ciddi bir değişiklik yapmaya itti. Hoffman kardeşlerin ayrılması, grubun old school evresini kapatmakla kalmamış, soundu açısından o zamanlara dek Deicide’da hiç görmemiş olduğumuz işlerin de başlangıç sinyallerini vermişti. Eski lanetli, satanik atmosferinin yerini daha melodik ve modern bir prodüksiyona ve besteciliğe bıraktığı bu yeni dönemin fitilini ateşleyen albüm, 2006’da çıkan “The Stench of Redemption” oldu.

Ayrılan gitaristlerin yerine eski Cannibal Corpse gitaristi Jack Owen ve neoklasik tarzıyla bir death metal gitaristi olarak kendine özgün bir yer çizmiş, geride bıraktığımız sene kaybettiğimiz Ralp Santolla gelmişti. Bu ikilinin gruba kattığı taze kan, “The Stench of Redemption”un her anında kendini gösteren muazzam işlerle açığa çıkıyordu. Riff yazımı olarak kendini çoktan kanıtlamış Jack Owen, albümün dinlediğimiz her şarkısında dikkatimizi canlı tutmayı başarırken onun oluşturduğu temellerin üstüne Ralp Santolla, Hoffman kardeşlerin kaotik, uğursuz ve şarkı yapısından kopan sololarından neredeyse tamamen zıt bir şekilde güzel inşa edilmiş, parçaya oturan, melodik ve klasik müzik etkileşimli sololar atıyor, böylece Deicide çift karakterli, tam şu anda uydurmuş olduğum bir tabirle açıklayacağım üzere; melo-demonik bir ruh taşıyordu.

Grubun bu iki yetenekli taze kan sayesinde elde ettiği auradan muazzam bir şekilde olumlu etkilendiği görülen diğer ikilinin performansları da albümde göz dolduruyor. Katarsisin etkisiyle, Steve Asheim’in blast-beatleri, kickleri ve tom taramaları kulağımızda gümbür gümbür yankılanırken Glen Benton’ın değiştiği gayet net görülen vokal tarzı ile beraber daha da keskinleşmiş gibi duran Hristiyan nefreti, daha ilk şarkı “The Stench of Redemption”da kendini haykırıyor. 01:22’ye kadar bu ikilinin yarattığı kulak dolgunluğundan sonra, Owen ve Santolla tabir yerindeyse albüme imzalarını çakıyor. Ritimlerin solo, soloların ritim gibi aktığı 01:22 – 03:15’lik kısım, grubun yaşadığı değişimi gözler önüne sermesi ve dinleme keyfi açısından albümdeki en doyurucu anlardan birisi. Boş şarkının olmadığı, her bir şarkısı ayrı tatlar ve zenginlikler içeren bu albümde girişteki kompozisyonu ve Santolla’nın solosuyla zihnimize kazınan, bir de klibi bulunan “Homage for Satan”, bize Deicide’da görülmemiş bir intro sunan “The Lord’s Sedition” ve özellikle sonlarına doğru zincirlerinden kopup “Bu Deicide ne olmuş böyle !” dedirten “Walk with the Devil in Dreams You Behold”, başlangıç şarkısıyla beraber en dikkat çekici eserler olma özelliğini gösteriyor. Albümün başarısında ve barındırdığı kimyada Benton ve Asheim’in, yeni katılan gitaristlere içlerinden geleni yansıtması konusunda özgürlük tanıması belki de en büyük etken.

Taşıdığı bunca pozitif yanla beraber, olumsuz anlamda eleştiriye maruz kalacak yanları da elbette mevcut “The Stench of Redemption”ın. İlk eleştiri noktası albümün kendisinden ziyade Deicide’a yaptığı etki bazında. Grubun kariyeri için bir dönüm noktası olması itibariyle, en başta en büyük artı değer olan bir yüzü melodik, öteki yüzü agresif olan çift karakterlilik mevzusu bu albümde her ne kadar başarılı ve iyi yedirilmiş dursa da, söz gelimi sonraki albümleri “Till Death Do Us Part”ta aynı doğallıkla tutmuyor. Çünkü esasen ilkel, vahşi ve bu yanını içten sunan bir death metal zihniyetine sahip Deicide için kullanılan bu formül sentetik ya da yapay diyebileceğimiz bir kimya barındırıyor.

Nitekim her biri kendi nezdinde ilginç ve güzel albümler olsa da hafif doom etkileşimli “Till Death Do Us Part” ve “To Hell with God”, “The Stench of Redemption” ölçeğinde başarılı albümler olamıyor. Bu durum, bir ölçüde Hoffmanlar’ın gidişiyle grubun sunileştiğini, eski demonik ve kendine özgü old school havasını kaybettiğini ve Deicide’ı Deicide yapan ana özelliklerin ortadan kalktığını söyleyen kitleyi de bir ölçüde haklı çıkarıyor. Diğer bir nokta ise, bizzat Glen Benton’un vokalleri. Her ne kadar güçlü bir etkiye ve sounda sahip olsa da, performans esnasında kelimelerin çoğunu yutması belirli noktalarda dikkat dağıtabiliyor ve şevk kırabiliyor. “Once Upon the Cross” ve “Serpents of the Light”daki üslup keskinliğinin, kelime vurgularının bu albümde olmayışı, eğer olsa albüme katacağı değer bu açıdan düşündürücü. Yine de Benton, görevini fazlasıyla yapıyor.

Albümün sahip olduğu artıların çoğunlukta olması ve grubun kariyerinde devrim niteliği taşıyan bir yapıt olma özelliği göstermesi sebebiyle, bu negatif kısımları bir yere kadar ciddi sorunlar olmaktan çıkararak “The Stench of Redemption”ı yapılmış en iyi death metal albümlerden biri haline getiriyor. Hatta kimi Deicide fanları için, “Legion”dan hemen sonra gelen bir albüm olarak. Deicide’ın tarihindeki en güzel işlerden bir olan bu albümde, mevcut büyük katkılardan birinin Katolik bir müzisyen olan Ralph Santolla’dan gelmesi de, grubun taşıdığı konsept düşünüldüğünde metal camiasının en ironik taraflarından biri olarak kalacak şüphesiz. Rest In Peace Santolla…

9/10
Albümün okur notu: 12345678910 (8.89/10, Toplam oy: 44)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2006
Şirket
Earache Records
Kadro
Glen Benton: Vokal, bas, sözler
Jack Owen: Gitar
Ralph Santolla: Gitar
Steve Asheim: Davul
Şarkılar
1. The Stench of Redemption
2. Death to Jesus
3. Desecration
4. Crucified for the Innocence
5. Walk with the Devil in Dreams You Behold
6. Homage for Satan
7. Not of This Earth
8. Never to Be Seen Again
9. The Lord's Sedition
  Yorum alanı

“DEICIDE – The Stench of Redemption” yazısına 33 yorum var

  1. bloodshot says:

    Sitede okuduğum en güzel kritiklerden. Yazarı tebrik ediyor daha fazla albüm incelemesini ya da farklı konular yazmasını umuyorum.
    Albüm için söylenecek söz yok, en sevdiğim Deicide albümü ve en sevdiğim albüm kapaklarından biri.

    Noshophoros

    @bloodshot, Eyvallah, sağolasın. Fırsat buldukça yeni albüm kritikleri yazacağım. Elimde güzel bir liste var :)

  2. Eline sağlık süper yazı olmuş.

    Çok geç dinlediğim bir albüm oldu bu. Büyük death metal grupları içerisinden nedense sadece Deicide ile çalkantılı bir ilişkim oldu. Kalburüstü sayısız grubun tüm diskografisini zamanında yalayıp yutmama rağmen neden bilmem Deicide’ın 2000′lerde yaptığı işleri hep erteledim, hep “bi ara dinlerim yeaea” diyerek öteledim.

    Sonuç: “The Stench of Redemption”ı ilk kez 2 hafta önce dinledim. O günden bu zamana en az 20 kez dinlemiş olmam da albüme dair fikirlerimi gösteriyordur herhalde.

    Birkaç gün önce grup önerme başlığında da dediğim gibi bu aralar tatlı bir nostalji peydahlandı bende, çok önceden hatmettiğim ama 10-15 senedir dinlemediğim kimi DM gruplarının diskografilerini baştan dönüyorum. Morbid Angel, Obituary, Cannibal Corpse, Immolation gibi.

    Bunlardan farklı olarak Deicide’ı “Serpents of the Light”ta bırakmıştım, 4-5 hafta önce tartışma başlığında muhabbeti geçince ve ismail vilehand “deli misin divane misin nasıl dinlemezsin” konseptli bir yorum yazınca “The Stench of Redemption”ı dinledim ve köpeği oldum. Cidden mükemmel bir albüm, mal gibi bunca yıl bekletmişim.

    Benim Deicide’ı öteleme sebebim sanırım 2000-2001 civarında grupla tanışmamı sağlayan “Insineratehymn” ve “In Torment in Hell”i pek tutmamam ve doksanlarda çıkan ilk 4 albümden sonra 2000′leri yok saymamdı. Tam hatırlayamıyorum ama üniversite döneminde Deicide’ın bir albümünü baya bayık bulduğumu anımsıyorum. Belki şimdi dinlesem (yakında tüm diskografiyi dinleyeceğim) farklı düşünürüm.

    Grubu iyi bilen arkadaşlar, sizce 2000-2001′de “Insineratehymn” ya da “In Torment in Hell”den hangisini dinlemiş ve “Deicide Deicide dedikleri bu muymuş meeeh…” deyip grubu bir miktar silmiş olabilirim? :)

    Noshophoros

    @Ahmet Saraçoğlu, Teşekkür ederim. Açıkçası benim de Deicide’a alışmam, özellikle Glen Benton yüzünden zor oldu ve zaman aldı. Tavırları, söylemleri baya antipatik geliyordu, tema desen zaten 4 death metal grubundan 3′ünün bir şekilde değindiği klişeleşmiş mevzular. Bu yüzden de ciddi ön yargım oluşmuştu. Bir süre albümlerini hakkıyla dinleyemedim. Ama sonra tabir yerindeyse tükürdüğümü yaladım ve özellikle ilk dört albümünün hastası oldum grubun. Son dönem çalışmalarını belli istisnalar dışında ilgi çekici bulmasam da, 2000 sonrası çalışmalarında “Stench…”, “Till Death…” ve “To Hell…”i seviyorum.

    Bu arada albümü bunca sene bekletip yeni dinlemiş olman bence büyük avantaj Ahmet abi. Albümün tadını yeni alıyor, heyecanını yeni yaşıyorsun. Bu bence tersine imrenilecek bir şey. Mesela yaşıtlarımın zamanında oynayıp bitirdiği ve senelerce yenisinin çıkmasını beklediği Vampire The Masquerade Bloodlines oyununa ben bu sene başladım. Oyunun seneye 2.si çıkacak. Arkadaşlarım bana “ulan ne şanslı adamsın, biz senelerce bekledik ikincisi çıksın diye, sen başladığın gibi oynayacaksın” falan diyorlar :D

    Ouz

    @Ahmet Saraçoğlu, In Torment in Hell’dir bence. Yanıtım doru mu?

    Ahmet Saraçoğlu

    @Ouz, hatırlamıyorum işte, ikisinden biri.

  3. 2009 yılında Deicide, Vital Remains ve Order of Ennead şeklinde hayvan bir turne vardı. Steve Asheim o turnede 3 grupta da davul çalmıştı diye hatırlıyorum. Yani ger gece 3-4 saat kesintisiz death metal davulculuğu yapmıştı diye kalmış aklımda, ama m-a’ya bakınca Vital Remains’le hiç canlı çalmamış gözüküyor.

    Yanlış hatırlıyorum herhalde ama o tarz bir durum harbiden olmuştu sanki. En azından 1 akşam, çıkan 3 grubun da (Vital Remains değil de başkasıdır) davulculuğunu o yapmıştı diye bir şey okuduğuma bayağı eminim. Bakındım ama bulamadım.

  4. Yukarıdaki mesajı yazarken fark ettim ki sitede bir tane bile Vital Remains incelemesi yok. Grubu bilenlere sorayım; sizce ilk incelenmesi gereken en iyi VR albümü hangisi?

    A) Let us Pray
    B) Into Cold Darkness
    C) Forever Underground
    D) Dawn of the Apocalypse
    E) Dechristianize

    ismail vilehand

    @Ahmet Saraçoğlu, Dechristianize şu hayatta en sevdiğim albümlerden biri ama boş yok Vital Remains’de. Hepsi baş tacı.

    P L A G U E

    @Ahmet Saraçoğlu, D ve E şıkları arasındayım. Hangisini dinlesem aha bu diyorum, kısır döngü resmen:)

    Fogs Kiss

    @Ahmet Saraçoğlu, Icons of Evil i unutmuşsun.

    Ahmet Saraçoğlu

    @Fogs Kiss, o albümün diğerlerinin gerisinde olduğunu düşündüğüm için onu katmadım.

    Ouz

    @Ahmet Saraçoğlu, E kesinlikle.

    evilchuck666

    @Ahmet Saraçoğlu, E

  5. D says:

    Guzel kritik, eline saglik. En sevdigim Deicide albumu. Ciktigi sene aylarca dinlemistim. Cok uzatmadan 10 puani bastim.

    Noshophoros

    @D, Teşekkür ederim, sağolasın.

  6. Karlos says:

    kesinlikle öyle, benim de en sevdiğim beğendiğim ve hala zevkle dinlediğim DEİCİDE albümü …ayrıca HOMAGE FOR SATAN nasıl öküzlüks eseri bir şaheserdir.. vokalden davula , davuldan kabus gibi çöken solo lara kusursuz ,muhteşem ötesi bir şaheser … Glen Benton, Steve Asheim, Jack Owen ve Ralph Santolla nın her birinin ayrı ayrı taşaklarını sağlık böylesi bir albüm ve HOMAGE FOR SATAN için. .. saygılarımla

  7. evilchuck666 says:

    Şöyle bi homage for satan açayımda pasifagresifte takılayım dedim. Açtım pasifagresifi bir baktım bu albümün kritiği gelmiş. Dedim hassss noluyo

  8. codeorangedd says:

    ellerine sağlık, daha fazla yazmanı umarım. sayende tekrardan gözden geçireceğim albümü indirdim :D

    Noshophoros

    @codeorangedd, Çok teşekkürler :)

  9. OblomoV says:

    Uzun zamandır okuduğum en iyi kritik. Kritik nasıl yazılmalıdır sorusunun cevabı olmuş resmen(çeviri değilse tabi :P). Ellerine sağlık.
    Genel olarak Deicide’ın müziğini severim. Daha düz, çiğ ve habis tınlayan müzikalitesi çekmiştir hep beni. Sırf gaz, cazır cazır nefret; işte Deicide. Bu albüm kritikte de bahsedildiği üzere daha derinlikli bir müzikaliteye geçişin ürünü.
    Glen Benton ise acayip bir kişilik gerçekten. Laneth dergisinde okumuştu, 90lı yıllarda galiba turnede bir röportaj muhabbeti geçiyordu, tavırlarına pozculuğuna falan uyuz olmuş eleman, baya gömmüştü kendisini. :)

    Noshophoros

    @OblomoV, Küçücük bir şüphen varsa dahi onu gidereyim hocam :) Hayır, çeviri değil kendi el emeğim. Övgün için de teşekkür ederim çok.

    Evet, o röportajı ben de okudum ve zamanında benim de uyuz olmama sebep olmuştu. Zamanla alışıyormuş demek.

  10. ali says:

    Gruplara “solo atsın” diye dahil edilen gitaristler çoğu zaman dişe dokunur tek bir fikirlerini bile paylaşmaz bu gruplarla ve varlıkları ile yoklukları arasındaki tek fark, peşinen aldıkları dolarlar olur. Ben buna iki tane devasa istisna vermeyi seviyorum: birincisi, James Murphy’nin Konkhra “Weed Out the Weak” performansı; ikincisi de Ralph Santolla’nın “The Stench of Redemption” performansı. Önce Homage for Satan’ı sonra Heavensent’i dinledim az önce. İlkini yazan şu anda dünyada yok, ikincisini yazan ise gitar çalamayacak kadar hasta… Dünyaya tek bir eser bırakıp gidecek olsa insan, bunlar bile yeterdi ama keşke daha çok duyabilseydik Ralph’i ve James’i…

    Berca B.

    @ali, James Murphy’nin sağlığına dair bilgiyi nerden edindin? Ben baya baktım da güncel bişi bulamadım.

  11. ali says:

    https://www.metal-archives.com/artists/James_Murphy/787 Adresinden bakarsan 2019′da önceden yaptığı mixing-mastering işlerini de bu yıl bıraktığını görebilirsin. Ayrıca pasifagresif ropörtajı da hala bekliyor… Farkındayım, biraz dolaylı bir çıkarım ama zaten güncel bilgi de mevcut değil maalesef:(

    Berca B.

    @ali, evet “gitar çalamayacak kadar hasta” demek için biraz dolaylı bir çıkarım olmuş. Birkaç ay önce youtube’a kaydedeceği bir soloyla ilgili video yüklemiş, bana öyle bir durumdaymış gibi gelmedi, o yüzden sordum herhangi bir yerden mi okudun diye.

  12. ismail vilehand says:

    Güne bu albümle başladım, herkes akıllı olsun.

    https://youtu.be/8Sm5bW2SKFc

  13. ismail vilehand says:

    Aaaaooooh 🤤🍆💦💦💦💦

  14. ismail vilehand says:

    Gelmiş geçmiş en mükemmel albümlerden biri.

  15. ismail vilehand says:

    “The Stench of Redemption” şarkısının 1:22 sonrasını Mozart, Beethoven, Çaykovski, Antonio Vivaldi falan duyabilseydi “Allah bizim belamızı versin.” diyerek kıskançlıktan kafalarına sıkarlardı.

    Emir

    @ismail vilehand, Gerçekten de metal dinlemeye başladığım yıllardan bu yana işittiğim en etkileyici birkaç andan birisiydi o kısım. Hele hele death metalde. Şarkının o kısmında cidden ayrı bir dünya var.

    Hayır bir de bu albümde çalmaya başladıkları döneme değin Owen ve Santolla’nın çalış tarzları arasında da bir alaka yok bildiğim kadarıyla. Nasıl böyle harika bir uyum yakalamışlar, o Santolla klasik müziğin iskeletini alıp nasıl death metalin vücuduna koymuş, yedirmiş hala dinlerken aklım almaz.

    Asheim’in blast-beat’leri de solo esnasında resmen hipnotize ediyor.

    Kanıma girdin, açıp dinleyeceğim şimdi orasını

  16. ismail vilehand says:

    Yukarıdaki iddiamı arttırıyorum. Mozart, Beethoven, Çaykovski, Antonio Vivaldi gibi adamlar bu albümü dinleyebilseydi “Biz ne müzikten ne de sanattan anlıyoruz, bu dinlediğimiz şey müzik ise bizim yaptığımız bi sikim değil.” derlerdi. Öyle bir albüm.

    Ralph Santolla’ya içiyorum bu gece. Güç içinde yatsın.

  17. Böyle bişi yok gerçekten. Deicide bu albümde müzik kavramı ile top diye oynamış.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.