# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
ULCERATE
02.04.2019

“İstanbul’da çalmak bizim için çok önemli, konseri iple çekiyoruz.”

10 yıldır yayın hayatını sürdüren Pasifagresif’in 10. kuruluş yıl dönümünü nasıl kutlasak, nasıl bir organizasyon yapsak diye düşündüğüm dönemde, bir sabah mail’ime gelen “Selam Ahmet, nasılsın? Ulcerate ile İstanbul’da çalmak istiyoruz, ayarlayabilir misin?” sorusuyla günüm şenlenmiş, yüzümde çiçekler açmış, baharlar gelmişti. Site olarak 10 yıldır destek vermekte olduğumuz, bundan 6 yıl önce kapsamlı bir röportaj yaptığımız Yeni Zelandalı grup ULCERATE‘in İstanbul’da çalmak istiyor oluşu beni ziyadesiyle memnun etmişti. 10 Nisan’da IF Performance Hall Beşiktaş’ta Vera Müzik organizasyonuyla gerçekleşecek bu gece, ULCERATE’in 9 konserlik Avrupa turnesinin ilk konseri olacak. ULCERATE’in ülkemizdeki bu ilk performansında gruba ülkemizden BURIAL INVOCATION ve MOLESTED DIVINITY eşlik edecek. O müthiş death metal gecesinde görüşmek üzere diyor, ULCERATE davulcusu Jamie Saint Merat ile yaptığımız röportaja geçiyoruz.

Röportaj: Ahmet Saraçoğlu

Selam Jamie, umarım iyisindir. Bugünlerde neler yapıyorsunuz? Nisan ayında İstanbul gibi daha önce hiç çalmadığınız yerleri de kapsayacak 9 konserlik bir turneye çıkacaksınız. Bizleri nasıl bir setlist bekliyor?

Şu sıralarda 6. albümün yazımı ve hazırlığıyla uğraşıyoruz, bu yüzden turne biter bitmez dönüp albüm çalışmalarına devam edeceğiz, yılın ikinci yarısında da kayıtlara başlamayı planlıyoruz.

Evet, bu yeni yerlerde çalmak için sabırsızlanıyoruz. Geçmişte lojistik sebeplerle çalamadığımız yerlerde çalmak her zaman çok keyiflidir. Turist bakış açısıyla baktığımda İstanbul’da çalmak benim için çok çok önemli, bu yüzden şehri solumak adına da biraz zaman ayırmak gerçekten harika olacak.

Setlist son 4 albümü kapsayacak ve 1 saat 10 dakikaya sığdırabildiğimiz kadar şarkı sığdıracağız. Gayet güçlü şarkılar içereceğini düşünüyorum ve katılanların da bu şekilde düşüneceğini umuyorum.

17 yıldır dünyanın dört bir yanında çalan ve yıkıcı, kaotik müzik yapan bir grup olarak ULCERATE’in şu an bulunduğu noktadan memnun musun?

Kesinlikle. Grubun bu kadar uzun süre ortalıkta olacağını ve bu denli şevk ve istekle devam edeceğini tahmin etmezdim. Şu anda her zamankinden daha bağlı ve güdülenmiş durumdayız ve dünyayı dolaşarak müziğimizi canlı olarak sunma fırsatı her şeyi daha da güzelleştiriyor. Her albüm yazım süreci öncesinde, acaba bu kez ilham bulmakta zorlanacak mıyız veya yaratacağımız şeyden tatmin olacak mıyız diye aklımdan geçiyor. Ama görünüşe göre bu tarz bir sıkıntıyı hiç yaşamıyoruz, bilakis isteğimiz ve ilhamımız daha da artıyor.

Tüm fikirlerimizi bir saatlik bir materyal oluşturacak şekilde süzgeçten geçirmek işin en zor kısmını oluşturuyor.

Davul bölümlerinin karmaşıklığı düşünüldüğünde, ULCERATE hayranları senin davul kayıtlarını sadece 1-2 gün içinde bitirmeni inanılmaz buluyorlar. Kayıt öncesinde çok prova yaptığın belli, ancak merak ettiğim kayıtlar sırasında arada doğaçlama yapıyor musun yoksa her zaman ilk yazılana sadık mı kalıyorsun?

Ön hazırlığa çok ama çok önem veriyorum. Albüm kaydına başlarken, şarkıları önceki 1-2 yıl içinde yüzlerce kez çalmış oluyorum. Çalışımda her zaman belli oranda doğaçlama mevcut, ancak bu gelişigüzel çalacağım anlamına da gelmiyor. Melodinin ve rifin ritminin genel bir çerçevesine sahip olmanız gerekiyor ve bu parametreler dâhilindeki süslemeleri de doğaçlama olarak yapabiliyorum. Bence bu sayede performansı daha spontane hâle getirebiliyor ve içinizdekini daha saf şekilde yansıtabiliyorsunuz. Bu noktada bir davulcu olarak değil, bir müzisyen olarak düşünmeniz yararlı olacaktır. Etrafınızda olan biteni olabildiğince çok dinlemeniz, sadece davul bölümleri değil, mevcut melodik bağlamı da öğrenmeniz gerekiyor. Bu durum bir noktada adeta bir meditasyona veya ayinsel bir yaklaşıma dönüşebiliyor; ne yaptığınızın olabildiğince farkında olmalı ve kendinizi tamamen müziğe teslim etmelisiniz.

ULCERATE’in müziğinin herkese göre olmadığı ortada. Dinleyicinin odaklanmasını, hatta olan biteni anlamak için çaba göstermesini gerektiren sevimsiz ve tehditkâr bir death metal icra ediyorsunuz. Death metali çok seven ancak ULCERATE’i sindirmekte zorlanan insanlar tanıyorum. Dolayısıyla müziğinizi yazarken çok net bir bakış açısına sahip olduğunuz aşikâr. Şarkıları yazarken farklı zamanlarda yazılmış çeşitli fikirleri bir araya getirmeyi mi tercih ediyorsunuz, yoksa bir şarkıya baştan başlayıp sonuna kadar gidip şarkı şarkı ilerlemek mi daha cazip geliyor?

Aslında şarkıdan şarkıya değişiyor. Bazen çok doğal bir akış yakalıyoruz, bazen de farklı bölümleri bir araya getiriyoruz. Bu noktada epey zaman harcıyoruz; atmosfer ve amaçladığımız şeyden oluşan bir yapbozun parçalarını birleştirmeye benziyor. Müziğimiz sevimsiz ve genelde klostrofobik olsa da, genel havayı olabildiğince koruyabilmek ve her şeyi akıcı hâle getirmek adına büyük çaba harcıyoruz. Tabii ki hiçbir zaman basit, sığ müzik yapmak istemeyiz. Müziğin sindirilmiş, parçalanmış ve üzerine kafa yorulmuş olmasını istiyoruz ve bunun herkese göre olmaması da gayet doğal. Bu durum bizim için sıkıntı yaratmıyor. Tabii arada hedefi ıskaladığımızı hissettiğimiz ve gereğinden fazla dolambaçlı yola girdiğimizi düşündüğümüz de oluyor. Dolambaçlı olmak amaçladığımız şeyin tam tersini ifade ediyor; esas amacımız kaostan bir düzen çıkarmak ve odak noktamızı da bu düzende toplamaya çalışıyoruz.

Shrines of Paralysis” incelememde şöyle demiştim: “ULCERATE’in burada yaptığı şey; örneğin 15-20 saniye süren bir yıkım paterni içinde belirli aralıklarla birer birer basılan öne çıkar notaların, içinde bulundukları riflere belli belirsiz bir melodi karakteri katması şeklinde gelişiyor. Bu melodileri ıslıkla çalmanız, mırıldanmanız hiçbir şekilde mümkün değil, zira melodiyi oluşturan notalar arasında grup bambaşka bir kaos yaratıyor; paternde kullanılan 50-60 notanın belki de sadece 5-6′sı bu bahsettiğim melodik unsurları yaratıyor. Ancak sonuçta bu, adeta bize bir şeyler anlatmak isteyen; gitar, bas, vokal ve davulun birbirleriyle olan savaşı içerisinde hayatta kalmaya çalışan belirli notaların bize enkaz altından seslenişi gibi, canhıraş birer yardım çığlığına dönüşüyor.” Burada aralara soktuğunuz tiz notalardan ve bazı riflerinizde kullandığınız sıra dışı akorlardan bahsediyordum. Rif yazımına yönelik bu yaklaşım son 20-25 yıldır karşımıza çıkıyor ve GORGUTS, IMMOLATION gibi gruplar ile daha yakın zamanda DEATHSPELL OMEGA ve benzerleriyle metalin ekstrem tarafına yön veriyor. Siz ULCERATE’i kurarken grubun bu aykırı, izole death metal tarafına yönelmesine nasıl karar verdiniz? Bu son derece özgün ve farklılaştırıcı bir yaklaşım olsa da, belli noktalarda müzisyeni sınırlama riskini de içinde barındırıyor. O kadar kendine özgü bir tarz ki, bir kez bu tarzda müzik yaptığınızda, bir daha başka bir şey yapamayabilirsiniz. Bu konuda ne düşünüyorsun? Bu tür sevimsiz death metal karakterinin bazı grupları sınırlayabileceğini düşünüyor musun?

Sanırım önceki soruya verdiğim cevaba atıfta bulunacağım. Evet, neden bahsettiğini kesinlikle anlıyorum; bu anlayışta netlik, melodi ve güzellik kırıntıları baskıcı bir çerçeve içinde sunuluyor diyebilirim.

Grubu ilk kurduğumuzda çok gençtik ve IMMOLATION ve GORGUTS’ı keşfetmekle meşguldük. Rif yazımlarının ve ritim karakterlerinin tamamıyla uzaydan gelen bir yapısı vardı ve bu bizi büyülüyordu. Bu 20 yıl önceydi ve o sırada bu tarz günümüzdeki kadar revaçta değildi. Dolayısıyla biz sadece kahramanlarımıza benzer bir şeyler yapmayı amaçlamış ve rahatça hareket edeceğimiz yeri, kimliğimizi bulmaya çalışmış ve o noktadan kendi yolumuza koyulmuştuk.

Müzisyeni sınırlama konusunda kesinlikle haklısın. Olaya melodi, öne çıkan noktalar ve belli oranda bir denge katmanız gerekiyor, aksi takdirde son derece bencil, kendine odaklanmış, dinlemesi keyifli olmayan ve tekrar dinleme isteği uyandırmayan atonal bir deneye dönüşürsünüz. Hem IMMOLATION hem de GORGUTS bunu çok iyi anlayan ve klasik death metal şarkıları yazmayı bilen gruplar; onların şarkılarının sadece birkaç yerini duymanız bile, şarkının tamamını mırıldanmanıza imkân tanıyacak niteliktedir. Metalin bu tarafında önemli olan, hem tüm bu sıra dışı karakteri koruyup hem de şarkı yazımına odaklanmayı başarmaktan geçiyor; tecrübelerime dayanarak bunun ip cambazlığına yakın bir zorlukta olduğunu söyleyebilirim. Bu bağlamda, bu işi son derece güçlü şekilde sunan harika black metal grupları olduğunu da eklemeliyim; MORTUUS, DRASTUS, KRIEGSMASCHINE, AOSOTH, ASCENSION, BLAZE OF PERDITION, OUTRE, MEDICO PESTE gibi. Adını andığımız devler dışında, bu karakteri death metale taşıyan o kadar da fazla gruba rastlamadım.

Bizim içinse, en iyi ve en sevilen şarkılarımızın bu melodi karakterine ve çözümlenmeye sahip şarkılarımız olduğunu fark ettik. “Shrines of Paralysis”te bunun hiç olmadığı kadar üzerine gittik; dezonant ve dolambaçlı tarafı biraz kurban ettik ve melodiyi öne çıkardık. Daha da ileri gidersek, bu değişimin yeterince büyük olmadığına karar verdik ve yeni materyalde o dezonant yaklaşıma neredeyse tamamen veda ediyoruz. Yakın çevremiz yeni materyalin önceki hâlimizden çok farklı olduğunu, ancak ULCERATE karakterini koruduğunu ifade etti ve biz de bir ULCERATE rifini oluşturan fikrin esasen sadece dezonant bir yaklaşımdan kök almadığını anlamış olduk; bu fikrin yarattığı özgürlük hissinden gayet memnunuz. Ritmik açıdan bakınca da akılda kalıcı ritimler yaratmak için büyük çaba sarf ediyoruz; anafikir ‘güç her şeyin üstündedir’. Bunu sunduğumuzda nasıl bir tepki gelecek, hep birlikte göreceğiz.

Kısa süre önce Debemur Morti bünyesine girdiniz ve kadrolarındaki black metal olmayan nadir gruplardan birisiniz. Relapse’ten ayrılıp onlara katılmaya nasıl karar verdiniz? AKHLYS, BEHEXEN, BLUT AUS NORD, CRIMSON MOON, AORATOS gibi çok sevdiğim bazı black metal grupları onların bünyesinde, dolayısıyla Debemur Morti’ye katılmanızdan dolayı mutluyum. Bu iş birliğine dair beklentileriniz neler?

Öncelikle, profesyonel açıdan Relapse bize son derece iyi davrandı. Oradaki herkesle çok iyi anlaşıyoruz ve yaratıcı bağlamda bize gösterdikleri saygı da her anlamda kusursuzdu. Ancak 2 albümlük sözleşmemiz sona ererken başka bir yere geçme fikri de cazip geldi.

Dediğin gibi Debemur Morti her zaman görüş alanımdaydı; çok kaliteli albümler yayınlıyorlar ve tematik açıdan bakıldığında özenle oluşturulmuş bir grup seçkisine sahipler. BLUT AUS NORD ve ARCHGOAT’la olan ilişkimden dolayı da şirketi her zaman kendime yakın gördüm. Birkaç yıl önce bize olası bir ortaklık teklifiyle geldiklerinde çıkarlarımızın kesişeceğini ve iyi bir birliktelik doğacağını hissetmiştim. Bugünlerde gruptaki herkesin zevkleri Debemur Morti Productions, Norma Evangelium Diaboli, World Terror Committee gibi şirketlerin sunduğu şeylere odaklanıyor. Dostumuz VK (VASSAFOR) ve şirketteki bazı gruplarda bulunan tanıdıklarımız, Debemur Morti’ye her anlamda güvenebileceğimizi söylediler. Şirketin sahibi Phil ile yaptığım konuşmalarda da yaratıcı bağlamda tamamıyla aynı düşüncelere sahip olduğumuzu gördüm. Ve işte buradayız!

Beklentiler? Beklentimiz yok; her zaman olduğu gibi müziğimizi yayınlamak ve sahip olduğumuz vizyonu ve estetiği anlayan bir şirketle çalışmak bizim için çok önemli. Daha büyük bir şirkete kapağı atmayı içeren ‘kariyer yolu’ konusuyla zerre ilgilenmiyoruz; müzikal anlamda kadrosundaki grupların %90’ıyla yakınlık kuramayacağımız bir şirkete geçmeyi hiçbirimiz sindiremeyiz.

Shrines of Paralysis”, içine girmesi en zor albümünüz olduğunu düşündüğüm “Vermis” kadar kaotik bir çalışma değil. Yeni albümün daha da sadeleştirilmiş olacağını söyledin. Bu artık “Shrines…” ve “The Destroyers of All”daki gibi bir ULCERATE duyamayacağımız anlamına mı geliyor?

Dediğim gibi, yeni albüm bizim için yeni bir dönemin başlangıcı olacak. Önceki işlerimize benzer bir şey olmayacak. Tabii ki önceki her şeyi bir kenara atıyor değiliz; olayın özü aynı kalacak. Ancak yeni materyalde o dezonant girdaptan sıyrılıp rahatsız ve gergin bir melodik anlayışa yöneleceğiz. Kendimizi tekrarlamama konusunda son derece bilinçliyiz ve yaratıcı anlamda tıkanma fikri bizi çok korkutuyor. Bahsettiğim dolambaçlı müzik konusunda, hepimiz bunu tekrar etmemekte kararlıyız. Önceki albümlerde bu yaklaşımı tükettiğimizi ve yeni şeyler denememiz gerektiğini hissediyoruz.

10 Nisan’daki İstanbul konseriyle turnenin açılışını yapacaksınız ve bu bizim, pasifagresif.com’un 10. kuruluş yılını ifade ediyor. 2009 yılından beri, “Everything is Fire”dan başlayarak ULCERATE’i ve genel anlamda underground grupları desteklemeye çalıştık. Dolayısıyla 10. yılımızı bir ULCERATE konseriyle kutlamaktan daha güzelini düşünemezdik. Benzersiz, ezici death metalinizle akıllarının karışmasını ve allak bullak olmayı bekleyen Türk hayranlarınıza neler söylemek istersin?

Güzel bir tesadüf. O albümden bu yana 10 yıl geçtiğine inanması güç. Turne için uçağa binmeyi sabırsızlıkla bekliyorum; dediğim gibi, yeni yerlerde çalmak bizim için çok ama çok önemli ve Türkiye de en başından beri listemizin tepesinde yer alıyor. Bunu mümkün kıldığımız ve nihayet oraya geleceğimiz için çok mutluyum!

etiketler:
  Yorum alanı

“ULCERATE” yazısına 12 yorum var

  1. dice says:

    hem sorular hem cevaplar çok hoşuma gitti. müziklerinin derinlemesine olan özelliklerinden bahsedilmesi vs. çok güzel bir röportaj.

    Ahmet Saraçoğlu

    @dice, beğenmene sevindim.

  2. poison says:

    güzel bir röportaj olmuş. yeni albümdeki yeni anlayışı epey merak ettim. özellikle onları bu tarzda müzik yapmaya iten sebepleri merak ediyordum. bu soruyu sorduğun için ayrıca teşekkürler ahmet.

  3. Tarz değişikliği konusunda ne düşüneceğimi bilemedim. Bir yandan Ulcerate’i aşırı çok seviyorum ve aynı kalmalarını istiyorum, bir yandan da aşırı çok sevdiğim için ne yapsalar güzel olur düşüncesiyle olabilecekleri merak ediyorum. Debemur Morti’ye geçişleri, logolarının daha bir black metale kayması ve melodik anlayıştan söz etmeleri dolayısıyla, o kadar da karmaşık olmayan ama çok ezici ve ultra karanlık bir şeyler bekliyorum.

  4. Şafak says:

    Müzisyenlerin kendi aralarındaki sohbete benzer müthiş bir müzik röportajı olmuş. Hem soruları hem cevapları okumak çok keyifliydi. Emeğinize sağlık Ahmet abi.

  5. hickdead says:

    Hiç konser adamı değilimdir ama duyurulduğundan bu yana konser gününü iple çekiyorum. Konserden sonra da sıradaki albümün nasıl bir şey olacağının merakıyla cebelleşeceğim anlaşılan. Kavramlar üstü bir oluşum Ulcerate benim için <3

    Abi yalnız Jamie'nin yeni albüm yazımında müziklerindeki dezonant anlayışı tıraşladıklarını söylemesi üzerine senin ''… Bu artık “Shrines…” ve “The Destroyers of All”daki gibi bir ULCERATE duyamayacağımız anlamına mı geliyor?'' sorun afallattı beni. Ben mi bir şeyleri yanlış yorumluyorum yoksa ilgili kısım aktarılırken bir sorun mu oldu bilemedim ahahah

  6. Nordiclord says:

    Röportaj güzeldi ve derindi. Aylar ve aylardır konseri bekliyorum. Bu konsere gelmeyip yıllar sonra neden gelmedim diyen fazla olur. Uyandırıyım öyle major gruplar gibi her yerde her zaman bulamayacağınız bir an olacak. Tabii Ulcerate şahsi düşüncem kalbimde major. her dinlendiğinde yeni bir keşif gibi….

  7. SA says:

    @Ahmet Saraçoğlu, röportajı yeni gördüm. Çok güzel tebrik ederim. Değişimle alakalı yeri okuduğumda küçük çaplı şok geçirdim sanki. Umarım sadece dezonant taraflarıyla ilgili değişim olur ve umarım davulların hayvanlığında azalma olmaz. Korktuğum şekilde değişen bir Ulcerate düşünmek bile istemiyorum. çünkü Ulcerate müziğine sadece karanlık, ezicilik falan yetmez. Aygırlık da lazım. Onu da büyük ölçü de davullar yapıyor. Müziklerini bir tık bile yavaşlatmaları kabusum olur.

  8. geblo can says:

    Röportajı daha yeni okudum ve çok beğendim. Yine her zamanki gibi çok kaliteli bir iş olmuş. Fakat Ahmet Abi keşke bir güzellik yapıp röportajda “Rif yazımına yönelik bu yaklaşım son 20-25 yıldır karşımıza çıkıyor ve GORGUTS, IMMOLATION gibi gruplar ile daha yakın zamanda DEATHSPELL OMEGA ve benzerleriyle metalin ekstrem tarafına yön veriyor” şeklinde bahsettiği bu yeni yönelim ile ilgili şöyle güzel bir yazı kaleme alsa. Bu yönelimin GORGUTS, IMMOLATION gibi gruplar ile başladığı süreçten günümüze doğru şöyle güzel bir dosya yazısı yazılsa gerçekten çok yararlı olur diye düşünüyorum. Hem de Ulcerate, Deathspell, Altarage gibi bilimum dissonant grubu Türk metal camiasının radarına taktığı için bu iş anca Ahmet Abi’ye yakışır gibime geliyor.

    Ahmet Saraçoğlu

    @geblo can, sağ ol. Epey derin bir konu ama iyi fikir. Zaman bulduğumda bir düşüneyim bunu.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.