# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
DRASTUS – La Croix de Sang
| 03.04.2019

Kurulu düzenin güvenli kollarındaki sıradan insanın reddettiği, korktuğu, yüzleşmekten kaçındığı ne varsa…

Kesin olan bir şey var: insanoğlunun nefretinin sınırı yok. İnsanoğlu, asırlardır olduğu gibi bu nefreti, kini, öfkeyi dışarı vurmak için sanatı silah olarak kullanmaya bugün de devam ediyor. Ana akım vasat düşünce sistemi onlarca yıldır görmezden gelse de sanatın bu karanlık tarafı giderek güçlenmeye, şahlanmaya, gerçeklik kazanmaya devam ediyor.

Birbirinden aykırı, sıra dışı ve marjinal olarak adlandırılan çeşitli sanat dallarını, uçlardaki tabloları, deneysel filmleri, gözlemciyi rahatsız etme amacı güden görsel sanatları yücelten; çoğunluğun anlayamadığını düşünerek kendi kibrine mastürbasyon yaptıran kesimler; sanatın görsel ve düşünsel rahatsız ediciliğini göklere çıkaran zümreler, bu karşıtlığın ve reddedişin işitsel tarafını ne hikmetse değersiz görüyor, küçümsüyor, yok sayıyor.

Bugün içinde pornografi, şiddet, fiziksel deformasyon gibi pek çok “radikal” kalemin yansıtıldığı çalışmaları öven ve takdir eden birine gitseniz ve kurulu düzenin en büyük müsebbiplerinden biri olan din kavramına karşı ekstrem düzeyde düşmanlık besleyen, kabul edilmiş değerlere ters düşen bir black metal örneği dinletseniz, muhtemelen size bunun bir değeri olmadığını söyleyecek; ortaya konan şeyi bırakın derinlemesine anlamayı, birkaç dakika dahi dinlemeye tenezzül etmeyecek, tamamen yok sayacak ve kendince değerli olan yobaz elitist dünyasını doldurduğu kibir bulutunun içinde yaşamaya devam edecektir.

Black metal özünde tamamen aykırı bir karşı duruş barındırdığından bu küçümsemeyi, yok saymayı, değersizleştirmeyi elbette ki dikkate almayacak, herhangi bir ehemmiyet vermeyecektir. Ancak insanın kendini buladığı ve gün geçtikçe içine battığı karanlık ve yıkım içerisinde black metalin üstlendiği ulaklık, kıyamet tellallığı da elbet bir gün, bir yerlerde, birilerince takdir edilecektir.

Bugün bir savaş fotoğrafı sergisini gezen ve gördüklerinin çıplak gerçekliği ve çarpıcılığıyla sersemleyen ve bundan çok etkilenen bir insanın, olayı işitsel olarak anlatan medyuma bu denli kayıtsız kalması, şüphesiz ki insanın DNA’sına kodlanmış kolaya kaçma, rahatına düşkünlük ve kendini koruma içgüdüsünden kaynaklanmaktadır. Hayatı boyunca sayısız savaş fotoğrafı gören, kolu bacağı kopmuş cansız bedenler, evsiz barksız kalmış çocuklar, her şeyini yitirmiş insanlar, acı içinde haykıran ufacık yetimler, tüm sevdiklerini yitirip çaresizce ağlayan nineler görmeye alışan insanlar; onlarca savaş filmi izleyen ve hayatın tanışmak istemediğimiz o karanlık tarafının kabul edilebilir ve rahatça sindirilebilir şekilde sunulan hâlini almaya da dünden hazır olan milyonlar, aynı şeyi işitsel düzlemde alma konusunda elbette ki çok daha ilgisiz, isteksiz, hatta tavizsizlik düzeyinde reddedici oluyorlar.

Down sendromlu bir çocuktan “ailemizin maskotu” diye bahsedebilen, cüceleri sirkte “insanları” eğlendirmekte kullanan, insan olmayan her şeyin sahibi olduğuna inanan, kendinden güçsüz olduğunu hissettiği her şeyi ezip geçmeye meyilli insanoğlu, içinde bulunduğu ve kendi sonunu hazırlayan bu karanlıkta debelenip mutluluk şarkıları söylerken, yanı başında duran ve aslında kendi hikâyesini anlatan bu sanata tamamen kayıtsız kalıyor, onu yok hükmünde kabul ediyor.

İşte tam da bu yüzden black metal; ona değer verenlerin, onu bir müzik türünden fazlası olarak görenlerin, ondan çok farklı anlamlarda beslenenlerin ekmeği, suyu, havası olmaya, onları başka hiçbir uyarıcının başaramadığı şekilde uyarmaya, doyurmaya ve tahrik etmeye devam ediyor.

AMSG.

9/10
Albümün okur notu: 12345678910 (8.86/10, Toplam oy: 22)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2019
Şirket
Norma Evangelium Diaboli
Kadro
Drastus: Tüm enstrümanlar, vokal

Konuk:
Kevin Paradis: Davul
Şarkılar
1. Nihil Sine Polum
2. Ashura
3. Crawling Fire
4. The Crown of Death
5. Hermetic Silence
6. Occisor
7. Constrictor Torrents
  Yorum alanı

“DRASTUS – La Croix de Sang” yazısına 37 yorum var

  1. Aykut says:

    Ahmet hocam yine mükemmel bir yazı.
    Yazıyı okurken yeminle Harakiri for the sky_ funeral dreams klibi gözlerimin önünden geçti gitti…

    Ahmet Saraçoğlu

    @Aykut, sağ ol. O klibi izlememiştim, bakacağım.

  2. Vırvır Cırcır says:

    Sinmara dan sonra şu anda en iyiler listemde…eline sağlık Patron.

    Ahmet Saraçoğlu

    @Vırvır Cırcır, sitede Sinmara’yı öven de oldu, ortalama bulan da. Ben henüz dinleyemedim, en kısa zamanda dinleyip yazacağım.

    ismail vilehand

    @Ahmet Saraçoğlu, Sinmara son albümü birkaç saat önce muhtemelen son kez dinledim ve önceki materyalleri düşününce “ortalama” kelimesi cidden fazla insaflı kalıyor.

  3. P L A G U E says:

    Daha önce ‘aoratos’ kritiginin altına yazmıştım buraya da yazayım:

    Şahsım adına ‘imha tarikat – kara ihlas’ tan sonra senenin en kusursuz 2. black metal albümü.

  4. Vehbi says:

    Yazı kusursuz, bir albüm kritiği illaki enstrümanla vokalin şekli ile vs yapılmaz. Çıta fazla yükseğe kondu :)

  5. Şafak says:

    Ahmet abi ateist olduğunu biliyorum ama “din yüzünden dünya bu hallerde, din insanlığa kötülük yayıyor” vs düşünceleri, hem sen hem de bazı arkadaşlar zikrediyor ara ara. O yüzden birkaç bir şey yazayım:
    İnsanlık tarihinden dini kaldırınca tertemiz bir dünyaya sahip olacağımızı mı hayal ediyoruz? Din zaten ismen var, manası çoktan kayboldu.Peki dünyada iyilik, sevgi, mutluluk artışı falan mı var? Müzik düzleminde konuşacak olursak; bazen black metal duruşuna sahip olduğunu hissettiğim kişiler ver black metal yapan müzisyenler “din yüzünden bir çok savaş çıktı, milyonlarca insan öldü” gibi kendi kendiyle çelişen sözler söylüyor. Şunu soruyorum: Birden insanlığınız mı tuttu? İnsansevici mi oldunuz? Din insanlığın eğer ki yok oluşuna hizmet ettiyse bunu olumlu olarak görmeniz gerekmez mi? Ama bu müzik biz sadece eğleniyoruz, diyorsanız yine de riyakarlık olur.
    Kişisel kanaatim dinler insanlığa karşı çıkışın, başkaldırının zirvesidir. Ne black metal, ne şiddet filmleri, ne şu ne bu. Topyekun bir isyan hareketi varsa bu dinlerin özünde bulunabilir. Tabi modern çağın süprüntüsü olarak peşinden sürüklenen zihinler, modern yaşama başkaldırdığını zannediyor ancak çoktan uyarlandıklarının farkında değiller. Eleştirdikleri şeylere dönüştükleri için nereye saldıracaklarını bilemiyorlar. Ve evet din; tüm suçlu o oluyor. Garip!

    Ahmet Saraçoğlu

    @Şafak, yorumun için teşekkürler. Yazıda direkt olarak din kavramına karşı herhangi bir eleştiri yok. Dine dair tek cümle: “…kurulu düzenin en büyük müsebbiplerinden biri olan din kavramına…”.

    Burada kast ettiğim şey, pek çok başka kavram gibi dinin de tarih boyunca insanları kutuplaştıran ve büyük trajedilere yol açan bir rol oynaması. Bu bir eleştiri, itham değil, gerçek.

    Burada bu kadar fazla insana ulaşan bir sitenin sahibi olarak arada bazı düşüncelerimi açıkça ifade etsem de inançlı insanlara, birtakım kutsal değerlere herhangi bir hakarette, küçümsemede bulunmadım, bulunmam da. İçimde daha radikal düşünceler olsa da bunu asla birilerini kırmak için kullanmam.

    Din kavramına dair sonsuza dek tartışabiliriz ama bu yazı özelinde esas konu sanatsal bir eleştiri. Yazıdaki “…kurulu düzenin en büyük müsebbiplerinden biri olan din kavramına…” cümlesini olduğu gibi silsek bile yazının içeriği ve anafikrinde herhangi bir değişiklik olmaz.

    Kısacası kısmi rahatsızlığını anladım, ama bu yazının konusu değil.

    Şafak

    @Ahmet Saraçoğlu, Ben de o cümlene binaen yazdım Ahmet abi. Dediğin gibi burada bir hakaret, küçümseme olmasa da din kavramına yönelik olumsuz bir ifade gördüğüm için uzun zamandır yazmak istediğim bir kaç bir şey vardı onları yazdım.
    Sağduyulu yanıtından dolayı ben de teşekkür ederim.

    chuck_s

    @Şafak, “Organize din” eleştirisi 1700′lü yıllardan beri Rousseau’dan Kant’a, Feuerbach’tan Marx’a, Proudhon’dan James’e, Spinoza’dan Freud’a kadar her meşrepten filozof/düşünür tarafından yapılıyor ve sormuş olduğunuz tüm sorulara da esaslı yanıtlar veriliyor. Tarihte biraz daha geriye giderseniz, İslam felsefesi içinden de benzer eleştirileri ve yanıtları, İbn Rüşd’den İbn Haldun’a kadar, birçok isimde bulabilirsiniz.

    Alınmayın ama bir anda aklınıza geliveren ve yanıtlarını bulamadığınız her soruyu, hayatın anlamı ve kutsalınızın çürütülemezliği sanmak sadece “din”dar bir zihniyetin ürünü olabilir. Üzgünüm, ne sorduğunuz sorular ne de aradığınız yanıtlar “ilk defa” sizin aklınıza gelen orijinal şeyler. Hepsi defalarca yanıtlandı. Ya bu yanıtları okumadınız ya da okumuş olmanıza rağmen bunlardan tatmin olmanız. Eğer durum ikincisiyse, lütfen bizi bu tatmin olmayışınızdan haberdar edecek, sistemli eleştirilerinizi bir kitapta toplayacak çalışmanızı bir an önce yazın ki biz de aydınlanalım. Zira bu haliyle sadece “off yine mi bu bayat sorular?” demekten başka bir şeye yaramıyor yazdıklarınız…

    Bu soruları ortaya atmak yerine azıcık külliyat araştırması yapsanız, sizin inancınız ile başkalarının inançsızlığı arasında sandığınız kadar büyük farkların olmadığını ve organize dinlerin insanlığın kendi başına ördüğü çorapların en tehlikelilerinden biri olduğunu göreceksiniz. Daha birkaç gün önce katıldığı bir talk-show’da Ricky Gervais söylüyordu: Bugüne kadar insanlık tarihinde saptanmış (ya da insanların en yüce varlık olarak isimlendirmiş olduğu kaydedilmiş) 2,700 tane tanrı mevcut. Bir ateist bunların 2,700′üne de inanmazken, siz 2,699 tanesine inanmıyorsunuz! Buradan bakıldığında, ya “inanç” oranınız ile “inançsızlık” oranınız arasındaki cüz’i farkı görmezden geliyor olmanız ya da tarihin en doğru anında, en doğru tanrısına tapan, en doğru toplumunun içinde doğacak kadar “şanslı” olduğunuza inanmanız gerekiyor…

    Bu mesajı yazma nedenim inancınızı sorgulamak vs. değil. “İnandığınız” yani “aklınızı by-pass ettiğiniz” bir konuda bir başka insanı ikna etmek ya da onun argümanına karşı çıkmak için hala “aklınıza” gelen argümanları sunmuş olmanız beni düşündürüyor. İnancınızı savunmak için (yine) inancınızı ortaya koyamıyor olmanız ve akla başvurmak zorunda kalmanız da mı sizi bir şeylere ikna etmiyor, şaşırıyorum.

    Yolunuz açık olsun.

    Şafak

    @chuck_s, İnsan konuşurken, yazarken, düşünürken, çalışırken ne yaparsa yapsın akla başvurmak zorunda. İnanırken de öyle. Ama inanç bir noktada aklın sınırlayıcılığından kurtulmak zorunda dediğiniz gibi. İnandığınız varlığı tahayyül edemeyecek bir bedene (özel anlamda akla); ve tahayyül ettiremeyecek bir boyuta sahipseniz (yani dünyada iseniz) artık ne söyleseniz havada kalır. Bu nedenle inancımı ortaya koymamın da bir yolu yok. Ayrıca inancımı kanıtlamaya çalışmak ve savunmak acziyetini de göstermek istemiyorum. Bir ricam var sadece, tüm arkadaşlardan dini eleştirilerini yaparlarken iğnemeleden uzak, inançlıları -örtük bir biçimde de olsa- tahkir eden ifadelerden uzak durma nezaketini göstermeleri.

    Ouz

    @chuck_s, Selam.

    Kabalık ediyorsam kusuruma bakma ama yorumunu okurken mürekkep yalamışlığını ve açık fikirliliğini keşke ön yargılarına ve küçük çaplı kibrine kurban etmeseydin dedim içimden. En azından okuduklarım uzaktan bakınca beni bu düşünceye sevk etti.

    İki sorum var:

    - Big Bang hakkında ne düşünüyorsun; tüm bu süreç bir tesadüf müydü?

    - Dünya’daki doğa yasalarını neye bağlıyorsun?

    Teşekkür ederim.

    Not: Müslüman.

    Nox

    @Ouz, chuck_s’ın yorumuyla Big Bang arasında nasıl bir ilişki kurdun allah aşkına? Bir yaratıcı var mı yok mu konusundan ziyade organize dinleri tartışmış kendisi. Bu ikisi tamamen farklı konular.

    Ouz

    @Nox, Açıkçası chuck_s nikli arkadaşın yorumunun sonlarındaki ifadelerine istinaden kendisinin ateist olduğunu düşünerek bu mesajı yazmıştım. Şafak arkadaşın da bahsettiği gibi bir iğneleme hissettiğim için düşüncem bu yönde pekişti, yanlış yapmış da olabilirim. Kendisi deist ya da agnostikse sorumu geri alır, aradan çekilirim tabii ki.

    @Siyah forma, yanıtın için teşekkür ederim. Sorum tek kişiye yöneltilmiş olsa da elbette isteyen herkes fikirlerini dilediği gibi söyleyebilir.

    Siyah forma

    @Ouz,3. şahıs olarak 2. sorunuza kendimce fikrimi söylemek isterim. ben kaos’a bağlıyorum.o düzenler kendiliğinden o şekilde oluşmuş, biz onları anlamlandırıp bir yasa gibi kullanmışız,tıpkı zaman gibi veya sayılar gibi.

    poison

    @Ouz, lütfen kibirlilik olarak algılamayın ama astronomi konusunda uzun yıllarca prestijli dergilerin makalelerinden ve nasa’nın dokümanlarından araştırma yapmış ve akademik anlamda fizikle oldukça haşır neşir biri olarak cevap vermek istedim.

    sizin tanrı olmasaydı “tesadüf” olarak nitelendirmemiz gerektiğini söylediğiniz olaylar için şu an ne “tesadüf” ne de “tesadüf değil” diyebiliriz. bunu sebebi kısaca şöyle; makro ölçekte bakacak olursak, bir kamyonet bir tünelden girerken eğer onun tüm fiziksel bilgisine(geometrik yapı, hız, kütle gibi) ve maruz kaldığı ortamın fiziksel bilgisine sahipsek, tüm direnç kuvvetlerini(aerodinamik, eğim) de hesaba katarak newton’ın temel hareket yasalarıyla o kamyonetin ne zaman tünelden çıkacağını -daha kamyonet tünelden çıkmadan- hesaplayabiliriz. kısacası başlangıç şartları bilinen bir cismin bir sonraki andaki bilgilerini hesaplayabiliriz. mikro ölçekte bakacak olursak, kuantum mekaniğine göre, tüm geçmişi aynı olan, fiziksel öellikleri birebir aynı olan iki elektronun bir sonraki andaki bilgileri aynı olmayabilir. farklı davranabilirler yani. bunu makro ölçekte göremeyiz ama mikro ölçekte gayet doğal bir durum.

    sorduğunuz gibi big bang’den yola çıkarsak önümüzde bir sonraki anı bilinebilir -yani newton yasalarına uygun- makro evren ve bir sonraki anı bilinemeyen -yani kuantum yasalarına uygun- mikro evren var. her ikisi de günümüzde işleyen yasalar. bilgisayardaki ssd’ler “quantum tunneling” denen olayla çalışıyor, uzaya uyduları newton yasalarıyla hesap yaparak gönderiyoruz. big bang’den sonra olan olaylar hem klasik mekaniği hem de kuantum mekaniğini içeriyor. her iki bilim dalından da bakacak olursak tüm bu olayların tesadüfi olup olmamasını tanrı’nın varlığına bağlayamayız. olaylar tanrı olmaksızın da bu şekilde ya da başka şekilde olabilir. başlangıç şartları bilinen bir kütlenin 5 milyar sonra ne durumda olacağını bilebiliriz, burada hiçbir tesadüfi durum yok. ya da big bang’deki gibi sonsuz yoğun bir kütlenin kuantum davranışlarını şu an için tahmin edemiyor olsak da, bu durum tanrı’nın varlığına kesinlikle bir kanıt oluşturmaz. en nihayetinde, evreninin kaotik ya da nedensel olmasının tanrı’nın varlığıyla hiçbir bağı yoktur.

    ikinci olarak da, dünya’daki hatta evrendeki fiziksel yasalar/doğa yasaları birtakım evrensel sabitlerden kaynaklanmakta. c(vakumdaki ışık hızı), g(kütleçekim sabiti), h(planck sabiti), k(boltzmann sabiti) ve bunun gibi diğerlerinin belli değerlerde olmaları ve değişmemeleri şu anki sistemin kurulmasına sebep olmuştur. bana “neden ışık hızının değeri bu, neden başka bir sayı değil?” derseniz, bunun henüz bilinen bir cevabı yok.

    evrendeki sabitler bu şekide değil de başka şekilde olsaydı, o zaman da doğa yasalarını buna bağlayacaktık. mesela c 2479 m/s, g 0.00002 m/s^2 olsaydı başka bir evren var olacaktı, haliyle doğa yasaları değişecekti. ortada özel bir durum görünmüyor yani. evrende hassas bir ayar yok, hassas olduğunu düşündüğünüz değerler farklı olsaydı evren kendine başka bir yol çizecekti. tanrı’ya inanan birinin hassas ayara inanması tuhaf geliyor bana. çünkü; tanrı’nın amacı evreni var etmekse istediği her sayıyla bir evren yaratabilir. yani zayıf etkileşim ya da güçlü etkileşim bu şekilde olmasaydı tanrı evreni yaratamayacak mıydı? tanrı’ya inananların hassas ayar argümanı kendi içinde çelişiyor. hassas ayarın mantık dışı olduğunu anlayınca doğa yasalarıyla tanrı’yı ilişkilendirmemizin de makul olmadığını anlayacağız.

    bunların dışında benim de size sormak istediğim bir soru var. her şey bir sınavdan ibaretse ve tanrı her şeyi biliyorsa bizim bu sınavdaki tek yapabileceğimiz şey bizim için yazılanı yaşamak değil midir? tanrı önümüze 10 yol bile koysa bu 10 yolun da çıkacağı kapıların her birini bilir. ayrıca yarattığı varlığın hangi seçimi yapacağını bilmiyor mu da önümüze seçenekler koyuyor? hangi seçimi yapacağımızı bilmemesi “tanrı” mefhumuna ters bir durum zaten. eğer söylendiği gibi her şeyi biliyorsa her insanın ne yapacağını an be an biliyor ve eylemlerinden dolayı bu insanları cezalandırıyor mu? dinler gözetmeksizin tanrı’ya inanan birinin özgür iradeye inanmasının da bir çelişki olduğunu düşünüyorum.

    ben agnostiğim. sadece bilimsel gerçeklere dayalı bir şekilde mantık dahilinde çıkarımlar yapıyorum. mantıksız olduğunu düşündüğüm tüm bu durumlar gerçek de olabilir. evren çelişkilerle dolu olabilir, her şey islam’ın dediği gibi de olabilir. çünkü; hiçbir şeyi kesin olarak kanıtlayamayız. tanrı öyle bir evren yaratır ki bilimsel çalışmalar sonucunda tanrı’nın olmadığı sonucuna varırız. bu yüzden ateizmin de mantıklı olmadığını düşünüyorum. fikrimce ortada büyük bir belirsizlik var.

    Ouz

    @poison, Rica ederim, kibirlilik şeklinde algılayabileceğim bir şey yazmamışsınız.

    Ben de izninizle bir örnekle başlayayım.

    Milyonlarca cam bilye dolu bir kutumuz var, bu bilyelerin renkleri ve boyutları birbirinden farklı. Siz gözlemci olarak sonsuzsunuz, sonsuz oranda sabırlısınız ve sonsuz derecede dikkatlisiniz. Kutudaki bilyeler bulunduğunuz odaya bir mekanizma aracılığıyla sürekli dökülüyor ve ardından toplanıyor. Siz bu süre içerisinde yalnızca bilyeleri gözlemliyorsunuz, diğer hareketler dikkatinizi hiçbir suretle dağıtmıyor. Bilyeler her dağıtıldığında farklı şekiller oluşturuyor, sonra tekrar toplanıyor. Bu işlem, milyonlarca yıl boyunca herhangi bir farklılık olmadan devam ediyor. Sonra bir şey oluyor ve bilyeler, dağılmalarının ardından birleşiyor, hareket etmeye, çoğalmaya ve birbirleriyle, hatta sizinle konuşmaya başlıyor.

    Sizce bu mümkün mü? Mümkünse neden mümkün, mümkün değilse neden mümkün değil? Şimdi cam bilyeleri atom, ortaya çıkan bilyeler kümesini molekül olarak varsayalım. Cevabınız değişir mi?

    Şüphesiz Tanrı, istediği her sayıyla bir evren yaratabilir ama yaratmasının bir düzene göre olması ve yaratılanların bir ahenk içerisinde bulunması -ki her iki ifade de farklı ayetlerde geçer- hassas ayar olgusunu destekliyor. Fizikçilerin kütle-enerji dağılımı konusundaki ve evrenden bir canlılık meydana gelebiliyor olmasındaki ilginçliğe dair çıkarımlarına girmiyorum, siz bu çıkarımları muhtemelen benden daha iyi biliyorsunuzdur. Bunun yanında birbirine bağlı olan etmenler var. Mesela yer çekimi olmasaydı veya daha farklı bir sabitte olsaydı yıldızlar ortaya çıkamayacak, yıldızlar olmayınca ağır atomlar ve gezegenler ortaya çıkamayacak -Dünya da dâhil- ve takip eden süreçte canlılık da olamayacaktı. En azından canlılık kavramını dayandırdığımız unsurlar bizi buraya götürüyor. Benzer şekilde elektromanyetik kuvvet de atom, kimyasal bağ ve ışığın oluşmasında etkili. Elektromanyetik kuvvet mevhumunu çekip aldığınızda yaşam oluşamıyor, haksız mıyım? Sayılabilecek birkaç nokta daha var, uzatmayayım. Yorumunuz içerisinde adı geçen ve hakikaten en önemli bilim insanlarından biri olan Newton, bildiğiniz gibi dindar biriydi ve sanırım o, bu olayları Tanrı’ya bağlıyordu, yanılıyor muyum?

    Sorularınıza düz bir inanan olarak yanıt vermeye çalışayım.

    “her şey bir sınavdan ibaretse ve tanrı her şeyi biliyorsa bizim bu sınavdaki tek yapabileceğimiz şey bizim için yazılanı yaşamak değil midir?”

    Kur’an’da dünya hayatı, dünyevi işlerle meşgul olma yeri olarak da geçiyor (Hadîd 20); korku, açlık, can ve mal eksikliği gibi durumlarla sınanma yeri olarak da (Bakara 155), örnekler çoğaltılabilir. Özgür irademizle yaptıklarımızın ve yapmadıklarımızın ahirette bir karşılığı olacak. Aksi hâlde sınava tabi tutulup bir şeylerden sorumlu kılınmamız mantıksız olurdu. Dolayısıyla “yazılanı yaşamak” maalesef yanlış yorumlanan “kader” kavramının bir yansıması olarak sorunuza dâhil oluyor. Yaratıcı bizi özgür bırakıyor ama neticede ne yapacağımızı biliyor. Asıl olay, bizim hayat boyunca ne yapıp ne yapmadığımız.

    “tanrı önümüze 10 yol bile koysa bu 10 yolun da çıkacağı kapıların her birini bilir.”

    Elbette bilir. Tabii bu 10 yol boyunca neyi, hangi niyetle ve hangi ölçüde yaptığınız önem kazanıyor.

    “ayrıca yarattığı varlığın hangi seçimi yapacağını bilmiyor mu da önümüze seçenekler koyuyor?”

    Ne yapacağımızı bilmesine rağmen bizi seçeneksiz bırakması daha mı adil olurdu? O zaman da “Yapabileceğim başka bir şey yoktu” demez miydik?

    “eğer söylendiği gibi her şeyi biliyorsa her insanın ne yapacağını an be an biliyor ve eylemlerinden dolayı bu insanları cezalandırıyor mu?”

    Cezalandırma bu dünyada da ortaya çıkabiliyor (“ettiğini buldu” gibi karma benzeri bir şey de düşünebiliriz) ama asıl hesaplaşma için yargı günü bekleniyor. Eğer öyle bir gün olmasaydı bu dünyada insanlığa eza cefa çektirenlerin yaptıkları yanlarına kâr kalacaktı, yetimin malını yiyen, haksız yere insan öldüren, çoluğa çocuğa tasallut eden, daha nice kötülüğü yapanlar, cezasız kalacaktı. Tabii şimdi “Her şeye gücü yeten Tanrı neden kötülüğe müsaade ediyor?” diyebilirsiniz, az önce de dediğim gibi özgür irade devreye giriyor. Kimileri özgür iradeleriyle kötülük de yapabiliyor.

    “dinler gözetmeksizin tanrı’ya inanan birinin özgür iradeye inanmasının da bir çelişki olduğunu düşünüyorum.”

    Ben böyle düşünmüyorum. Bir dönem özgür irademle Allah, din ve benzeri kavramları tamamen reddettim. Sonrasında “tesadüf” diyemeyeceğim şeylere denk geldim ve yine özgür irademle Kur’an’ı incelemeye başladım. Araştırdıkça, düşündükçe farklı gerçeklerle karşılaştım. Şimdi Kur’an’ı temel alan biri olarak yoluma devam ediyorum.

    poison

    @Ouz, cam bilye örneğinizle başlayayım izninizle. canlıların içerdiği tüm elementler cansız ortamlarda da var. siz de tersini söylemediniz elbette fakat “bir şeyler oluyor ve sizinle konuşmaya başlıyorlar.” derken tanrısal bir dokunuş ya da “ruh” kavramından bahsediyorsunuz anladığım kadarıyla. bunu tanrı’nın sağladığını düşünmek sadece açıklayamadığımız bir şeyi yüksek bir güce ithaf etme isteğimizden kaynaklanıyor. “algılayamıyorum, demek ki büyük bir güç bunu sağladı” demek gibi düşünebilirsiniz. şu an bilincin nereden geldiği bilinmiyor ama bu durum açıklanamayacağını kanıtlamıyor. “çift yarık deneyi” diye bir olay var. iki yarığa elektron bombardımanı yapılıyor. sonuçlara bakılınca elektronların aynı anda iki yarıktan da geçtiği anlaşılıyor desenden dolayı. buradan elektronun parçacık özelliğinin yanı sıra aynı zamanda dalga olduğunu anlıyoruz. fakat sisteme elektronların nasıl hareket ettiğini görmek için bir dedektör yerleştirildiğinde elektronlar parçacık gibi davranıyor, yani tek delikten geçiyor. şimdi elektronların bilinçli olduğunu mu düşünmeliyiz? elektronlar dedektörü fark edip tuhaf davranmamaya mı çalışıyorlar? elbette hayır. insan mantığına çok ters olan bu durumun bir cevabı var ama buraya yazmak uzun zaman alacağından yazmıyorum. bunun gibi çözülmesi gereken çok soru var. henüz çözmediğimiz için “tanrı olmadan mümkün değil” diyemeyiz. kendiliğinden canlılığın gelişmesi de gayet mümkün bir olay. çok düşük ihtimalli ama mümkün. mesela; bir maymunun önüne daktilo koyarsanız teorik olarak sonsuz zamanda “karamazov kardeşler”i baştan sona yazması mümkündür. bu şu an çok saçma ya da komik gelebilir ama emin olun konuştuğumuz konuyla aynı şey. kuantum mekaniğine göre siz bir duvardan geçebilirsiniz ama geçemiyorsunuz. bunun sebebi elektronların konumunun bu geçişe izin vermesi için aşırı düşük ihtimalli bir olasılığa ihtiyaç duyması. kapalı bir odaya gaz kütlesi bıraktığınızda odanın ortasında toplanabilir ama toplandığını hiçbirimiz görmüyoruz. çünkü; aşırı düşük ihtimalli bir durum. “entropi” kavramına da göz atmanızı tavsiye ederim, naçizane. bu arada, şu an bilye deneyi yapmakla 13.8 milyar yıl önce sonsuz yoğun kütleyi serbest bırakmanın proses olarak çok farklı işleyeceğini düşünüyorum.

    demek istediğim şey, tanrı, sabitlerin değerini farklı belirlleyip de bir evren yaratabilirdi. eğer öyle yapmış olsaydı, o zaman da “güçlü etkileşim, kütleçekim, elektromanyetik kuvvet böyle olmasaydı evren var olamazdı.” diyecektiniz. eğer tanrı varsa böyle hassa ayarlara ihtiyaç duymaz zaten. bu sabitler farklı olsaydı insanlığın var olmayacağını kesinlikle bilemeyiz. mesela en başından beri elektromanyetizma ve zayıf etkileşime dair her şeyi yok sayıp olacak olayları sıralayabilir misiniz? eğer sıralayamazsanız “insanlık olamazdı” diyemezsiniz. ya da bu değerleri değiştirip bugüne kadarki her detayın hesabını yapabilir misiniz? yapamazsınız, hiçkimse yapamıyor şu an zaten. o yüzden böyle kesin yargılarla konuşmamız yanlış olur. tek söyleyebileceğimiz, evrenin kendine başka bir yol çizeceğiydi. belki de 3 mikrosaniye var olup tekrar ilk formuna dönecekti. hepsi mümkün.

    newton müthiş zeki bir adamdı. hatta bana göre insanlık tarihinin en yüksek matematik zekalarında ilk 3′te. calculus’u icat etmiş adam, inanılmaz bir olay cidden. fakat kendisi büyük yanlışlara da düştü. zamanın ve mekanın mutlak olduğuna inandı, şu an biliniyor ki ikisi de değişken. time dilation(zaman genişlemesi) ve length contraction(uzunluk büzülmesi) denen iki fenomen var. bunlar tamamen ispatlı şeyler. newton hassas ayarı savunduysa bizim de ona inanmamız yanlış olur. kendisi “görelilik” gibi belki de gelmiş geçmiş en önemli konseptle tanışamadı. onun fikirlerinden çok daha öteye geçildi günümüzde. daha da öteye geçilecek muhtemelen. bu arada newton, tanrı mutlak olduğu için zamanın ve mekanın mutlak olması gerektiğini düşünüyordu. oldukça saçma bir bakış açısı gördüğünüz gibi.

    tanrı’nın ne yapacağımızı bilmesini siz de kabul ediyorsunuz. bu durumda özgür irade nasıl var olabilir? önümüze konulan yollar var ama bizim ne seçim yapacağımız biliniyor. bu durumda önümüze konulan yolların bir önemi yok ki. benim 4 numaralı yolu seçeceğim belliyse diğer yollar olsa ne olur, olmasa ne olur? tanrı seçimimizi biliyorsa önümüze yollar koyarak özgür irade illüzyonu yapıyor demek ki. burası çok önemli, o yüzden yinelemek istiyorum. bir insan yarattı, onunla ilgili her şeyi biliyor -ne yaşayacak, kimlerle tanışacak, nasıl ölecek…- ama bu çizdiği yol dışında da yol koyuyor önüne. bu yolların bir anlamı yok gördüğünüz gibi, zaten olacak olaylar belli. bu insan o yolları seçemez. çünkü;tanrı’nın çizdiği yol belli. en sonunda da “niye böyle yaptın?” diye sorgulayacak. halbuki insana çizdiği yol belli, adamın başka bir seçeneği yok.

    “tesadüftü” diyemem ama ben yine de yaşadığınız şeylerin tesadüf olabileceğini düşünüyorum. bu arada kuran’da evrenin ve dünya’nın yaratılış sürecinden, ne zaman yaratıldığından bahsediliyor mu? biri bana dünya’nın 6 günde yaratıldığını yazdığından söz etmişti ama size de sormak istedim.

    Şafak

    @poison, “tanrı seçimimizi biliyorsa önümüze yollar koyarak özgür irade illüzyonu yapıyor demek ki.”

    Tanrı’nın seçimimizi bilmesi, bizim özgür irademizle zorla birşeyi seçmemize neden olmaz? Belki tam olarak doğru örnek olmayacak ancak: Sana 2 kere 2 kaç diye sorsam bana 4 cevabını vereceğini biliyorum. Bunu bilmem senin 4 demeni zorunlu kılar mı? İstediğin cevabı verebilirsin. İş kader meselesine gelince, ne cevap verirsen ver tabiki Allah onu daha önce bilmiş olacaktır. Aksi olsa ona Allah’a bir kusur isnad etmiş oluruz.

    poison

    @Şafak, aslında doğru bir örnek oldu. sen bana iki kere iki kaç diye sorduğunda ben 5 bile desem bunu tanrı önceden bilmiyor muydu? ben 5 demeyi seçtim, dersem mantıklı olur mu? seçtiğimi sandım ama sadece bana yazılanı yaptım. bu durumda yazılan şu oluyor: poison’a iki kere iki kaç eder dendiğinde bilerek 4 değil de 5 desin.

    sen desen ki “ben özgür irademle hayatımda benden hiç beklenmeyecek şeyler yapacağım. sonra da o şeyleri yapsan seçim mi yapmış oluyorsun? senin bu niyete girip bu şeyleri yapman da biliniyordu önceden. kaderinde vardı yani. ee nerede özgür irade? sen sadece sana yazılanı yaptın, seçim yaptığını sanarak. zaten allah kusursuz olamaz ön kabulü ile fikirlerimizi söylüyoruz. kusursuzsa, her şeyi biliyorsa senin bu mesajı bana yazdığın anlar bile belliydi. seçim yok yani ortada.

    poison

    @Şafak, “İstediğin cevabı verebilirsin. İş kader meselesine gelince, ne cevap verirsen ver tabiki Allah onu daha önce bilmiş olacaktır.” bu iki yargı birbiriyle çelişki içerisinde. hem istediğim cevabı verebileceğimi hem de allah’ın o cevabı önceden bildiğini söylüyorsun. allah benim ne cevap vereceğimi önceden biliyorsa nasıl istediğim cevabı verebilirim? allah diyor ki “5 diyecek”. benim önümde milyar tane seçenek bile olsa(burada sonsuz tane var) ben “5″ derim. seçim tam olarak nerede? hiçbir yerde tabii ki.

    SA

    @poison, “bilimsel” ve mantıklı olduğu düşünülen şeyleri savunurken olasılığı çok çok az olan şeyleri savunmak aslında mantıksız olmuyor mu? Yani ihtimali neredeyse hiç yok derecesinde olan bir şeyin olması mantıksız zaten. Eğer çok fazla küçük de olsa bir ihtimal var derseniz o ihtimallerin nekadar düşük olduğunu gösteren şaşırtıcı rakamların bir çoğunu şimdiye kadar hepimiz görmüşüzdür. Bir de gerekli şartların birisi olsa yetmiyor ki. Olma ihtimali imkansız derecede düşük olan bir çok şeyin olması, hatta belki aynı anda olması gerekiyor. İşte bu mantıksız zaten. Bunun olabileceğine ısrarla inanmak ayrı bir inanç sistemi aslında.

    Ayrıca “için” sözcüğü ile “tesadüf” ün anlamları çok farklı. Eğer bir şey tesadüfen oluştu ise onu “bu bunun için var” diyerek açıklayamayız. Yani o şekilde açıklayabilmek mantıksız değil mi? Bir de tesadüfen oluşan bir şeyden değil, birçok şeyden bahsettiğimizi düşünün. Hepsinin neticesini “için” sözcüğü ile açıklayabilmemiz mümkün mü?

    Cevap olarak yazdığım yorumlarım bazen en altta yayınlanıyor. Bu da öyle olursa ne için yazdığım belki tam belli olmayabilir ama olsun.

    poison

    @SA, öncelikle neden “bilimsel” şeklinde yazdığınızı anlayamadım. tırnak içine alarak kinaye mi yaptınız? yanlış anlamış da olabilirim.

    bu konuyu inançlı biriyle tartışırken hep olan şey yine oldu, tam olarak anlaşılamadım. olasılığı çok az olan şeylerin savunuculuğunu yapmıyorum. yazıma bakarsanız “olması mümkün ama olduğunu görmüyoruz” şeklinde ifadeler kullandım. bu arada emin olun çok düşük ihtimalli şeyler oluyor evrende. olasılığın çok düşük olmasının mantıksız olmasıyla alakası yok ki. olasılığın sıfır olması durumunda o durum için “mantıksız” diyebiliriz.”mantıksız” kelimesi akıl dışılığı ifade ediyor. mantık dahilinde ihtimali olan bir şey mantıksız olamaz. bizler basit dünyamızda hep aynı şeyleri görüyoruz/duyuyoruz ve onların mantıklı olduğunu düşünüyoruz da bir insanın duvardan geçebilmesine mi mantıksız diyoruz? biraz klişe olacak ama bu evren bir öğrencinin dönem projesi olabilir. tüm varoluş bir simülasyon ürünü olabilir yani. şimdi bu size mantıksız mı geliyor? eğer öyleyse, mantıksız olduğunu ve gerçek olamayacağını nasıl savunursunuz? “düşük ihtimalli ve saçma” demenin argüman olarak elle tutulur hiçbir yanı yok.

    ısrarla inandığımı nereden çıkardınız? benim herhangi bir şeye inancım yok. olasılıklarla konuşuyorum gördüğünüz gibi, “olabilir” ya da “mümkün” diyorum. tanrı’nın ne varlığına ne de yokluğuna inanıyorum. ateizmi de bir inanç sistemi olarak gördüğüm için onu da reddediyorum. ateizmin de kendi içinde çözmesi gereken sorular var. kanıt sunamadıkça o da inanç sistemi olarak kalmaya devam edecek.

    “için” kelimesini amaç olarak değil sebep olarak kullandım. çıkış kökeni manasında yani. “koltuğu ittiğin için tahta çizildi.” cümlesindeki anlamıyla.

    Ouz

    @poison, Merhaba,

    Yok aslında cam bilye örneğinde herhangi bir tanrısal dokunuş olabileceğini söylememiştim, her şey zaman içerisinde kendiliğinden olacaktı. Benim örneği verirken gayem bu tarz bir şeyin sizin açınızdan kendiliğinden olup olamayacağını öğrenmeye çalışmaktı aslında.

    Çift yarık deneyiyle ilgili yazıyı Evrim Ağacı’nda buldum, müsait olduğumda inceleyeceğim. Tabii çözülmesi gereken çok soru olduğunda hemfikiriz. Tanrı’yı hesaplamaların dışına aldığımızda birçok şey için “olabilir, mümkündür” diyebiliyoruz, burada da hemfikiriz. Fizik konusunda benden daha bilgili olduğunuz açık. Vakit buldukça -fizikle ilgilendiğiniz için tanıyor olabilirsiniz- Enis Doko ve Caner Taslaman gibi insanları takip etmeye çalışıyorum. Özellikle Enis Doko’nun argümanları bana mantıklı geliyor, şimdiye kadar bildiğim kadarıyla herhangi bir fizikçinin çıkıp da “Hayır kardeşim, insanları kandırıyorsun” dediğini duymadım. Videolarını incelemenizi ve vakit ayırabilirseniz kitaplarını okumanızı öneririm.

    Bu arada Newton hakkında yazdıklarınızı okudum, sanırım onun inanç düzlemindeki hatası, Tanrı’yı zaman ve mekana eşitlemesi ve bunlarla sınırlandırması olmuş.

    Tanrı’nın her şeyi bilebiliyor olması, bizim özgür irademizi neden etkilemeli, ben bunu anlayamıyorum açıkçası. Size seçenekler sunulmuş olması ve nihayetinde ne yapacağınızın bilinmesi, sizin davranışlarınızı neden değiştirsin ki? Bakın mesela ben şu an evde bilgisayar karşısında yazı yazıyorum. Elime mutfaktan bir bıçak alıp sokağa çıkıp ilk karşılaştığım birini öldürebilirim, yolun ortasına geçip bıçakla gözümü oymaya da çalışabilirim, bıçağı almayıp sahile inip koşmaya da başlayabilirim. Başka seçeneklerim var mı? Hem de ne kadar çok. Yani aslında 1-3-5 gibi yollar yok ki, yüzlerce alternatif var yapabileceklerinizle ilgili. Yani kendinizi deney kutusuna konmuş kobay gibi görmeniz bana garip geliyor. Tanrı “Hayır Ouz, o bıçağı alamazsın, sahile inip koşamazsın” demiyor ki. Kendi koyduğu yasaklara uyup uymama konusunda bile sizi özgür bırakıyor; hatta kendisinin gerçek olduğunu bilmelerine rağmen inkar edenlere bile “Dileyen inansın, dileyen inkar etsin” diyen bizzat Allah. Özgür irade olmasaydı en başında konuştuğumuz imtihan meselesinin ne anlamı kalacaktı ki zaten.

    İşte burada ayrılıyoruz, ben tesadüf diyemiyorum, siz tesadüf diyorsunuz. Sürekli aynı numaralara sahip piyango biletini alan bir adama üst üste kaç kez büyük ikramiye çıkabilir? Bir? İki? Peki büyük ikramiye aynı bilete 25 defa çıkarsa buna tesadüf der miydiniz? Yoksa birileri bunu özel olarak mı ayarlıyordur?

    Zamanın izafi olduğunu üstü kapalı olarak Tanrı beyan etmiş olabilir mi acaba? Sizin söylediğinizin yanı sıra, bize göre “50 bin yıl olan bir gün”den de bahsediliyor Kur’an’da. Eğer vaktiniz olursa “Kur’an Hiç Tükenmeyen Mucize” adlı kitabı (internetten pdf olarak indirebilirsiniz) ve içindeki bilimsel verileri incelemenizi önereceğim. İlginç çıkarımlar var, astronomik, fiziksel, kimyasal, matematiksel. Bu, dinin ya da Kur’an’ın bilim kitabı olduğu anlamına gelmiyor tabii ama Yaratıcı dediğimiz üst varlığın, bizim daha keşfetmekte olduğumuz bir şeylerden yüz yıllar öncesinden haberdar olduğunu ve evreni/dünyayı bu doğrultuda yarattığını gösteriyor bence. Mesele, olaylara ön yargısız bakabilmek. Bu noktada birçok ateist arkadaşın haklı olarak savunduğu, “Kur’an’da yazıyorsa yabancı bilim insanları bir şeyleri keşfedene kadar Müslümanlar neredeydi?” düşüncesine maalesef katılıyorum. İslam coğrafyasının ve kendisine Müslüman diyenlerin durumu bugün de ortada yüzyıllardır da ortada. Kısa bir bilim atağı olmuş ama verilen fetvalarla hepsinin önü kesilmiş, Allah’ın Kur’an’daki sözü gerçek olmuş ve inanlar, şeytani fetvalarla Allah ile kandırılarak bilime düşman edilmişler. Bu düşmanlık hâlâ da devam ediyor, biliyorsunuz, görüyorsunuz.

    poison

    @Ouz, selam oğuz. üstteki kişiye cevap yazdım ama size daha kapsamlı bir cevap yazmak istediğim ve şu an yetiştirmem gereken işler olduğu için pazartesi cevap yazacağım. görüşmek üzere :)

    Ouz

    @poison, Hiç sorun değil, ne zaman müsait olursanız. ;)

    poison

    @Ouz, merhaba. öncelikle, nezaketiniz için teşekkür ederim. akademik çalışmalar ve ardından gelen grip sebebiyle geç yazabildim, lütfen kusura bakmayın :)

    enis doko’yu tanımıyordum, az önce baktım kim olduğuna. akademik kariyerine bakınca fizik konusunda bilgili gibi duruyor. en kısa zamanda videolarına da bakacağım ayrıntılı olarak. bu arada benim alanım fizik değil ancak çalıştığım alanda ileri seviye denebilecek bir fizik ve uygulamalı matematik söz konusu. fizikçi olduğum sanılabilir, yanlış anlaşılmalara mahal vermeyeyim. caner taslaman’ı ise iyi tanıyorum ve tartışma üslubundan hiç hazzetmiyorum. kendisi işine gelmeyen sorularda genelde tartışmayı terim çorbasına dönüştürüp başka şeyler üzerinden cevap veriyor, ya da karşı tarafın ima etmediği bir şey üzerinden karşı tarafa saldırıp onun lafını bölüyor. mesela youtube’da kerem cankoçak’la tartıştığı bir habertürk yayını var. orada bunu rahatça görebilirsiniz. yine de tavsiyeniz için teşekkür ederim. benim de bir tavsiyem olacak. fizik gibi ağır ve önemli bir konuyu önemli fizikçilerin ağzından ya da kaleminden öğrenmeniz sağlıklı olacaktır. bunun için illa mit’nin -atıyorum- classical mechanics ders videolarını izleyin demiyorum. bunun için temel matematik bilen herkesin anlayabileceği çok iyi kitaplar var. mesela carl sagan’ın kitapları, feynman’ın “altı kolay parça” kitabı, hawking’in “zamanın kısa tarihi” isimli kitabı… aynı zamanda youtube’da da çok kaliteli kanallar var: kurzgesagt, veritasium, pbs space time, scishow space, vsauce, 3blue1brown… bu kanalların hiçbirinde önemli fizikçiler konuşmuyor fakat videodaki her cümle o önemli fizikçilerin ışığında, bilimsel gerçeklere dayandırılarak, kanıtlarıyla ifade ediliyor. demem o ki caner taslaman gibilerinden önce bu konuda bilgi alacağımız çok daha dolu, kalifiye adam var. nasa’nın internet sitesi de derya deniz bu arada, faydalanmak için çok güzel.

    kaçırdığınızı düşündüğüm bir nokta var. tanrı’nın her şey bilmesi olayını inceleyelim isterseniz. tanrı bir olayın gerçekleşeceğini biliyorsa, bu olay gelecekte kesin olarak yaşanacaktır, değil mi? tanrı bir olayın gerçekleşmeyeceğini biliyorsa, o şey kesin olarak yaşanmayacaktır, diyebiliriz. oğuz’un durduk yere ya da belli sebepler dolayısıyla gözünü oymayacağı tanrı tarafından biliniyorsa, oğuz’un aklına “istesem bıçakla gözümü oyarım” fikri gelse bile oğuz gözünü oyamaz. buradaki kritik nokta kullandığım kelimenin “oymaz” değil, “oyamaz” olması. tanrı oğuz’un yolunu/kaderini belirlerken bıçakla göz oyma eylemini yazmamışsa oğuz önünde milyar tane bıçak olsa bile gözünü oyamaz. çünkü tanrı bunun olmayacağını baştan belirledi. tanrı’nın herhangi bir durumda önüme iki seçenek koyduğunu farz edelim. biri iyi, biri kötü olsun. sizin bakış açınıza göre iyiyi seçmek benim elimde. kötü yolu seçtiğimi varsayalım. şimdi sorum şu: tanrı her şeyi biliyorsa benim kötü yolu seçeceğimi de biliyordu. “poison o durumda kötü yolu seçecek” diye belirlemişti. peki, bu durumda ben nasıl iyi yolu seçebilirim? iyi yolu seçebiliyor olsam tanrı’nın yanıldığı sonucuna varırırız. tanrı yanılmayacağına göre iyi yolu seçmem imkansız. bakın burada bana sunulan iyi yolun hiçbir önemi kalmadı. tanrı yarattığı varlığın neyi seçeceğini biliyordu ve haliyle yarattığı varlık tanrı’nın bildiği/kaderinde çizdiği seçimi yaptı. başka bir seçim yapamazdı zira yapabileceğini düşündüğü diğer seçimlerin yapılamayacağı tanrı tarafından belirlenmişti. bu paragraf çok önemli, umarım tam anlatabilmişimdir.

    şöyle, ben “tesadüf” demiyorum. tesadüf olabileceğini söylüyorum. bu kısım inanç meselesi zaten. tesadüf olduğunu da olmadığını da kanıtlayan bir şey yok. elbette üst üste düşük ihtimalli şeylerin gerçekleşmesi “burada başka bir şey mi var?” diye beni de düşündürür ama bu durumun tanrı tarafından bir mesaj olduğu kanısına direkt olarak varmam. her ne kadar gerçekten de tanrı tarafından bir mesaj olabilse de…

    bahsettiğiniz kitaba kesinlikle bakacağım, içeriği ilgi çekici geldi. malum bilime düşman insanlar hakkında çok uzun yazabilirim ama gerçekten hiç gerek yok. nasıl insanlar olduğunu ikimiz de gayet iyi biliyoruz.

    evrim hakkında ne düşünüyorsunuz? bu konudaki fikrinizi merak ediyorum.

    Ouz

    @poison, Merhabalar, kusur ne demek. Ben de yanıt vermeyi unuttum, benim cevabım da gecikmeli oluyor dolayısıyla.

    Enis Doko bana göre iyidir, 2017’nin başlarında denk geldim videolarına, o vesileyle de görüşlerini öğrendim. Olsun, alanınız fizik olmasa da altyapınız nedeniyle fizik konularına benden daha çok hakim olduğunuz aşikar. Caner Taslaman heyecanlı, dini konularda tutkulu konuşan biri, bu tarz tartışmalardaki tutumunu buna bağlıyorum. Ama derdimiz hakikatin ne olduğunu öğrenmekse ön yargılardan uzaklaşıp anlatana değil anlatılana bakmamız gerekir. Benim dini açıdan farklılaşmam da zamanında Ceviz Kabuğu’na çıkan birinin sivri sivri laflar etmesiydi, hatta Hulki Cevizoğlu’na “canlı yayında o adamın böyle konuşmaması lazım, lütfen susturun”a denk gelen kocaman bir mail atmışlığım bile var. Ummadığınız yerden ummadığınız kazanımlar elde edebiliyorsunuz. Kerem Cankoçak’ı da ben çok tutmuyorum. İyi bir bilim insanı olabilir, hatta dünyanın en iyi bilim insanı olabilir ama bu onun, Evrim Ağacı’ndaki canlı yayında Caner Taslaman’ın arkasından konuşup “bu işlerden nemalanıyorlar, kitap satıp para kazanıyorlar” demesini gerektirmezdi. Bu ahlaken doğru bir tutum değil zira Taslaman, katıldığı yayınlarda defalarca dini yayınlarından ve katıldığı programlardan herhangi bir para kazanmadığını, bilakis kitaplarını bastırmak için cebinden para harcadığını söylemişti. Taslaman bayağı varlıklı bir adammış, abartı olarak algılanabilir ama malını mülkünü bu işler uğruna eriten de bir adama dönüşmüş.

    Bilgi, ilgi neticesinde hasıl oluyor biliyorsunuz. Fizik, özellikle ilgi alanım olmadığı için kim neyi doğru söylüyor, X’in argümanlarını Y nasıl çürütüyor gibi detaylara girmem hem ilgim hem de o kadar vaktim olmadığı için pek mümkün değil. Beri yandan İngilizcem o kadar süper sayılmaz, dinlediğimi belirli oranda anlıyorum ama -varsa- alt yazı+sözlük şart. Bu bağlamda Türk bilim insanlarının bu tarz dini argümanları bilimle ilişkilendiren insanlara karşı yaklaşımını takip etmek benim için daha olanaklı. Mesela Evrim Ağacı ya da Gelecek Bilimde gibi platformlar, alanında uzman olan insanları bir araya getirip canlı yayınlar yapsa, benim gibi insanlar için daha sağlıklı ve verimli olur diye düşünüyorum. Takip ettiğim kişilerin bilim insanlarıyla olmasa da ateistlerle yaptığı tartışmaları izliyorum, en azından karşı tarafın argümanlarını daha net anlayabileyim diye. İzlediklerimin çok büyük kısmı karşındakini hakir görme üzerine konuşlanıp saldırı temelli ifadeler kullanıyorlar. Bu işlere en düzgün yaklaşan Efe Aydal var takip ettiğim kadarıyla, o da maalesef dinin çürümesine zemin hazırlayan hadislere ve Kur’an’ın yanlış çevirilerine takılıp dini ve Tanrı kavramını reddedenlerden olmuş.

    Özgür irade konusunu ele alırken baştan yaptığınız hata geleneksel din anlayışındaki “kader” kavramından sıyrılamamanız. “Hiç şüphesiz, biz her şeyi bir kaderle yarattık. Kamer/49” ayetindeki kader, maalesef alın yazısı olarak kalıplaşmış durumda. Bunu inanan da böyle kullanıyor inanmayan da. Hemen şöyle bir video bırakayım; https://youtu.be/rRsoN1MF8GE Adını andığımız Enis Doko’nun konuyu etraflıca -hatta biraz fazla etraflıca- ele aldığı bir video. Tanrı zaten bize iyiyi ve/veya kötüyü yapabilmemize dair seçenekler veriyor. Tanrı mutlak bilginin sahibi olduğu için sizin iyiyi ya da kötüyü seçmenize dair bilgileri bilmesinde bir sorun yok. En başından dediğimiz gibi burada bir imtihan varsa sizi özgür bırakan da yaratıcı zaten, siz iyiyi de seçebilir, kötüye de yönelebilirsiniz. Tanrı’nın bunu önceden biliyor olması sizin davranışınızı etkilemez ki. Buraya minik bir iki soru da ben ekleyeyim; şu an özgür iradeniz var mı? Bana bu yazıları özgür iradenizle mi yazıyorsunuz yoksa birilerinin yasakları ya da tanıdığı serbesti mi size bu satırları yazdırıyor? Bir ek soru da şu olsun; diyelim artık Tanrı kavramına inanıyorsunuz. Bana bu satırları yazma konusunda fikrinizde ve gerçekleştirdiğiniz eylemde bir değişiklik olacak mı?

    İşte “her ne kadar gerçekten de tanrı tarafından bir mesaj olabilse de” kısmında durumlar değişiyor. O zaman Tanrı’nın tesadüf olarak algıladığımız olaylar silsileleri aracılığıyla mucizevi bir şeyler gösteriyor oluşunu da kabul etmememiz lazım. Mesela ne olmalı da “evet Tanrı diye bir kavramın varlığına kanaat ettim” diyebilesiniz? Görmediğim şeylere inanmam derseniz, 5 duyu organımızın ne denli sınırlı olduğunu anlatmama gerek yoktur sanırım, Tanrı başka bir frekansta/boyutta olabilir. Tespit edemediğim şeye inanmam diyorsanız, tek hücreli canlıların ne zaman literatüre kazandırıldığına bakmamız gerek, çok uzak bir tarih değil sanırım. Kur’an Muhammed’in kendi yazdığı uydurma bir kitap derseniz, insan Muhammed’in bilemeyeceği, o dönemin Arap toplumunu zerre kadar ilgilendirmeyen/onların algılayamayacakları bilgiler Kur’an’da var. Keza Kur’an dilinin şiir üslubunda olduğu, Muhammed’in şiirle/edebiyatla ilgili bir adam olmadığı (düz tüccar), belirli kelimelerin ve harflerin belirli sayılarda zikredildiği gibi pek çok detay var. Üzerine düşününce yalnızca dini bir metin olarak değil edebi bir eser olarak da ilginç bir kitaba dönüşüyor Kur’an. Giderek tebliğci amcalara dönüşmemek için bu kısmı sonlandırayım. :)

    Kitaba bakacak olmanızdan memnuniyet duydum, Doko ve pek sevmeseniz de Taslaman’ın kitaplarını da vakit bulabilirseniz incelemenizi öneririm.

    Evrim, araştırma geçmişi İbn Miskeveyh’lere kadar uzanan bir konu. Dinle, Kur’an’la çelişen bir yanı yok ve bilimsel veriler, böyle bir fenomenin varlığını gösteriyor. Yeri gelmişken Doko’nun ABD’deki bir üniversitede yaptığı konuşmanın videosunu bırakayım: https://youtu.be/596vDdZoOK8

    Uzun uzun yazıp, uzun uzun yazdıklarımı okuduğunuz için ayrıca teşekkürler. :)

    poison

    @Ouz, tekrar merhaba. siteye giremediğim en uzun dönem sizinle olan bu nazik diyaloğa tekabül etti, bu yüzden tekrar kusura bakmayın. tam olarak bir yere varamamış olsak da önemli mefhumlar hakkında epey bir yol katettiğimizi düşünüyorum. ben de size aynı şeyler için ve ayrıca güzel tartışma üslubunuz için teşekkür ederim. malum, insanlar tartışmaları doğruyu bulma aracı olarak değil de “kazanılması gereken şey” olarak görüyor.

    Ouz

    @poison, Merhaba, sağlık olsun. Kusur ne demek, rica ederim. Bu tarz tartışmaları, birbirimize karşılıklı olarak farklı pencereler açabilme, alternatif bakış açıları kazandırabilme aracı şeklinde görüyorum. Düşüncelerinizden istifade ettim, yazdıklarınız neticesinde birtakım araştırmalar yaptım. Bu benim için önemliydi. Dediğiniz gibi temel noktalarda epey fikir alışverişi yapabilmiş olduk bu konuşma vesileyle. Vakit ayırdığınız için tekrar sağ olun.

    SA

    @chuck_s, “Alınmayın ama bir anda aklınıza geliveren ve yanıtlarını bulamadığınız her soruyu, hayatın anlamı ve kutsalınızın çürütülemezliği sanmak sadece “din”dar bir zihniyetin ürünü olabilir. Üzgünüm, ne sorduğunuz sorular ne de aradığınız yanıtlar “ilk defa” sizin aklınıza gelen orijinal şeyler. Hepsi defalarca yanıtlandı. Ya bu yanıtları okumadınız ya da okumuş olmanıza rağmen bunlardan tatmin olmanız. Eğer durum ikincisiyse, lütfen bizi bu tatmin olmayışınızdan haberdar edecek, sistemli eleştirilerinizi bir kitapta toplayacak çalışmanızı bir an önce yazın ki biz de aydınlanalım. Zira bu haliyle sadece “off yine mi bu bayat sorular?” demekten başka bir şeye yaramıyor yazdıklarınız…”

    Kardeşim kızdırmak için yazmıyorum ama celalli şekilde yazdığın bu şeyler çok anlamsız değil mi? Bir de açık söylemem gerekirse fazla itici. Hep tek taraflı yazmışsın. Senin bahsettiğin cevaplar ve anlatılanların da zıddı olan şeyler çok defa anlatıldı ve konuşuldu. Ozaman kimse bir şey konuşmamalı galiba. Çünkü şimdiye kadar her konu hakkında çok kez konuşuldu ve her soruya birçok farklı cevap verildi.

  6. Kaan says:

    Bu harika yazı, F. Nietsche’nin ; “Varoluş ifadesi olarak, tüm sanatlara saygım var, ama bu sanatlar arasında müziğin çok farklı bir yönü var” sözlerinin açıklaması olmuş. İçinde çok şey var. Anlayabilene.

  7. 9yearsago says:

    Albümde gereksiz ve sıkıcı bir vokal kalabalığı var. “Bu kadar söz yazdık, okumasak ziyan olur” demiş de hepsini yerli yersiz okuyuvermiş gibi. Albümde şarkılar arasında yeterli fark yokmuş hissi yakalıyorum, sanki baştan sona aynı doku tekrar ediyormuş gibi. Neden diyordum, sebep olarak bunu gördüm şimdilik. Kaotik olunmaya çalışılmış ama enstrümanlarla yaratılan kaos biraz büyük gelmiş, altından kalkamamış arkadaşlar. Clusterfuck.

  8. cotard delusion says:

    Norma Evangelium Diaboli’den ne çıksa dinlenir. Ve bu muazzam kritik de bu şirketten çıkan pek çok albüme uyabilir.

    Her şey bir kenara, harika bir kritik.

    Ahmet Saraçoğlu

    @cotard delusion, sağ olasın.

  9. şeyh hulud says:

    Güzel albüm. Fransa’dan çıkan bu kadar cenabetliğe artık katedral bile dayanamadı.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.