# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
THE OCEAN – Phanerozoic I: Palaeozoic
| 10.11.2018

Fanerozoik Devrin Senozoik Zamanının Kuaterner Döneminin Holosen Devresinden herkese selamlar.

Metalin en sevdiğim özelliği, var olan her şeyden bahsedebilen belki de tek müzik türü olması. Psikolojik özelliklerden politikaya, dünya edebiyatının bir klasiğinden belirli bir savaşın belirli bir cephesinde yaşananlara dek, her şeyi ama her şeyi işleyen gruplar, albümler, şarkılar var.

Devin Townsend’in evrendeki en iyi kahveye ulaşmayı konu eden bir albümü bile var.

Bu konular ve konseptler sonsuzluğu içerisindeki en devasa tercihlerden birini yapan gruplardan biri de Alman post-metal grubu THE OCEAN. Sadece albüm isimlerine bakmak bile THE OCEAN’ın ne denli büyük işlere kalkıştığını görmek için yeterli.

Liseye gittiğim sırada (1998 dolayları) günün birinde solo bir proje başlatmayı ve kıta hareketleriyle ilgili bir konsept albüm yapmayı hayal ediyordum. Solo proje kısmında sıkıntı yok, ama kıta hareketleri konsepti THE OCEAN tarafından yıllar önce kapıldı, kusursuz şekilde yapıldı ve benim 1998’de tasavvur edemeyeceğim derinlikte işlendi, işlenmeye de devam ediyor.

THE OCEAN gerçekten değerli bir grup. Robin Staps önderliğinde yıllardır iyi albüm üstüne iyi albüm çıkaran grup, bu devasa konseptlerin altını doldurmayı başaran müzikal karakteri sayesinde metal dünyasının en ayrıştırılır gruplarından birine dönüşüyor. Elbet THE OCEAN’ın ilhamları, benzeştiği gruplar da ortada; sonuçta yapılmamış bir şey yaptıkları falan yok. Lakin bu konseptlerle birleşince yarattıkları epiklik, kudret, güç gerçekten de yüzeysel geçilemeyecek derinlikte, değerde, anlamda.

İkinci bölümü 2020’de piyasaya çıkacak iki bölümlü bir albüm olan “Phanerozoic I: Palaeozoic”, tema olarak Nietzsche’nin “sonsuz tekrarlanma” kuramına dayanıyor. Buna göre “sonsuz zaman ve mekân içinde her şey sonsuz kez tekrarlanıyor ve bu patern değiştirilemiyor”. THE OCEAN “Phanerozoic I: Palaeozoic”te bunu ele alıyor ve şu anda içinde bulunduğumuz Fanerozoik devrin 541-252 milyon yıl öncesine tekabül eden Paleozoik zamanını konu ediyor. Algler, mantarlar, bitkiler ve hayvanların, yani kısacası yaşamın başladığı bu eon 3 zamana ayrılıyor. Paleozoik, Mezozoik ve Senozoik. “-zoik” kısmı hayvanı ifade eden “zoo” ile aynı kökten geliyor ve bu üç zaman basit ifadeyle “Balıkların Zamanı”, “Dinozorların Zamanı” ve “Memelilerin Zamanı” olarak ifade ediliyor. THE OCEAN bu albümde canlıların başına, okyanusun içine, balıkların ve su altı canlılarının oluşumuna gidiyor ve bu iki parçalı albümün “Paleozoik” kısmını sunuyor. Dolayısıyla 2020’de çıkacak ikinci bölümün “Phanerozoic II: Mesozoic/Cenozoic” gibi bir isminin olmasını bekleyebiliriz. Fanerozoik devir 3 zamandan oluştuğuna göre, ikinci bölümde diğer ikisini işleyeceklerini var sayıyorum (Merak eden varsa, şu anda Fanerozoik Devrin Senozoik Zamanının Kuaterner Döneminin Holosen Devresinde yaşıyoruz).

Konu THE OCEAN olduğunda elbette ki olayı konseptten bağımsız değerlendiremeyiz. THE OCEAN’ı işlediği, anlattığı şeylerden bağımsız gören, sözlere hiç bakmadan dinliyorsanız, grubun sunduğu şeylerin rahat %33’ünü falan almıyorsunuz demektir. THE OCEAN konseptiyle bu kadar iç içe bir müzik yapıyor.

Konseptten yeterince bahsettiğimize inanıyor ve albümün müzikal tarafına geçiyorum.

“Phanerozoic I: Palaeozoic”e baktığımızda, albümün “Precambrian” ile “Heliocentric / Anthropocentric” arası bir yerde durduğunu görüyoruz. THE OCEAN’a has sertlik/kırılganlık nüansları çok net şekilde gözler ve kulaklar önüne seriliyor. Grup sert olduğu anlarda çarpışıp dağları oluşturan kıtalar gibi eziyor, kırılgan olduğu anlarda ise akabinde bir şeyler olacağını hissettirir şekilde tekinsiz sularda seyrediyor. Albümü dinlerken ISIS’i de duyuyoruz, TOOL’u da, NEUROSIS’i de, CULT OF LUNA’yı da. Daha delişmen anlarda, progresif olunan kısımlarda BURST’vari havalara da bürünülüyor, hüzün basmak istendiğinde son dönem KATATONIA da ortalara çıkabiliyor. KATATONIA dedik ama boşuna demedik. Beşinci şarkı “Devonian: Nascent”te Jonas Renkse duru karanlığını şarkının üstüne siyah bir tül gibi örtüyor ve her zaman olduğu gibi, bir kez daha “ya sen neyse bir şey demiyorum” dedirtiyor.

Albüm, neyi yansıttığı adından belli olan “The Cambrian Explosion” adlı 2 dakikalık enstrümantal intro ile açılıyor ve ilk şarkı olan “Cambrian II: Eternal Recurrance” ile bizi nasıl mahvedeceğini gösteriyor. Albüm boyunca tempo genel olarak ortalarda seyrediyor. “Phanerozoic I: Palaeozoic”e dair eleştirel bir yorumda bulunacaksak, genel olarak bu orta temponun korunmasından söz edebiliriz. Anlık coşuşlar, gaza gelişler seyrek şekilde karşımıza çıkıyor ve bu “acılı epiklik” “Phanerozoic I: Palaeozoic” boyunca hakimiyetini sürdürüyor. Bu da önceki THE OCEAN albümlerinde karşımıza çıkan türde kimi tepişme, debelenme beklentilerinin biraz içimizde patlamasına neden oluyor.

THE OCEAN’ın en iyi yaptığı şeylerden biri olan konseptle müziği örtüştürmek, bu albümde de olanca güzelliğiyle karşımıza çıkıyor. Misal albümü kapatan 12 dakikalık “Permian: The Great Dying”, adından da anlaşılacağı gibi Permiyen Yok Oluşu’ndan bahsediyor. Bu olayda deniz canlılarının %96’sı, kara canlılarının ise %70’i yok olmuş ve üzerinde bulunduğumuz gezegenin en büyük kitlesel yok oluşu yaşanmıştı. THE OCEAN nasıl yapıyorsa, sözlere bakmadan bile size bu temayla örtüştüğüne inandığınız, kendinizi buna şartladığınız bir müzik/tema bütünlüğü sunuyor. Tabii sözleri okursanız her şeyin zevkinin ikiye katlandığını söylememe gerek yok.

Müzikten ziyade tema odaklı bir inceleme oldu ama THE OCEAN’ın amacı da belli ölçüde bu aslında. “Albümü dinlerken kendinizi 541 milyon yıl öncesinde buluyorsunuz” gibi lavukça şeyler söylemeyeceğim, ama THE OCEAN’ın 4 kişi bir konsepte girip bize son derece sinematik, dramatik ve üstüne üstlük görsel tarafı da olan bir işitsel portre çizdikleri de ortada. THE OCEAN sadece dinlenmesi değil, deneyimlenmesi de gereken bir grup ve “Phanerozoic I: Palaeozoic” bunu yapmak için gayet iyi ve değerli bir seçenek.

8/10
Albümün okur notu: 12345678910 (8.58/10, Toplam oy: 33)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2018
Şirket
Metal Blade Records
Kadro
Loïc Rossetti: Vokal
Robin Staps: Gitar
Mattias Hagerstrand: Bas
Paul Seidel: Davul
Şarkılar
1. The Cambrian Explosion
2. Cambrian II: Eternal Recurrence
3. Ordovicium: The Glaciation of Gondwana
4. Silurian: Age of Sea Scorpions
5. Devonian: Nascent
6. The Carboniferous Rainforest Collapse
7. Permian: The Great Dying
  Yorum alanı

“THE OCEAN – Phanerozoic I: Palaeozoic” yazısına 17 yorum var

  1. Spacedementia says:

    Mükemmel bir kritik olmuş, elinize sağlık. Albüm çıktığından beri bekliyordum bu kritiği zira yıl sonu listemde baya yukarılara koymayı düşündüm ilk dinlemeden beri. The Ocean dinlediğimden beri hep şu soruyu düşündüm, bu grupta ekoloji üzerine okumuş biri mi var ? Zira gerçekten gerçekten bir ansiklopedisi açıp okumayla kafada oluşturulacak bir konsept değil ki bunu yıllardır yapıyorlar. Bu konuda da bilginiz varsa aydınlatabilirseniz sevinirim. Bu arada Devonian Nascent en sevdiğim şarkı oldu. Gerçekten iyi ki Jonas bulunmuş bu şarkıda zira şarkının atmosferiyle onun vokali inanılmaz bir uyum sağlamış. Ayrıca 8.04 sonrası Loic gerçekten çok iyi iş çıkarmış, duyguyu brutal vokalde yakalayabilecegimi hiç düşünmemiştim bu şarkı için. İnanılmaz bir his yaratıyor. Ve bana mı öyle geliyor bilmiyorum ama “Thrusting on my back” ve “Nascent”deki yukarı çıkışlarda Joe Duplantier’in vokaline çok benzettim nedense. Bu konuda fikrinizi almak isterim.

    Ahmet Saraçoğlu

    @Spacedementia, evet Loic orada Joe gibi veya hardcore/post-hardcore vokalistlerinin yaptığı gibi bir bağırma/haykırma vokali yapıyor. Oraya gelene kadarki Jonas pamukluğunun üstüne sonlardaki yükselme baya etkileyici oluyor.

  2. Aaron says:

    Sanırım ilk defa küfürlü bir yorum yazacağım.

    Devonian: Nascent teklisi yayınlandığında sırf Jonas Renkse düeti olduğu için “hype” diyen orospu çocukları neredeler şimdi?

    Albüm kesinlikle çok çok iyi.

    Bu arada bu çocuklar bizim siteden değil MetalSucks’dan =)

    Sevgiler.

    günhan

    @Aaron, Allah gibi albüm

  3. deathmonster says:

    kesinlikle yılın albümlerinden biri.

  4. Mandos says:

    Hocam teşekkür ediyorum, sayende nefis bi grupla tanışmış oldum.

  5. crowkiller says:

    @Ahmet Saraçoğlu grubu pelagial albümü ile tanıdım ama diğer albümlerine çok fazla bakmadım, pelagial o kadar çok sevdiğim bir albüm ki grubun diğer işlerine bakmak bile aklıma gelmiyordu, dün precambrian albümüne başladım ve neler kaçırmışım yaw dedim

    Sence grubun en önemli albümü hangisi? Ya da senin favorin olan albüm hangisi ?

    Ahmet Saraçoğlu

    @crowkiller, bence “Precambrian”. “Pelagial” da harika ama “Precambrian” grup adına mihenk taşı özelliğine sahip. Grupla ilk olarak şu şarkıyla tanışmıştım ve ilk andan höst bu neymiş böyle demiştim.

    https://www.youtube.com/watch?v=NW_WQ4LePgg

    crowkiller

    @Ahmet Saraçoğlu, oha ben de tam o şarkıyı dinliyordum, yalnız Precambrian ı 2. kez Preambian olarak yazdığın için sabahtan beri Preambian isimli albümü arıyorum hahah, albüm isimlerinde bi sıkıntı var adamların hepsi birbirine benziyor, şarkı isimleri de öyle, geçen arkadaşa the oşının peligyal albümünü dinledin mi dedim, prelagiyal mı dedi, yok ya pireamgialdi galiba dedim, sonra internetten bakıp evlerimize dağıldık

    Ahmet Saraçoğlu

    @crowkiller, haha, kusura bakma. Düzelttim.

    Aaron

    @crowkiller, ben ise size ilk olarak Anthropocentric’i öneririm. Anthropocentric de kısmen konsept bir albüm. Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler eserinden güzel alıntılar var. Heliocentric’den sonra Pelegial’den önce çıkan bu albüm grup ile tanışmak isteyenler için gerçekten güzel bir başlangıç. Aynı zamanda grubun takındığı müzikal tavrın dışına çıkmamış olsalar da Pelegial ile somutlaştırdıkları modernleşme sürecinin ilk adımı olabilir.

  6. Noumena says:

    Konsept albüm yazma konusunda son yıllarda gördüğüm en başarılı grup The Ocean. Neyse ki Tesseract gibi mainstream yollara girmediler,bu açıdan daha büyüdüler gözümde. Albümü birkaç gündür sürekli dinliyorum, gerçekten de sindirdikten sonra albümün ana fikri içinize işliyor sanki. Pelagial’i de çok başarılı bulmuştum. Hangisi daha iyi uzun vadede belli olacak benim açımdan. Kimi şarkılarda gitar yürüyüşleri Katatonia’yı akla getiriyor, ama Katatonia’yı özleyen bir bünye olarak asla şikayetim yok. Zaten düet de nokta atışı olmuş. Son tahlilde yılın albümlerinden biri.

  7. Deathamphetamine says:

    Pelegial’in altında gibi. Bilemedim yine de daha fazla üzerine eğilebilmiş değilim.

  8. den4x says:

    böyle güzel albümleri dinlerken çok ayrı bir keyif alıyorum. herkesin anılarına geçmişine göre şekillenen bir keyif g noktası gibi bir şey var bence ve beni hayvan gibi orgazma sürüklüyor bu gibi albümler.
    önceki albümleri pek dinlememiştim, bununla başladığıma mutlu oldum, daha bir zevkle dalacağım diskografisine.

  9. Rashid says:

    Albüm genel anlamda kaymak gibi albüm. Aslında dinlemeden önce grubun icra ettiği türlere bakınca “bu albümü sindirmek zaman alır” diyorsun ama nasıl beceriyorlarsa easy listening tadında şarkılar gibi ilk dinlenişten kendini sevdiriyor. Bu arada Jonas allah(Odin, Satan artık ne uygunsa) belanı versin. Ulan nerede konuk olsan illa insanı bir anlığına hüzünlendirmesen olmuyor dimi. İşin şakası bir yana grubun müziğine sesi iyi oturmuş. Keşke 1 tane değil de, bir kaç şarkı yapsalar birlikte.

  10. haktan says:

    ben bu grubu keşfettiğim için kendimle gurur duyuyorum, gerçekten bazen düşünüyorum ulan kendi dinlediğim grupları mı öve öve tepeye çıkarıyorum da, bu kritik beni böyle olmadığına ikna etti kesinlikle. taş gibi albüm, ikincisini heyecanla bekliyoruz.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.