# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
MACARİSTAN METAL DOSYASI
06.08.2017

Macaristan metal piyasasında neler olup bitiyor, gidip yerinde inceledik.

Yunanistan ve Çekya metal dosyalarımızın gördüğü yoğun ilginin ardından devamını çekmek istememiz sonucunda ortaya çıkan Macaristan Metal Dosyası’ndan herkese merhaba. Macaristan, metal konusunda önde gelen ülkelerden biri olmadığından, böylesi bir dosya yapmak adına son derece uygun bir yerdi. Pek çoğumuzun sadece birkaç grupla tanıdığı bu ülkenin başkenti Budapeşte’de geçirdiğimiz zaman zarfında karşılaştığımız ciddi anlamda şaşırtıcı sürprizler, bize göre bu dosyayı son derece ilginç ve değerli bir hâle getirdi. Gittiğimiz ülkelerdeki metal ortamını incelediğimiz ve sizlerle buluşturduğumuz bu yazılara ileride de devam edeceğimizi hatırlatıyor, iyi okumalar diliyoruz.

Hazırlayan:
Ahmet Saraçoğlu
Güzide Arslaner

Macaristan deyince çoğumuzun aklına birkaç grup geliyor. Black metalin köklerinin oluşmasında önemli payı olan TORMENTOR, avangart oluşum THY CATAFALQUE, groove metal grubu EKTOMORF, folk metal grubu DALRIADA ve black metalciler SEAR BLISS bunların başlıcaları. Farkındayız, adlarını andığımız bu gruplar bile, bu türlerle yakından ilgilenmeyen kitlenin çok da aşina olmadığı gruplar. İşte tam da bu yüzden Macaristan’a dair bir metal dosyası yapmanın ilginç olacağını düşündük ve bu kapalı kutunun derinlerini araştırmak istedik.

Budapeşte, Macaristan’ın Avrupa Birliği’ne girme durumunun ortaya çıkmasıyla birlikte hızlı bir kalkınmaya geçen ve günümüzde Avrupa’nın sayılı güzellikteki başkentlerinden biri olan bir şehir. Macaristan gerçek bir metal ülkesi olmadığından, ülkenin metal açısından nerede durduğunu araştırmak için işin derinine inmemiz, bu konuyla iştigal eden belli başlı yerlere gidip onlarla görüşmemiz gerekiyordu.

Bu yerlerden ilki, önceden bir fikrimiz olmadan gittiğimiz ve şehrin zengin semtlerinden birindeki canlı bir caddenin üstünde bulunmasıyla ilgimizi çeken Headbanger adlı metal dükkânıydı. Burayı işleten Zoltan adlı bey, muhtemelen İngilizcesine çok güvenmediğinden ses kaydı yapmamızı istemedi, biz de sorularımzı yönelttik ve notlar alarak onu dinledik. Sohbetimize başlarken bu görüşmenin de öncekiler gibi herhangi bir metal dükkânı muhabbeti olacağını düşünüyorduk, ancak 90. dakikada gelen bir golle şu an okumakta olduğunuz bu dosya tamamen değişti.

Headbanger‘dan devam edelim.

Zoltan, Headbanger’a dair fikrin 1992′de çıktığını, ancak dükkânı ancak 2007′de açabildiklerini söyledi. Önceki dosyalarımızda konuştuğumuz dükkân sahipleri gibi, Zoltan da CD satışlarında belirgin bir düşüş olduğunu ve plak trendinin yükseldiğini söylüyor. Retro bir dalganın olduğunu ve bunun hem müziğin kendisine hem de dinleyicilere yansıdığını ifade eden Zoltan, plağın yükselişini de buna bağlıyor.

“Plak büyük oranda bir koleksiyon malzemesi” diyen Zoltan, plak satın alan ancak daha jelatinini bile açmadan rafa koyan insanlar olduğunu söylüyor. Macar dinleyicilerin genelde ana akım gruplara yöneldiğini, bunun dışında da eski usul thrash metal gruplarının ilgi çektiğini ifade eden Zoltan, ülkenin önde gelen metal grupları olarak da TANKCSAPDA, OSSIAN, POKOLGÉP, AKELA, MOBY DICK ve WISDOM‘ı saydı ve daha ziyade klasik metal türlerine yoğunlaşıldığını sözlerine ekledi.

Macaristan’da ve özellikle de Budapeşte’de pek çok konser gerçekleştiğini, bu konserlere “eh” düzeyde bilet satıldığını ve ülkedeki müzik dinleyicisinin metale çok da fazla ilgi göstermediğini belirten Zoltan’a göre, medyanın metale çok az yer vermesi dolayısıyla ülkedeki metal gruplarının artma ihtimali pek de yüksek değil. “Genç gruplar var, ancak fazla tanınmıyorlar ve tanınabilmeleri için de pek bir fırsatları yok” diyen Zoltan, son dönemde en çok satan albümün -doğal olarak- METALLICA’nın “Hardwired… To Self-Destruct” olduğunu söylüyor.

Ülkemizde belki de adı en çok bilinen Macar grup EKTOMORF’u sorduğumuzda, Zoltan cevabı anında yapıştırdı: “SEPULTURA çakması…” Grubun ülkemizde bilinen bir topluluk olduğunu söylediğimizdeyse, Zoltan bizi şaşırtan bir cevap verdi ve EKTOMORF’un çingene elemanlardan kurulu olması dolayısıyla Macaristan’da çok da sahiplenilmediğini, hatta pek sevilmediğini söyledi. Sonradan konuştuğumuz insanlardan da edindiğimiz izlenime göre, EKTOMORF Macaristan metal piyasasında pek de popüler bir grup değil. Ülkemizde biliniyor olmasının sebebi, büyük ihtimalle Türkiye’de SEPULTURA ve SOULFLY’ı çok seven bir kitle olması ve grubun uzun süre Nuclear Blast çatısı altında pompalanması.

Zoltan’dan birkaç albüm ve bir de IMMORTAL beresi satın aldıktan sonra tam dükkândan çıkmak üzereydik ki, yazının bundan sonrasını tamamen değiştiren bir olay yaşandı. O kısmı diyalog hâlinde yazalım.

Güzide: Soyadınızı da söyler misiniz, yazıya ekleyelim, yazıda size teşekkür edelim.
Zoltan: Vörös.
Ahmet: Hadi ya, NEVERMORE’da çalan Macar bir gitarist var, adı Attila. Onun da soyadı Vörös. Herhalde sık kullanılan bir soyad.
Zoltan: ATTİLA BENİM OĞLUM!
(Ay biz şok…)
Ahmet/Güzide: Ne?!
Zoltan: Evet, bakın kısa süre önce solo albümünü çıkardı.
Ahmet: Ben yıllar önce onunla röportaj yapmıştım. Buraya gelmişken onunla da görüşmeyi planlıyorduk ancak nasıl ulaşacağımızdan emin değildik. Onu arayıp bir görüşme ayarlamamız mümkün mü acaba?

Akabinde Zoltan Bey telefonunu çıkardı, Attila Vörös’ü aradı, yer ve saat belirlendi. Bir sonraki adresimiz bir anda eski NEVERMORE gitaristi Attila Vörös oluvermişti.

Zoltan Bey’e teşekkür edip oradan ayrıldık. Bize verilen adrese, yani Attila’nın evine ulaşıp Attila’yı aradığımızda, bir kafeye gidip konuşabileceğimizi ve bize sadece 1 saat ayırabileceğini, az sonra aşağı inip bizi alacağını söyledi. Bu konuşmadan 10 dakika sonra Attila’nın evinde çay içiyor ve 2 saat sürecek muhabbetimize başlıyorduk…

Vörös demişken, ufak bir Macarca bilgisi verelim. “Vörös” Macar dilinde “kırmızı” anlamına geliyor ve “Vöröş” diye okunuyor. Macarcada “s” sesi “ş” olarak telaffuz ediliyor. “S” demek istiyorsanız “sz” şeklinde yazmanız gerekiyor. Sokaklarda gördüğümüz “Szex Shop” tabelalarında olduğu gibi.

Attila’ya dönelim… Öncelikle söylemeliyiz ki, Attila Vörös gerçekten de son derece sıcak kanlı ve cana yakın bir insan. Gayet doğal, samimi ve metal adına böylesi vasat altı bir ülkeden çıkmış olmasına rağmen asla havalara girmemiş, oturup saatlerce muhabbet edilebilecek biri. Bundan sonrasını ses kaydımızdan, diyaloglar hâlinde yazıyoruz.

Seninle üç konuda konuşmak istiyoruz: NEVERMORE, müzik kariyerin ve Macaristan metal sahnesi. NEVERMORE ile başlayalım. Jeff Loomis’in henüz NEVERMORE’un ileride tekrar bir araya gelmesiyle ilgili bir yorumu yok, Warrel Dane ise “asla asla deme” tadında konuşuyor. Sence durum nasıl?

Ben de Warrel’dan bu havayı alıyorum. Aralarındaki ilişki daha iyi. Buluşuyorlar, ara sıra konuşuyorlar ve grup tekrar bir araya gelecekse bunda benim de yer almamı istiyorlar. Bu yüzden gerçekten de “asla asla dememek lazım”. Ben bunun gerçeğe dönüşmesini çok isterim. Şu anda Jeff ARCH ENEMY ile devam ediyor, Warrel başka şeyler yapıyor; ikinci solo albümünü çıkarmasını çok istiyorum, çünkü bence ilk albüm çok iyiydi.

Van Williams’da durum nedir? Şu an sadece GHOST SHIP OCTAVIUS var gibi duruyor.

Evet, sadece o var. O gruba dair pek çok planları var ve grubu büyütmek istiyorlar.

Chris Amott o gruptan ayrıldı, bakalım ne olacak.

O konuyu tam bilmiyorum.

Amott senin solo albümüne de konuk oldu.

Evet, harika bir gitarist! Amott kardeşlerin son derece özgün bir tarzları var, onları çok seviyorum.

Albümünde bir sürü konuk var. Jeff Loomis, Chris Amott… Mesela Örs diye birisi var. O kim?

Evet, Macar bir vokalist. Çok genç ve çok yetenekli.

Örs Türkçe’de “anvil” anlamına geliyor.

Belki Türkçe’den gelen bir isim olabilir, eski bir Macar ismi. İki ülke arasında birçok bağ var.

NEVERMORE’a dönersek, elemanlar arasında bir husumet falan yok herhalde. Van Williams olan biten konusunda diğerlerinden biraz daha kızgın gibi.

Hayır yok. Böyle durumlarda tatsızlıkların olması çok normal. Bir şey yaratıyorsunuz ve sonra o şey birden yok oluyor. Kızmak, üzülmek çok doğal. Ancak şu noktada NEVERMORE elemanları arasında bir düşmanlık falan asla yok. NEVERMORE ileride bir şekilde tekrar bir şeyler yapacak diye düşünüyorum.

Seninle daha önceki röportajımızda bu konudan bahsetmiştik, ancak hazır bulmuşken tekrar duymak istiyoruz. Sabahın altısında Warrel Dane tarafından aranmak ve “NEVERMORE’a katılmak ister misin?” sorusunu duymak nasıl bir şeydi?

Çok yoğun bir andı. Steve Smyhte’e ve Chris Broderick’e mail attım ve ikisi de cevap verdiler. Steve “bu çok iyi bir şey, sana bol şans dilerim” şeklinde cevap verdi. Chris’in fotoğrafçı kız arkadaşı ise olaya bambaşka yaklaştı.

Ahah bunu biliyorum, burası çok komik.

Evet, bana boyumu sordu.

Hahaha.

Dövmelerimi falan sordu, telefon numaramı istedi ve hayatımın en uzun gününün ardından telefonum çaldı. Saat sabaha karşı 5 civarıydı ve arayan Warrel’dı.

Peki ABD’li bir grubun neden vize mize işleriyle uğraşması gereken Macar bir gitaristle ilgilendiğini hiç düşündün mü?

Açıkçası hiç ama hiç düşünmedim. Elbette ki sonradan o işlerle uğraştım, ama başlangıçta hiç düşünmedim. Ütopik bir şeydi, sürreeldi, inanılmazdı. NEVERMORE’un dev bir hayranıydım. Benim için bir numara PANTERA, iki numara NEVERMORE’du. Zamanında burada benimle bir röportaj yapmışladı ve şansım olsa hangi iki grupta çalmak isteyeceğimi sormuşlardı. MACHINE HEAD ve NEVERMORE demiştim ve bir yıl bile geçmeden NEVERMORE gitaristiydim. Her neyse, Warrel aradı, 2 saat boyunca konuştuk. O sırada İngilizcem çok daha kötüydü, kendimi ifade edemiyordum, ama Warrel çok yakın davrandı. ABD’de bir dolu gitarist varken benimle temasa geçmeleri konusundaysa, sonuçta şarkıları iyi çalmanız gerekiyor ve ben de YouTube’a koyduğum videolardan görüldüğü üzere, şarkıları iyi çalıyordum. Bu yüzden bence doğal bir tercihti. YouTube’a baktığında inanılmaz gitar çalan sayısız insan var, pek çoğu çok genç ve aşırı yetenekli. Ama olayın özü şu ki, nihayetinde adamların birlikte turlamak isteyecekleri, sıcak kanlı, düzgün bir insan olman gerekiyor. Birlikte takılmak isteyecekleri biri olman gerekiyor.

Peki sana önceki müzisyenlik ve sahne deneyimlerini sordular mı?

Hayır, hiçbir şey sormadılar. Tüm o bürokratik işlemleri tamamlayıp ABD’ye gittim ve Warrel bana solo grubunda yer almamı teklif etti. Seattle’a gittim ve ilk andan kimyamız tuttu. Warrel’la birlikte Kuzey Amerika’da turladık ve turnenin son konseri de Seattle’daydı. O konserin bir gün öncesinde ilk kez Jeff Loomis’le tanıştım. Orada satın aldığım amfi ve gitarımla onun evine gittim ve anında kaynaştık. Şarkılara dair her şeyi biliyordum, tüm ufak detaylara dikkat ediyordum, bu yüzden uyum sağlamamız çok kolay oldu ve tüm bunlar onun çok hoşuna gitti. Sonra Warrel’la turun son konserine çıktım. Hayatımın en unutulmaz anıydı. Messenger’ı çalıyorduk ve Jeff o şarkıda konuk bir solo atacaktı. Solo başlarken Jeff sahneye çıktı ve bana metal işareti yaptı, ben de ona aynı şekilde karşılık verdim ve o an hayatımın en güzel anıydı. Konserin ardından gruba girdiğimi söylediler ve bir ay sonra da hayatımda görmediğim kalabalıklara çalıyordum.

Jeff Loomis bana gelip “NEVERMORE kadrosuna hoş geldin” dese oracıkta kusardım.

Hahaha… öyle bir an ki, durup neler olup bittiği konusunda düşünecek vaktin olmuyor. Bir anda kendini içinde buluyorsun ve üzerine düşenleri yapmaya başlıyorsun. Her anı bu şekildeydi. Bir rüyayı yaşayacak zamanın olmuyor. Gruba giriyorsun ve her şey tüm hızıyla başlıyor. NEVERMORE’daki tüm elemanlar çok çok iyi insanlar. Hepsini çok seviyorum.

Jeff çok cana yakın birine benziyor.

Tüm bu süreç boyunca öğrendiğim bir şey varsa, yetenekli insanların aynı zamanda iyi, sıcak kanlı ve samimi kişiler de oldukları. Bence ikisi birlikte yürüyor.Elbette arada denyo tipler çıkıyor, ama genel olarak böyle olduğunu düşünüyorum. Aşırı yetenekli insanlar, iş ahlâkına sahip düzgün adamlar oluyorlar.

Bugüne dönelim. NEVERMORE seninle bir daha bağlantıya geçmedi diyelim. Planların neler?

Önceki grubum LEANDER RISING sona erdiğinde çok mutsuzdum. Sanki evliliğim bitmişti. Yitirdiklerimin değerini anlamam birkaç ay sürdü. Çünkü yıllardır çalıyorduk. Büyük bir travmaydı, ancak bir yandan da gözümü açmamı sağladı. Grup elemanları olarak aşırı uyumluyduk, neredeyse birbirimize aşık gibiydik, birbirimize çok saygı duyuyorduk. Sonra dağıldık ve ben de bu albümü yazdım. Sadece kendim için. Sadece bir tur gitaristi olmadığımı insanlara göstermek istedim. Grubum LEANDER RISING çok büyüyordu ve Macaristan’ın en büyük rock gruplarından birine dönüşmüştük. Dolayısıyla başka bir şey düşünmüyordum. Ardından grup bitti, çok mutsuzdum ve bu solo albümü tamamladım. Böyle bir dağılmanın olabileceğini hiç düşünmüyordum; gruptaki tek bir kişi yüzünden koskoca grup dağıldı. Bir kişi ve onun annesi yüzünden haha.

Haha.

Aşırı saçmaydı. Annesi her an grubun içindeydi. Onu dışarı çıkaramıyorduk. 27 yaşında bir adam annesini gruptan uzak tutamadığı için dağıldık.

MOTHER RISING.

Evet, anne sürekli olarak yükseliyordu… Her neyse, solo albümü sahneye taşıyacağız. LEANDER RISING’den birkaç eleman bana eşlik edecek ve albümde yer alan tüm konukları mümkün olduğu takdirde o konsere çağıracağım. Hatta fırsat bulursa Jeff’i bile. Sonrasına da bakacağız. Gelecekteki hedefim bu.

O zaman asıl konumuza dönelim ve Macaristan metal sahnesinden bahsedelim. Birkaç saat önce babanla da konuştuğumuz üzere, Macaristan bir metal ülkesi değil ve bilinen fazla grubunuz da yok. Sence bunun sebebi ne? Sen buradaki metal sahnesini nasıl görüyorsun?

Buradaki bir numaralı konu dil sorunu. İngilizce konuşan insanlar var, ancak söylenenler Macarca olmadığı sürece müzikle bağlantı kurmada zorlanıyorlar. Bu da buradaki grupların uluslararası arenaya açılmasının önünde büyük bir engel teşkil ediyor. Bu yüzden de Macaristan’da müzik yapıp burada başarılı olmak istiyorsanız mutlaka Macarca söylemeniz gerekiyor. Bildiğiniz gibi Macarca başka hiçbir dile benzemiyor ve dünyadaki başka kimse neden bahsedildiğini anlamıyor. Sanırım Macarlar bile tam olarak anlamıyor haha.

Hahaha.

Macaristan’da İngilizce söyleyen bir tane bile büyük grup yok. Herkes Macarca söylüyor, İngilizce söyleyenler ise underground gruplar. Bu yüzden dışa açılmak çok zorlaşıyor. Macaristan’da müzik yaparak elde edeceğiniz parayla burada kendinize yetebilirsiniz, ancak dışarıya açılamazsınız. Sadece burada yaşamınızı sürdürebilirsiniz. Bu yüzden pek çok fedakârlıkta bulunmanız gerekiyor. Mesela EKTOMORF bunu yaptı. Evet, belli gruplara fazlasıyla benziyorlar, ama ortada gerçekten de yoğun bir çaba ve emek var. Kısacası ilk büyük sorun dil. Metalle ilgilenen insanların oranı bence diğer tüm ülkelerde olduğu gibi, ama burada yaklaşık 10 milyon insan yaşıyor ve buna oranlayınca elbette az sayıda metal dinleyicisi çıkıyor. Sonuçta metal gönül işi ve ancak her şeyi doğru yaparsanız ve çok şanslıysanız, belki başarılı olabilirsiniz. Şans konusu çok önemli. Ayrıca sert müzik yapıyor bunun bir işe dönüşmesini istiyorsanız, piyasayı, olayın iş kısmını çok iyi bilmeniz gerekiyor.

Macar grupların birbirlerine olan destekleri nasıl?

Büyük bir underground hareketi olduğunu söyleyemem. Az sayıda başarılı grup ve belirli figürler var. Ne yazık ki metalciler arasında bir birlikten söz edemeyiz. Hayaller kuran, açık fikirli pek kimse yok. Aslında benim NEVERMORE’a girişim de bu şekilde oldu. Hayal kuruyordum, açık fikirliydim. “Hiç şansım yok” diye düşünmedim. “Bakın ben buradayım” dedim ve sesimi duydular.

Attila’yla muhabbetimiz bittikten sonra bize solo albümünü imzaladı, biraz daha NEVERMORE muhabbeti yaptık ve ardından da ayrıldık. Bir sonraki durağımız, ülkenin önde gelen metal mağazalarından biri olan Hammer Records‘dı. Kısa bir yolculuğun ardından vardığımız mağazaya girdik, meramımızı anlattık ve mağazada çalışan Gábor Szabó adlı arkadaşın iyi İngilizce bilmesinin de avantajıyla uzunca bir muhabbete koyulduk.

Hammer Records, tıpkı ülkemizdeki Hammer Müzik gibi hem albüm satan hem de albüm yayınlayan bir şirket. Mağaza ve deponun bir arada olduğu bir yerleri var ve ön tarafta 3 görevli kızın çalıştığı, arka tarafta ise bir dolu kolinin ve albüm raflarının olduğu aydınlık ve ferah bir dükkân.

Bize zaman ayırdığın için teşekkürler Gábor. Hammer ne zaman kuruldu?

30 yıllık bir firmayız. Macaistan’ın en eskisi biziz. İlk olarak aylık bir dergi olarak başladı, sonra bir distroya dönüştü, sonra mağaza açıldı, albümler satılmaya ve çıkarılmaya başlandı, sonrasında da konser organizasyonları başladı. Ben de 3 yıldır burada çalışıyorum.

TORMENTOR’un seksenlerin sonundaki efsane demolarıyla bir ilişkiniz var mı?

Ne yazık ki hayır… Keşke öyle olsaydı. Ama Attila (Csihar – MAYHEM vokalisti) arada buraya uğrar. Jewelcase CD alabileceği tek yer burası haha.

Türkiye’de bildiğimiz sayılı sayıda Macar grup var. EKTOMORF, THY CATAFALQUE, DALRIADA gibi.

Evet, bunlar daha büyük şirketlerle çalışan gruplar. THY CATAFALQUE Season of Mist’le çalışıyor, DALRIADA bir albümlüğüne AFM ile çalıştı ve diğer tüm albümlerini biz çıkarttık.

THY CATAFALQUE’ın “Meta“sı Season of Mist’ten çıktı, burada siz mi dağıttınız?

Evet Macaristan dağıtımını biz yaptık.

Macaristan’daki metal ortamını derinlemesine bildiğin ortada. Buradaki durumu nasıl tarif edersin?

Pek çok grubun yurt dışına açılmak için gerekli girişimleri yapacak parası yok. Bir grup kurup promosyonunu yapabilmek için epey paran olması gerekiyor. Biz bu konuda gruplara olabildiğince yardım ediyoruz. DALRIADA’ya çok destek olduk mesela. CHRISTIAN EPIDEMIC’e destek olduk. Ancak genelde daha başlangıç aşamasında sona eriyorlar.

Az önce Attila Vörös’ün evindeydik, muhabbet ediyorduk ve…

Attila iyi bir adamdır. Burada önemli bir figür. Abisi de yine bir metal grubu olan OSSIAN’da çaldı, şimdi OMEN’da çalıyor.

Evet, iyi biri olduğu belli. O Macar grupların önünü tıkayan engellerden birinin dil sorunu olduğunu söyledi.

Açıkçası aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık türü bir durum söz konusu. Macaristan’da İngilizce söylemek istiyorsan asla büyüyemezsin. İngilizce bilen insan sayısı az ve insanlar kendi dillerinde bir şey duymak istiyorlar.

Peki ya EKTOMORF’un Avrupa’da turlaması?

O bir mucizeydi haha. Şans, dil ve para… Adını duyurmak için bunlara sahip olmak zorundasın. Macarca şarkı söylersen Macaristan’da meşhur olup sürekli konserler verebilirsin, ancak burayla sınırlı kalırsın. İngilizce söylersen yurt dışında adını duyurabilirsin ama burada başarılı olmazsın. Bu yüzden de hangi dile seçtiğine bağlı olarak iki yoldan birini seçmen lazım, bu da istemeden de olsa yöneleceğin kitleyi azaltıyor. Burası 10 milyon nüfusu olan küçük bir ülke ve metal dinleyen insan sayısı da 300-400 bin arası olsa gerek.

400.000 metalci hiç de fena bir sayı değil.

Sanırım öyle, evet. Satması çok daha kolay olan gruplar var, bir de daha az satanlar var. Bir şekilde yolumuzu buluyoruz.

Daha az bilinen gruplarla ilgilenen, metalle yakından ilgilenen bir kitle var mı? Mesela yakın zamanda bir THE DILLINGER ESCAPE PLAN konseri olacaktı ancak grup kaza yaptığı için iptal edildi. Mesela o konsere tahminen kaç kişi gidecekti?

Tüm biletleri satılmıştı. Ben de bilet almıştım. 700 kişi falan gidecekti. Aslında daha çok insanın gidebileceği daha büyük bir mekân da vardı, ancak onlar ses kalitesinden dolayı burayı tercih ettiler. Aynı hafta içinde THE DILLINGER ESCAPE PLAN, DEVIN TOWNSEND PROJECT, SOILWORK, ABORTED, BETWEEN THE BURIED AND ME ve LEPROUS konserleri var. Burada çok fazla konser oluyor. Sahne büyüyor. AMON AMARTH ve GRAND MAGUS geldi ve 1900 kişiye çaldılar. Burada 4000 kişilik bir mekân daha var, ama orası o sırada kapalıydı. Aslında çok daha geniş bir kitleleri var.

Peki Macar dinleyicisi daha çok hangi türleri seviyor?

Hard rock, power metal, senfonik metal net şekilde burada en çok ilgi gören türler. Thrash, death ve black metal için de güçlü bir underground kitle var, ancak başta söylediğim türlerle asla karşılaştırılamaz.

Yakında SABATON geliyor.

SABATON’un neden bu kadar çok sevildiğini gerçekten anlayamıyorum. Başta 1800 kişilik bir yerde çalacaklardı, ancak bu yetmedi ve şimdi 4000 kişilik başka bir yerde çalacaklar. Konserin sponsoru biziz ve çok yoğun bir gece olacağından eminim. SABATON burada çok fazla seviliyor.

Peki albüm satışları nasıl?

Birkaç yıl önce epey kötüydü ve tüm metal sahnesi çöküşteydi. Sonradan bir yükseliş oldu ve metal dinleyicileri müziklerine sahip çıktılar. NIGHTWISH, SABATON gibi gruplar çok satıyorlar. Son TESTAMENT ve DEATH ANGEL albümleri çok sattı. Nuclear Blast grupları burada çok ilgili görüyor. Ayrıca daha underground gruplar da ilgili görüyor; mesela MAGIC CIRCLE, KHEMMIS…

Ahmet: Aaa KHEMMIS. Onu oradan uzatır mısın, o albümü almak istiyordum haha.

Haha. Binlerce albüm satmıyoruz belki, ama yine de müzik satın alanların sayısı giderek artıyor. Plak satışları da iyi.

Türkiye’nin en çok satan metal firmasının ismi de Hammer.

Hadi ya, güzel tesadüf.

Böylece Hammer Records’la olan muhabbetimiz de sonra erdi. Birkaç broşür alarak dükkândan ayrıldık. Gábor ile olan sohbetimizden, Macaristan’ın albüm satışları konusunda geriye gitmediği ve her ne kadar ülkeden grup fışkırmasa da, sürekli gerçekleşen konserler sayesinde canlı kalan bir metal kitlesi olduğu izlenimini edindik.

Metal dolu günümüz Headbanger, Attila Vörös ve Hammer Records’la sınırlı değildi elbet. Akşam da bizi çok çılgın, kapkara, korkunç bir konser bekliyordu.

Yunanistan’ın çıkardığı en dehşet gruplardan DEAD CONGREGATION ve Beyaz Rusyalı brutal death metal grubu RELICS OF HUMANITY, o akşam Dürer Kert adlı mekânı birbirine katmak üzere Budapeşte’delerdi. Ayrıca yerel gruplardan KILL WITH HATE, NADIR ve PURULENT RITES da gecede sahne alacak diğer isimlerdi. Saat 20:00 gibi mekâna gittiğimizde, böylesi bir konser için gayet yeterli miktarda seyircinin geldiğini gördük. İçeride açılış grupları çalarken, biz de bu fırsatı kaçırmayalım ve Macar metal dinleyicilerinin metale ve ülkenin bu müzik konusunda nerede durduğuna dair fikirlerini alalım dedik.

Hem yeterli düzeyde İngilizce bilen hem de Macar metal ortamını takip eden insan bulmak açıkçası pek kolay olmadı. Pek çok kişiyle sohbet etmeye çalıştıysak da, bu iki gerekliliği aynı anda yerine getiren birilerini bulmak için 15-20 dakikamızı harcamamız gerekti. Nihayet bu kıstaslara uyan üç kişi bulduk ve muhabbete başladık. Bize zaman ayırdıkları için Árpád, Bálint ve Zsuzsanna’ya bir kez daha teşekkür ediyoruz.

Konuştuğumuz bu arkadaşlar ülkenin underground sahnesine epey hakimdiler. Macaristan’daki en iyi black metal grubunun Macarca müzik yapan WITCHCRAFT olduğunu, TORMENTOR’a ve Attila Csihar’a büyük saygı duyduklarını ifade ettiler. EKTOMORF dediğimizdeyse herkes gibi onlar da mırın kırın ettiler ve herkesin ağzından çıkan üç kelimeyi söylediler: SEPULTURA, SOULFLY, çingene.

Budapeşte’deki insanlar, Macaristan’daki çingene nüfusunun ülkeye hiçbir katkı yapmadığını ve sadece tükettiğini düşünüyorlar, bu yüzden de konu çingeneler olduğunda net şekilde olumsuz ve genelde tavizsiz bir yaklaşım var. Görüldüğü üzere EKTOMORF da bundan payını alıyor. Mezőkovácsháza’dan çıkan grubun kurucusu ve esas adamı Zoltán Farkas çingene olduğundan, ona ve grubuna karşı olumsuz bir bakış açısı olduğu açıkça görülüyor.

Macar underground sahnesinde takdir gören diğer grupların CHRISTIAN EPIDEMIC ve THY CATAFALQUE olduğunu söylüyorlar. Bunlar haricinde death metal grubu TYRANT GOATGALDRAKONA ve thrash metal grubu MÖRBID CARNAGE da dinlememizi önerdikleri gruplardan.

Bu sohbetin ardından önce RELICS OF HUMANITY’nin, ardından da DEAD CONGREGATION’ın dehşet performansları başladı. Seyircinin yoğun katılım gösterdiği, son derece gaz performanslardı. Konserin ardından tanıştığımız kişilerle vedalaştık ve mekândan ayrıldık.

Macaristan izlenimlerimiz böyle. Ülkenin Yunanistan, yahut Çekya gibi kemikleşmiş bir metal sahnesi veya dinleyici kitlesi yok ve konuştuğumuz kişilerce de vurgulandığı üzere, bunun başlıca sebeplerinden biri dil konusu. İngilizce müzik yapıp dışa açılmak ile Macarca müzik yapıp ülke içinde adını duyurmak arasında kalan gruplar, Macaristan’ın sağlam bir metal kültürü olmaması nedeniyle müzikal anlamda da çok sıra dışı işler ortaya koyamadıklarından olacak, ortalama ve altı bir bilinirlikle yollarına devam ediyorlar. Buna rağmen ülkenin pek çok yerinde yaklaşan konserlere dair afişler, koca koca posterler olmaya devam ediyor, ülkemizde görmek için can attığımı pek çok grup bu topraklara sık sık uğruyor.

Macaristan’dan aktaracaklarımız bu şekilde. Bir sonraki ülke dosyamızda görüşmek üzere.

etiketler:
  Yorum alanı

“MACARİSTAN METAL DOSYASI” yazısına 12 yorum var

  1. hickdead says:

    yine müthiş bir yazı olmuş. nevermore’a dair umut verici şeyler duymaksa apayrı güzel.

  2. Rauf says:

    @mrdSRP, Bakını bilmirem amma Lenkeranda metal piyasası pis deyil 😂

  3. zikisken says:

    Mağazada çalışan elemanın isminin Gábor Szabó olması… Nays!

  4. Hilal says:

    Ülkelere özgü metal dosyalarına bayılıyorum emeğinize sağlık. Macaristan metal dosyasını görür görmez aklıma ilk gelen kişi de Attila chisar oldu :) sırada neresi var merak ediyorum

  5. elinize ayağınıza sağlık

  6. Ouz says:

    Okuyup yorum yapmayı unutmuşum iyi mi… Ektomorf nasıl tanındıysa artık, buralarda zaman zaman anlattığım arşiv takası zamanlarında benim bile elime geçen albümleri vardı heriflerin. Büyük olay gerçekten.

    Ellerinize sağlık, daha nice ülke dosyalarına.

  7. Küçük Zenci says:

    Bana hep oldum olası sempatik gelen ülkelerden biridir.

    Bu dil konusunda bir teorim var. Bildiğiniz gibi Macarca bizim Türkçe’nin de içinde bulunduğu Ural-Altay dil ailesindendir. Biz Altay kolunda, Macarlar ise Ural kolundandır. Sonuçta aynı dil ailesindendir. İngilizce bilen insan sayısının Türkiye’de de fazla olmamasından yola çıkarak, bu Ural-Altay dil ailesinin İngilizce’ye fonetik, aksan, dil yapısı, gramer gibi özelliklerinden dolayı baya ters bir yapısı olabilir. Tabi gene konuşan konuşuyor orası ayrı da bilindiği gibi İngilizce bilme oranının Avrupa’da en az olduğu ülkelerden biriyiz. Bakıyorum bizle aynı dil ailesinden olan Macarlar’da da durum çok farklı değilmiş. Benim teorim bu yönde. Halbuki Hint-Avrupa dil ailesine mensup ülkelerin vatandaşları özellikle Germen milletleri çatır çutur İngilizce konuşuyor.

    Bu arada Macar metali dedin mi Attila Csihar ve Tormentor abi.

    Emre

    @Küçük Zenci, Bu Ural-Altay dil teorisi uzun zaman once ortaya atilmis ve 1960lardan beri de pek kabul edilmeyen bir teori. Sanirim bizim mufredat hazirlayanlar kendilerini pek guncellemediginden hala ayni yanlisi ogretip duruyorlar.

    https://en.wikipedia.org/wiki/Ural%E2%80%93Altaic_languages

    Küçük Zenci

    @Emre, Hocam sen Güneş Dil Teorisiyle karıştırdın sanırım. Güneş Dil Teorisi Atatürk zamanında ortaya atılmış bir teoridir. Atatürk’ü tabii ki çok severim ama objektif bakınca çok da bilimsel bir gerçekliği yok açıkçası. Zaten benim dediğimin Güneş Dil Teorisiyle bir alakası da yok.

    Benim dediğime gelecek olursak. Dil bilimci değilim ama dillerin sınıflandırılması tıpkı biyolojide türlerin sınıflandırılması gibi baya baya bilimsel bir sınıflandırma. Ural-Altay dil teorisi diye bir şey yok, dillerin sınıflandırılması var.

    Nasıl ki Türkçe, Kazakça, Moğolca Ural-Altay dil ailesindense; Almanca, Norveçce, İngilizce Germen dil ailesinden; İspanyolca, İtalyanca, Portekizce latin dillerinden; Arapça, İbranice Sami dillerindendir. Bu sınıflandırma öyle 3-5 kişinin uydurduğu bir şey değildir. Gramer, dil yapısı, köken gibi unsurlar baz alınmıştır. (Dil bilimci olmadığım için teferruatını bilmiyorum. Dilci arkadaşlar varsa konuya yardımcı olabilir) Azerice’nin, Fransızca’dan ziyade Türkçe’ye daha çok benzemesi çok da tesadüf olmasa gerek.

    https://i.hizliresim.com/BAq6Vv.gif

    Not: Bu yorum her türlü ideolojiden sıyrılarak objektif ve bilimsel bir temelde yazılmıştır.

    deadhouse

    @Emre, İnsanlara yanlış bilgi verme. Uzmanı olmadığın bir konuda insanları yanlış yönlendiriyorsun.

  8. ismail vilehand says:

    adamların Ektomorf’a etnik kökeni yüzünden “onlar çingene. bizi temsil etmiyorlar.” muhabbeti yapması son zamanlarda denk geldiğim en saçma ve tiksinç şey olabilir.

    ulan hıyarağası; biz Tarkan’a bu adam laz, İbrahim Tatlıses’e bu adam kürt diyip, “bu adamlar bizi temsil etmiyor.” diyor muyuz? sen kıçını da yırtsan, Macaristan ve metal müzik denince akla gelen ilk grup Ektomorf’tur.

    Ahmet’le Güzide efendi insanlar olduklarından bişi dememişler ama ben olsam; “sen kendi soy ağacını bir araştır, ninelerin muhtemelen onlarca Türk MOKARI yediğinden, senin yüzde kaç Macar olduğun belli değildir.” derdim.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.