# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
LEPROUS – Malina
| 29.08.2017

Batum’da ahududu satan yaşlı Gürcü teyzeden, içimizde fırtınalar koparan notalara.

Doğuşundan itibaren takip ettiğiniz bir grubun birkaç albüm içinde inanılmaz işler yapan bir oluşuma dönüşmesine tanık olmak cidden büyük keyif.

“Hmm, iyiymiş” diye başlayan bu yolculuk, “Vaaay helal” ile devam ediyor, “Oha nooluyo”ya, ardından “Yok böyle bir şey”e, son olarak da “Köpeğinizim ulan”a dönüşerek yolunu buluyor. Pasifagresif’in açıldığı sene çıkan ” Tall Poppy Syndrome” ile tanıştığım LEPROUS, “Bilateral” ile “bu adamlar farklı” dedirtmiş, “Coal” ile aklımı almış, “The Congregation” adlı modern klasikle de hayatta en sevdiğim gruplar arasına adını yazdırmıştı. Grubun çok karakteristik ancak bir o kadar da özgür gözüken müzikal karakteri, Einar Solberg ve dostlarının aşırı özgün fikirleri ve pek çok açıdan metal dünyasında eşsiz olmaları, onları kesinlikle ama kesinlikle son yılların en değerli gruplarından biri hâline getiriyor.

Dediğim gibi, “The Congregation”ın modern bir klasik olduğunu düşünüyorum. Sadece ben değil, ülkemiz de dâhil pek çok insan da böyle düşünüyor olmalı ki, çıktığı yıl sitemizdeki oylamada yılın albümü seçilmişti. LEPROUS başından beri yüksek kaliteyle geldiğinden, “The Congregation” sonrasında çıkacak albümü onunla kıyaslayıp az ya da çok hayal kırıklığına uğramak gibi bir durum da söz konusu değildi; kesin olan şey albümün çok iyi olacağıydı.

LEPROUS, şu istese de kötü albüm yapamayacak gruplardan biri. Çok fazla özel hareketi, silahı, gücü, özelliği, farklılığı, eşsizliği var. Aynı başlık altında anıldığı sayısız grubun yanında, Kuzey’in gizemli soğuğundan gelen bir uzaylı gibi ayrı bir yerde duruyor. Gitar, davul, bas, klavye ve vokal kullanıyorlar, ama bir şekilde kimselere benzemeyen bir şeyler yaratıyorlar. “Böyle rif mi olur?”, “Bu ne biçim partisyon” gibi şeyler düşündürür gibi yapıp, 1 dakika sonra sizi kendinizden alıp götürüyorlar.

“Malina” sound açısından “The Congregation”dan farklı ve “The Congregation”la benzer yanlar barındıran, zaman zaman “Coal”a da göz kapak olaylara giren bir albüm. Elbette ki son derece sofistike, LEPROUS’ın farkındalıklar ve yaşanmışlıklarla dolu kasvetini, karanlığını taşıyan, Einar’ın sesinin her detayıyla suratımıza “keşke”ler, “elimden bir şey gelmedi”ler, “neden böyle oldu ki”ler vuran, görkemli bir albüm.

Kapaktaki görsele bakınca Grönland güneş tanrısı Malina’dan ilham aldığını düşünebileceğimiz albüm, Einar’ın bir röportajında dediği üzere, daha derin anlamlar taşıyor. Kardeşinin Gürcistan’daki düğünü öncesinde Batum’da dolaşırken (eniştesi Ihsahn falan hep birlikte gitmişlerdi, fotoğrafları var), sepetindeki ahududuları satmaya çalışan çok çok yaşlı bir teyzecik görüyor. Elindeki sepetle ağır adımlarla dolanan bu yaşlı, kambur teyze, pek çok Slav dilinde ahududu anlamına gelen “Malina! Malina!” diye bağırıyor (Gürcüce Slav dili değil ama Gürcistan’daki yaşlıların tümü -Rusları sevmeseler ve konuşmak istemeseler de- Rusça biliyor, herhalde ondan). Einar bu teyzeciğin bu aciz hâlinden çok etkileniyor ve albüme insanın hayatta kalma çabasını sembolize eden “Malina”, yani ahududu adını veriyor. Bu teyzeyi elinde sepetiyle albüm kapağında da görüyoruz.

Albüme adını veren şarkının sözlerini de, iki kuruş para kazanıp yaşamını sürdürmek için uğraşıp didinen bu yaşlı teyzenin gözlerinden hayata bakarak yazmış.

Müzikal anlamda, albümün önceki işlerle benzerliklerini görmek elbette mümkün. Third Law’un başındaki aksak davul saldırısına benzer işler (Captive, Coma), Slave benzeri öldürmeyip süründüren olaylar (Leashes, The Weight of Disaster), Within My Face’teki kimi fikirlere benzeri tatlılıklar (Stuck), niceleri… Bunun yanı sıra, albümün daha ilk saniyesinden görülen bir caz etkisi de yer yer karşımıza çıkıyor. Bu durum, “caz etkileri kullanalım, çok sofistike olalım” türü gösteriş amaçlı bir şey değil; zaten Einar böyle yüzeysel bir şeye bulaşmazdı. Bu caz etkisi, kendini LEPROUS’ın hoyratlaşmayan, sakin ve duru kısımlarının daha bir karanlıklaşması, kederlenmesi tarafında gösteriyor. Baştan sona şehirli bir müzik yapan LEPROUS’ın, az önce sözünü ettiğim dramatik teyze unsurunun daha geniş çerçevede düşünülmesi ve “hayata tutunma mücadelesi” düzeyine çıkan bir konsepte dönüştürülmesi, bu açıdan son derece isabetli bir karar olmuş. Grubun mekanik, yer yer robotik ritimleri ve buğulu caz kullanımları dinleyiciyi gece vakti hafif yağmur çiseleyen bir şehirde (Bonneville) dolaştırırken, bir yerden sonra olayı kişinin kendi içine çeviriyor ve şehrin boş ve ümitsiz sokaklarından çıkıp kendimizle baş başa kalmamızı sağlıyor.

Bu noktada Leashes, albümün orta yerinde bir mihenk taşı görevi görüyor. İlk beş şarkıda şehrin içinde gökyüzüne haykırıp, gerçekleşmemişliklere teslim olup (From the Flame), karanlıkta hareket eden ışıklı dağları andıran (Stuck) kamyon farlarının içinde amaçsızca dolaşıp (Illuminate) ne olduğumuzu, nerede durduğumuzu, nasıl ayakta kalacağımızı (Captive) sorgularken, Leashes’la birlikte şehrin tasmasından sıyrılıyor ve içimizdeki tasmalarla boğuşmaya başlıyoruz.

Leashes’tan sonraki şarkılar da bizi ölüme götüren The Last Milestone’a dek birer birer hançerler saplayarak, yer yer bize ihanet ederek, bizi yüz üstü bırakarak, bizi terk ederek devam ediyorlar. Ta ki hayattan ve kendimizden ümidimizi kesene dek…

“Malina” içinde hiç sert vokal barındırmayan, öfkesini içine atan, yeri geldiğinde giren yaylılarla derinleşme amacı güden bir çalışma. Bu açıdan bakınca LEPROUS’ın dinamiklerinden biri ortadan kaybolmuş gibi görülebilir, ancak grup sahip olduğu kudreti Einar’ın asil ses telleriyle öyle bir yansıtıyor ki, önümüze resimler, tablolar, fotoğraflar, film sahneleri gelip gelip gidiyor. LEPROUS bir kez daha, notaları görselleştirmeyi, notalara tat, koku ve his katmayı başarıyor.

Konu LEPROUS olunca, en azından şu noktada bir son kelamda bulunmayı, albümü sattıracak bir şeyler söylemeyi, yahut grubun önceki işleriyle kıyaslamayı gerekli ve anlamlı görmüyorum. LEPROUS olağanüstü güzellikte bir müzik yapan eşi benzeri olmayan bir grup ve ben de tüm bu sürece bire bire tanık olabildiğim için çok mutluyum. Bir müziksever olarak, LEPROUS’a sahip olduğum için çok ama çok mutluyum.

9/10
Albümün okur notu: 12345678910 (7.46/10, Toplam oy: 126)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2017
Şirket
InsideOut Music
Kadro
Einar Solberg: Vokal, klavye
Tor Oddmund Suhrke: Gitar
Robin Ognedal: Gitar
Baard Kolstad: Davul
Simen Daniel Børven: Bas
Şarkılar
1. Bonneville
2. Stuck
3. From the Flame
4. Captive
5. Illuminate
6. Leashes
7. Mirage
8. Malina
9. Coma
10. The Weight of Disaster
11. The Last Milestone
  Yorum alanı

“LEPROUS – Malina” yazısına 18 yorum var

  1. spacedementia says:

    Leprous gibi harika bir grup nasıl böyle sıkıcı bir albüm yapmayı başarabildi hala anlayamıyorum. Hani nerede o Bilateral’deki avant-garde elementler hani nerede o Coal’daki dinamikler ? The Congregation gibi bir başyapıttan sonra bu denli bir beklentiye girmem hata oldu. Tam anlamıyla Opeth-Heritage şoku yaşattı bana bu albüm maalesef. 5/10

    spacedementia

    @spacedementia, Acquired Taste gibi dümdüz bir şarkı bile bu albümdeki şarkılardan daha heyecan verici…

    emre

    @spacedementia, benim için Coal gibi eşsiz albümden sonra The Congregation duraklama albümü oldu.Ama bu albüm hayal kırıklığından öte ucube bir pop albüm.yazık yazık.

  2. Sıkıcı olduğuna katılmıyorum.
    Grubu canlı izledim yeni ve hakkını veriyolar her turlu.

  3. barış says:

    Yayınlanan ilk şarkıyı çok sevmiştim. From The flame hem klibiyle hem şarkının kendisiyle kalbimde taht kurdu. Devamında Stuck fazla popvari ve illuminate ise fazla progresif gelmişti. Siz “Ne diyor bu manyak” demeden önce söyleyeyim yaptığım progresiflik karşılaştırması önceki iki şarkı içindi. Açık konuşayım albümü ilk baştan sona dinlememde bayıldım diyebileceğim bir noktaya maalesef rastlayamadım. Ama bahsi geçen grup Leprous olduğu için en az 2-3 kez daha dinleyip hak ettikleri ilgiyi gruba göstermeyi istiyorum.
    Ayrıca bugüne kadar Pa’da bolca kritik okudum belki 200-300 olmuştur. İlk iki üç paragraf sonunda ahmet’in bu albüme 9 vereceğinden emin oldum. Benim yeteneğim de bu.

  4. den4x says:

    benden de bir 9/10 gidiyor yakışıklı abimlere. çok güzel albüm, öncekinden daha güzel. single olarak pek dinlemediğim from the flame bağımlılık yaptı. yalnız o ince sesle kafanda sabah akşam youll find me when im gone where i made my surrender diye dönünce biraz kötü oluyor.
    genel sound da kapakla uyumlu bir şekilde biraz cyberpunk hissiyatı oluşturdu nedense, hoşuma gitti. teyzeye ise hiç dikkat etmemiştim güzel hikayeymiş.

  5. markusulf says:

    Coal ile tanışıp aşık olduğum, herkesin bayılmasına karşın benim bir türlü sevemediğim The Congregation’ dan(albüm kapağını bile beğenmemiştim) sonra beklentim sıfırdı açıkcası, ama bu albüm hakikaten olmuş. Sırada dinlenmeyi bekleyen bir ton albüm var ama elim sürekli leprous’ a gidiyor. Bir 10/9 da benden

  6. Ufuk Sönmez says:

    sizler gibi kemikten leprous’sever değil de the congregation albümüyle birlikte ittire ittire grubu seven bir dinleyiciyim. bu albümü de son 2-3 gündür baştan sona dinliyorum, en az 5 tur olmuştur heralde. söyleyebileceğim ben albümü sevdim açıkçası, sound’da yumuşama olmuş doğru ama akılda kalıcı yerler kendini hemen belli ediyor ve çalan müzik kendini dinlettiriyor. albümdeki temponun çok düştüğü ağlak yerler ilgimi çekmedi bir tek.

    stuck, from the flame ve leashes’in haricinde benim favorilerim mirage ve özellikle de the weight of disaster oldu. sonuç olarak lepros gibi özgün bir gruba sahip olduğumuz epey şanslıyız. puanım 8/10.

  7. hen says:

    “LEPROUS, şu istese de kötü albüm yapamayacak gruplardan biri..”,

    1992′de Megadeth için de böyle dediler mi acaba?

    https://i.imgflip.com/10ekyl.jpg?a417720

  8. 34 yaşındayım says:

    muazzam 10/10

  9. gXnn says:

    başyapıt… kusursuz! 10/10

  10. Melkor says:

    Ben nedense bonneville’de takılı kaldım. diğer şarkılarla pek ilgilenemedim haha

  11. Rashid says:

    Muazzam bir album olmuş. İlk şarkıdan son şarkıya kadar insanı içine işliyor adeta. Evet müzikal anlamda yumuşamış olabilirler ama içinde yine aynı hissler, avant-gard yapı ve daha sayamadığım bilimum öğeler yeteri kadar var. Bu arada tam Malina şarkısını dinlerken albüm isminin nereden geldiği kısmını okuyunca şarkının değeri gözümde biraz daha arttı ve bir burukluk yaşadım. Çünkü burada da aynı o teyze gibi yaşamlarını zorlukla sürdüren binlerce insan var ve her gün onlarla karşılıyor olmamla beraber farklı hislere kapıldım. Azerbaycanda da rusça yaygın konuşulan bir dil ama hikayeyi okumasaydım hiçbir zaman o kelimenin bildiğimiz Malina olacağını tahmin bile edemezdim.

  12. Boyum 190 says:

    Çok sert sevenler için hayal kırıklığı olmuş olabilir ama gayet taş gibi bir albüm.O değil de ben ”metal dinliyorum çok sertim en serti benim metallica pop yapıyor abi zaten hail satan”kitlesinin bittiğini sanıyordum elemanlar hala duruyormuş

  13. Aaron says:

    Albümü çıktığından beri belki sadece iki kere dinledim çünkü ilk dinleyişimde büyük hayal kırıklığı idi benim için. Bugün bir şans daha verdim ve albümü dinledim; hayal kırıklığım bir kat daha arttı. Tüm şarkılar loop gitar/klavye manyağı olmuş. Fakat bas gitar baya iyi iş çıkarmış. Yazık oldu dağ gibi Leprous’a.

  14. Melkor says:

    Leprous’a niye yazık oluyormuş ya? Her halleri çiçek gibi.

  15. Rust in Peace. says:

    Bu albümün en azından 7.5′tan aşağı puan alması saçmalık. Sırf biraz daha yumuşadığı içinse diyecek söz yok.
    Gayet kaliteli bir albüm. Favorilerim Malina, Mirage ve tabiki de From The Flame.
    From The Flame ve Mirage çok catchy şarkılar. Olur olmadık her yerde insanın ağzına takılıyorlar.
    Einar Solberg bir dahi cidden.
    Normalde 8 verirdim ama düşük notlara tepki olarak 9 verdim. Keşke 10 verseydim çünkü 6.99′da kaldı.

  16. captive ve the valley’i birbirine aşırı benzetiyorum nedense.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.