# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
ULVER – Shadows of the Sun
| 08.08.2015

Müzik gibi.

Ertuğrul Bircan Çopur

Müzikal olarak birbirlerinden hep çok farklı yerlere gitseler de, her bir ULVER albümü yadsınamaz bir şekilde her zaman bir ULVER albümüdür, ona şüphe yok. Gücünü yüksek miktarda tahmin edilemezlikten alan bir müzikal geçmişe sahip olan bir grup için bu gerçekten muazzam bir başarıdır düşünürseniz. Yeni bir ULVER albümü duyurulduğunda geniş anlamda nasıl bir ruha sahip olacağını grubu takip eden birisiyseniz tahmin etmeniz hiç de güç değildir; ve fakat albümü dinledikten sonra bu beklenti sınırları içinde grubun sizi halen nasıl bu kadar şaşırtabildiğine şaşırabilirsiniz.

Karşımızdaki albüm de tam bu tarif ettiğim şeyleri hissettiriyor diyebiliriz. Zira daha önce kendilerine karşı beslediğim sınırsız sevgi ve saygıyı çeşitli mecralarda defalarca dile getirdiğim Norveçli bu insanlar topluluğunun Silence EP’leri (“Silence Teaches You How to Sing” ve “Silencing the Singing”) ile başlayan ve müzikte minimalizm ile yapılan deneylerle geçen yılları, katman katman örülmüş “Blood Inside” ile bir sona gelmiş gözüküyordu aslında. Peşinden gelen “Shadows of the Sun” bu döneme kısmi bir dönüş içerip bir nebze sürpriz elementi içerirken, bir yandan da aslında müzikten fazlası olmayı hedefliyor. Ve bir önceki kıpır kıpır “Blood Inside” ya da kimi zaman techno’ya dahi kaçan “Themes from William Blake’s The Marriage of Heaven and Hell” ne kadar ULVER ise, “Shadows of the Sun” da bir o kadar öyle.

ULVER’in bir hissiyatı alıp, müzik gibi bir tınıyla dinleyicilerine yaşatmaya çalışması denilebilir “Shadows of the Sun” için. Çıkarttıkları soundtrack albümleri belki bir parça kenarda tutacak olursak da, grubun kariyerinde ilk defa ortaya gerçekten hüzünlü bir iş koyma çabasını gözden kaçırmak mümkün değil. Parçaların tam ihtiyaç duyduğu anlarda boşlukları dolduran yaylıların ve yanılmıyorsam müziklerine ilk kez kattıkları, Eos ile Funebre parçalarının hüznünü birkaç kat daha yukarıya çeken theremin’in de katkısıyla, bu çabanın nafile olduğunu söylemek gerçekten zor.

Albümdeki her bir şarkı her zaman tam bir şarkı havasını vermiyor. Anlatılmak istenenin çalınan notalar değil, onların temsil ettiği daha abstrakt bir konsept olduğunun belki de en büyük göstergelerinden bir tanesi bu. Hafif bir piyano melodisi ve Garm’ın her defasında dinleyicinin içini titreten vokallerinin bir kırıntısıyla başlayan bir parça, bir anda dakikalarca sürecek drone sekanslarıyla bitecek denli değişebiliyor. Dolayısıyla böylesine bir albümde Like Music (Müzik gibi) isimli bir parça olmasının bir tesadüf olduğuna pek fazla ihtimal vermiyorum.

Neredeyse albümün tamamında pes tonlarda kullanılan, enstrümanların ve elektronik öğelerin üzerinde, müziğin derinliğini arttırmaktan ziyade aynı katmanın bir parçası görevini gören vokaller ise hemen her ULVER albümünde olduğu gibi tüm dinletinin en kuvvetli yönlerinden bir tanesi. Bu tarz müziklerle haşır neşir olup da Garm’ın Let the Children Go’nun son 30 saniyesideki “after the sunset” deyişinde, ya da son şarkıda şarkıya ismini de veren dizeyi söyleyişinde yüreği şöyle bir titremeyen dinleyici zannetmiyorum ki var olsun.

Temelde “Shadows of the Sun” her an dinlenilmek için yapılmış bir albüm değil; fakat o kategoriye sığmayan kimi albümler gibi doğru zamanda dinlenildiğinde insanı alıp yolculuğa çıkartan bir albüm de değil. “Shadows of the Sun” bir sakinlik, durgunluk; adeta bir manzara albümü. Hayatın yoğun koşturmacası altında insanın 40 dakikasını ayırıp, kendi kendine dahi muazzam bir dinginliği olan kapağa bir doğa manzarası muamelesi yapıp gözlerini dikerek, her şeyden biraz uzaklaşacağı bir albüm bu. Az ve öz kullanılmış şarkı sözlerindeki kısmi anlam arama çabası ve yanındaki ufak boş vermişlik öylesine güzel alıyor ki insanın kafasını günlük dertlerinden, albümün değeri kendini ufak ufak enjekte ediyor kendini bir süre sonra dinleyicinin kanına.

Ve bana türü minimalizm, elektronika ve modern klasik müzik arasında dans eden bir albüm hakkında bu kadar konuşup da, içinde aslında bir BLACK SABBATH cover’ı olduğundan bahsetmemeyi başartabilecek yegane grup da ULVER’dir sanırım, zira ellerinin değdiği her şey artık ULVER’dir, ve başka referanslara, karşılaştırmalara ihtiyaç bırakmaz.

9,9/10
Albümün okur notu: 12345678910 (9.16/10, Toplam oy: 55)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2007
Şirket
Jester Records
Kadro
Kristoffer Rygg: Vokal
Tore Ylwizaker: Klavye
Jørn H. Sværen: Diğer
Şarkılar
1. Eos
2. All the Love
3. Like Music
4. Vigil
5. Shadows of the Sun
6. Let the Children Go
7. Solitude
8. Funebre
9. What Happened?
  Yorum alanı

“ULVER – Shadows of the Sun” yazısına 20 yorum var

  1. İlker says:

    Hayatta en sevdiğim albümlerden biri. Ancak Ulver’in en sevdiğim albümü diyemiyorum, işte Ulver bu yüzden Ulver. Yarın öbür gün Blood Inside veya Perdition City kritiği gelirse onların da altına aynı şeyleri yazacağım muhtemelen.

    Deminden beri bir sürü şey yazıp sildim, kritikte hepsine değinilmiş çünkü, harika kritik ve bu albümü siteye kazandırdığı için de yazara çok teşekkür ediyorum. 10.

    Ulver çok başka, bambaşka.

    Ertuğrul Bircan Çopur

    @İlker, Ben tesekkur ederim guzel sozler icin. Onulamaz ULVER sevgimi paylasanlar oldugunu gordukce ayri bir seviniyorum.

  2. Ugur says:

    Şuraya dünden beri ne yazsam diye düşünüyorum da 2007′de ilk kez dinlediğimden bu yana hissettiklerimi yazacak birşey bulamıyorum.Yani buluyorum da öyle şeyler ki üşeniyorum yazmaya.

    Ulver’in yaptığı herşeye taparım.Fakat dostlarım Shadows of the Sun bambaşka birşey.Hüzünlü, sanatsal vs. ne hissediyorsanız o aslında.’Müzik gibi’.

    “Ulver çok başka, bambaşka.”

  3. northern says:

    bu albümü 2000′lerin en iyi 10 albümü listeme almayı çok istedim ama işte olmadı, çok niş kaldı bu albüm.

    zihnin çok ötelerine geçip güzellikten ölen ermiş bir albüm aslında.

  4. \m/ says:

    Norveç’ten çıkmış en iyi grup ve albüm. Ama yine de en iyi ulver albümü değil

  5. şeyh hulud says:

    Ambient yolculuğum bu aralar beni Ulver’e getirdi. Bu albüm adamı canlı canlı yer. Lyckantropen Themes de felaket bir şey.

    Yiğit

    @şeyh hulud, goat albüm cidden.

    deadhouse

    @şeyh hulud, Bu albüme bir de Phaedra’ya saplantılıyım ben de.

    https://www.youtube.com/watch?v=XT6zVDwmzUg&ab_channel=TangerineTux

    şeyh hulud

    @deadhouse, uzun süredir dinlemedim ama o da güzel albümdür.

    deadhouse

    @şeyh hulud, Ölmüş :(

    Ahmet Saraçoğlu

    @deadhouse, @şeyh hulud, oha tesadüfe bak, adamın adı burada anıldıktan 1 gün sonra ölmüş.

    şeyh hulud

    @deadhouse, Berlin school’un 2 ustası da gitti.

  6. deadhouse says:

    Bazen derinlikten vazgeçip daha yüzeysel sularda yüzmenin zamanla ilgisi olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar Ulver’ın her haline bayılsam da bu albümle son çıkan popvari albümlerini kıyaslıyorum. Bence Ulver, Shadows of the Sun gibi ciddi ve derin albümler çıkarmaktan vazgeçti. Çünkü günümüz dünyası öyle bir dünya değil. Bu bir tercih elbette. Uyum sağlamak ya da sağlamamak. Yoksa hala ciddiyette ve derinlikte diretenler var.

  7. bonominus says:

    Bu albüm bana her seferinde evrenin başladığı ve bittiği yeri bulmuşum gibi hissettiriyor. Nasıl yaptılar aklım ermiyor.

  8. deadhouse says:

    Bu Eos bana kafayı yedirtecek. Sondaki Sanskritçe mi Hintçe mi duamsı şeyi şarkının sonuna eklemek nasıl bir vizyonun, müzikal zekanın, dehanın ürünüdür, anlamıyorum, anlayamam. Baştan sona benzersiz bir deneyim bu şarkı. Dünyaya ait değil, Garm da insan değil.

    şeyh hulud

    @deadhouse, Shiva için söylenen bir mantraymış o. Alttaki Aryanblood isimli sitede birisi İngilizce çevirini yazmış.

    https://www.aryanblood.org/forum/26-1861-1

    deadhouse

    @şeyh hulud, Paylaşım için sağ ol. Enigma’nın da The Child in Us parçasında buna benzer Sanskritçe bir bölüm var. O da harika. Dua gibi bir şey o da. Büyülü bir dil.

    Yiğit

    @deadhouse, bir gün arkadaşın evinde bol bol votka ve cigara içmişiz. En son herkes kendi köşesinde bayıldı. Ben de yarım edible gömüp kulaklığı takıp anc’yi de etkinleştirip bu albümü açtım. Zaten albümü açmadan önce dünyayı terk edeli çok olmuştu sonrasında birçok gezegene seyahat ettim, hayatın anlamını çözdüm Tony Soprano’nun gün doğumunu izlerken çözdüğü gibi. Çok değişik kafada bir albüm.

    deadhouse

    @Yiğit, Tam da böyle zamanlarda dinlenecek albüm aslında.

    Ugur

    @deadhouse, Shadows of the Sun’ın 40dk boyunca herhangi bir notası bu dünyadan değil.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.