# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
AT THE GATES – Terminal Spirit Disease
| 16.04.2014

Fırlatmaya geri sayım.

22 dakika 16 saniyelik yeni materyal yazıp, arkasına da önceden yazdığın 3 şarkının canlı versiyonlarını koyarak yeni albüm diye sunmak?

Peaceville? Biraz aceleci gördüm seni…

“With Fear I Kiss the Burning Darkness”tan yalnızca 14 ay sonra çıktı “Terminal Spirit Disease”. Albümün daha ilk saniyesinden, “With Fear I Kiss the Burning Darkness”taki çiğ havanın yerini daha oturaklı bir yapının aldığını görmek (tercihe göre duymak) mümkün. Bu yüzden “Terminal Spirit Disease”i “Slaughter of the Soul”a bir hazırlık mahiyetinde değerlendirebiliriz.

1992, 1993, 1994 ve 1995’te birer albüm çıkardı AT THE GATES. Kafalarındaki melodik karanlığı müziğe yansıtma amacıyla başladılar, bunu geliştirdiler, bunu çok daha güçlü bir hale getirdiler, en sonunda da 20 yıldır geçilemeyen ve hiçbir zaman geçilemeyecek o başyapıtı sunup, hedefimize ulaştık düşüncesi eşliğinde nokta koydular. AT THE GATES’in dağılma kararı, Anders Björler’in “daha iyisini yazamam, burada bırakalım” kararı, ciddi anlamda inanılmaz bir karar. Sanatçı olmak belki de böyle bir şey. Muazzam bir ürün ortaya koyup, belki de tüm kariyerini bunun üzerine inşa edebilecekken, yarattığın şeyin değeri karşısında bir karar vermek ve bu değeri ebedi kılmak adına devam etmemek… Harbiden göt ister. Sağlam göt ister.

“Terminal Spirit Disease”, bu 4 yıllık yolculuğun 3. adımı. İçinde, önceki iki albümdeki müziği devam ettiren ögelerin yanı sıra, sonradan gelecek hayvanın da işaretlerini veren pek çok unsur var.

Prodüksiyon namına grubun dev adımlar attığı daha ilk andan belli oluyor. O sıralarda adlarını duyurmaya başlayan GRAVE, ENTOMBED ve CARNAGE gibi önmli grupların da kayıtlarını yaptığı Sunlight Studios’da kaydedilen ve sonraki iki albümle kıyaslandığında baya zayıf bir prodüksiyonu olan “With Fear I Kiss the Burning Darkness”ın ardından, grup zaman içinde metal tarihine geçecek pek çok albümün kaydedileceği Studio Fredman’a geçmiş ve “Terminal Spirit Disease”i kaydetmişti. “Terminal Spirit Disease”, önceki albümlerdeki tarama melodiler ve sürekli değişen şarkı trafiklerinin aksine, daha oturaklı, daha kendini bilen, daha akılda kalıcı ve rif tabanlı bir yol izliyordu. Karanlık melodiler yine kulakları deliyordu, ancak grup önceden bu kadar kullanmadığı diğer bir yönünü de keşfetmişti adeta. Önceki albümdeki çoğu rif, önlerindeki melodiler için bir altyapı niteliğindeyken, “Terminal Spirit Disease”, melodiler komple çıksa bile dinlenebilecek rifler ile, zaten kendileri melodik olan riflerden oluşuyordu. Grubun melodi anlayışı bu şekilde evrilmiş ve daha organik, daha bütünlüklü bir hal almıştı.

Şarkılara bakıldığında, grubun önceki albümlerinde de kullandığı yaylılara bu albümde de yer verdiğini görüyoruz. Amerika’daki çirkin death metale kontrast olacak şekilde, İsveç’teki death metalin AT THE GATES, IN FLAMES, DARK TRANQUILLITY ve dönemdaşları ile daha sanatsal bir yöne kayması, yaylılarla, piyanolarla, kadın vokallerle zenginleşmesi, işte bu dönemlerde 19-20 yaşlarında olan bu gençlerin vizyonları, DNA’larına kodlanmış sanat anlayışları neticesinde oldu.

22 yaşında “Slaughter of Soul”u yazmak

Evet.

Albümdeki müzik dışında bahsedilmesi gereken bir konu daha var ki, onu es geçmemem gerekiyor.

Tompa.

Tomas Lindberg’in sesi, bana kalırsa saf, gerçek ve death metalin gerçek anlamda bir uzantısı olan melodik death metalin tanımıdır. Bu böyledir. Lindberg’in o çatlak haykırışlarında muazzam bir acı, eşsiz bir ızdırap gizlidir. Korkutucu, görkemli değildir. Ancak “my tired eyes have seen enough” diye yırtındığında bu dediğinin gerçek olduğuna inanır, ona eşlik edip böğrünüzü parçalayasınız gelir. Tompa, bir sonraki albümde kusursuzlaşacak vokalini, “Terminal Spirit Disease”de de mükemmel şekilde kullanıyor.

“Can you feel the pain I feel?
This wound I’ve got will never heal”

Hissediyoruz civanım, en derinlerimizde hissediyoruz hem de. Sana bunları yazdıran, bu vokali yaptıracak acıları çektiren kimse söyle, gidip elini öpelim kurban olduğum.

“Terminal Spirit Disease” belki Peaceville’e geçişin ardından bir aceleyle çıkartıldı, 3 şarkı daha yazmak için beklemeyip 3 canlı performans koymak kimin fikriydi, “Terminal Spirit Disease” büyükçe bir EP olarak da yayınlanamaz mıydı, bunlar cevap bekleyen sorular. Net olan bir şey var ki, 4 yıllık ilk dönem kariyerinde yükselen bir grafik gösteren ve son vuruşunu da metal tarihine kazıyarak yapan AT THE GATES’in, bu vuruş öncesindeki sıçrayışıydı “Terminal Spirit Disease”.

Cesur, sınırları zorlamaktan çekinmeyen, karanlık, melodik death metal gibi melodik death metal bir albüm. Kısa mısa ama, pek de fark ettirmeden çok önemli işler yapıyor.

8/10
Albümün okur notu: 12345678910 (8.71/10, Toplam oy: 109)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
1994
Şirket
Peaceville
Kadro
Tomas Lindberg: Vokal
Anders Björler: Ritim gitar
Jonas Björler: Bas
Adrian Erlandsson: Davul
Martin Larsson: Solo gitar
Şarkılar
1. The Swarm
2. Terminal Spirit Disease
3. And the World Returned
4. Forever Blind
5. The Fevered Circle
6. The Beautiful Wound
7. All Life Ends (canlı)
8. The Burning Darkness (canlı)
9. Kingdom Gone (canlı)
  Yorum alanı

“AT THE GATES – Terminal Spirit Disease” yazısına 16 yorum var

  1. Burak says:

    Sorulara cevap vereyim.

    At The Gates Dvdsinde bu kaydı bir mini cd olarak görüp, konserlerde düşük fiyattan satıp ardından albüme girişecekti.

    Plak firması bu durumu kabul etmiyor ve 3 canlı şarkıyı ekleyip full albüm olarak yayınlıyor. Albümün kapağını ise grup renkli olarak görmeden, bir fax kopyasını onaylıyorlar.

    Ahmet Saraçoğlu

    @Burak, sağ ol. DVD’yi çıkar çıkmaz satın alıp izlemiştim ama tabii kaç yıl oldu, unutmuşum bu detayları.

  2. GoreMageddon says:

    Slaughter… ne kadar gazda bu da o kadar, depresif ve duygusal. Bence 9′ luk bir albüm.

  3. Forever Blind, hala en sevdiğim ATG parçası. Ağır hastasıyım.

    Eric E.

    @Batuhan Bekmen, benimde kesinlikle mukemmel bir sarki, bu albumude cok seviyorum, hala ara ara acar dinlerim.

  4. atoutlemonde says:

    Forever Blind(2). Ayrıca Swarm’un girişine ve The Burning Darkness’a da hastayım.

  5. onurtoptas says:

    Valla açıkçası bence de 9 luk albüm.Tek puanı neredeyse ep kısalığında olmasından kırarım.

    Daha önce burada in flames – subterranean ep’sinin kritik yorumuna da yazmıştım; penetrations from the other world, subterranean ve bu albüm biraz daha parça barındırıp normal albüm uzunluğunda olsalardı eğer isveç’ten çıkan efsane albümler kategorisine çoktan girmişlerdi. Çünkü yapı olarak da, akılda kalıcılık ve melodik güzellik olarak da slaughter of the soul’dan aşağıda değil bu albüm.

    Slaughter of the soul’dan daha melankolik. Daha içine kapanık ama sound kritikte de dendiği gibi ilk 3 albümden ziyade 5.albüm slaughter of the soul’a çok yakın. Kardeş parçalar. SotS, aynı yıl bu albümdeki parçaları da barındıran 2 disklik bi albüm olarak çıksaydı sırıtmazdı.(metallica’dan örnek vermezsem göbeğim çatlar: rtl-mop soundu yakınlığı ya da death magnetic albümü beyond magnetic ep’si ilişkisi).

    At the gates’in SotS’dan sonra en dinlenebilr, en harika işi bence. Metal observer’da norveçli bi abi with fear i kiss the burning darkness’ı da çok övmüştü, en az StoS kadar catchy ve melokdik diye. Bence öyle değil. İlk albümlerde ciddi bi kopukluk ve oturmamışlık var. Kayıt kaliteleri de dinlemeyi zorlaştırıyor. Bu yüzden StoS’u ilk dinleyip hastası olduğum zamanlar AtG diskografisini dinleyip hayal kırıklığına uğramıştım. Sıra Terminal spirit disease’e geldiğinde ise SotS’un yayınlanmamış ve en az onlar kadar güzel olan bonus tracklerini bulmuş kadar sevinmiştim.

  6. DrAQA says:

    Şu son üç canlı performans olmasaydı, SoTS’dan daha iyi bir albüm olduğunu iddia edebilirdim. Albümde en sevdiğim şarkı Terminal Spirit Disease.

    Ayrıca bana kalırsa PA’da bu kritiğin olmaması büyük eksiklikti, neyse ki eklendi, çok güzel oldu.

  7. berkay says:

    bu kritik nasil gozumden kacmis ya simdi farkediyorum ayrica ilk iki albumu de yazsaniz cok guzel olur

  8. Rashid says:

    Bu albümle debut EP ve ilk 2 albüm arasında cidden büyük bir fark var. Albümü dinlerken artık o amatör ruhun yerini daha ne yapacağını bilen bir auranın kapladığını daha ilk şarkıdan duymak mümkün.

  9. Avcı says:

    The Beatiful Wound’un breakdown kısmında (üst üste gelen çığlıkların da etkisiyle ) uzaya fırlatılmış gibi hissediyorum.2 Aralık’ta uzun bir aradan sonra çalsalar negzel olur.

  10. enemyofgod says:

    And the World Returned, huzur veriyor insana

  11. Ece says:

    Şu albümdeki The Swarm, tüm ATG külliyatı içerisinde ayrı yerde bende. Komşularımın anlayışlı olmalarına şükrediyorum sayesinde.

  12. Cryosleep says:

    Bence gelmiş geçmiş en iyi melodeath introlarından birine sahip bu albüm. Yaylıların yerini gitarlara bıraktığı fade in muhteşem ötesi.

  13. Ouz says:

    Kasetin A yüzünün “The Fevered Circle” ile bitip B yüzünün “The Beautiful Wound” ile başlaması… Anlayamazsınız.

  14. Cryosleep says:

    Aşığım. Öyle böyle değil.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.