# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
ULCERATE – Vermis
| 26.11.2013

Solucan sizsiniz.

Sivri uçlu mağara sarkıtlarının kanatıcı keskinliği, kaya formunun çatlakları arasındaki kurumuş pıhtıları belli belirsiz de olsa hissettiriyordu. Rahatsız ediciydi; ancak daha ziyade fiziksel bir rahatsızlıktı bu. Dokunmak istemeyeceğiniz, canınızı acıtacağı aşikâr bu girintili yapıyı uzaktan izlemek ve ondan her an sakınmak en mantıklısıydı. Bu kayaları bu hale getiren şey cehennemi bir alevdi belki de; belki de gerçekten de her şey ateşti. Ancak kesin olan bir şey vardı ki, o da bu şekilsiz ve çirkin çıkıntılar ısıdan çok soğuğu yayıyor; tatsız, nahoş bir ürperticilikle tehditkârlıklarını hissettiriyorlardı.

Sonra mağaranın ağzı nemlenmeye başladı. Kayaların girintilerinden buruk, boğucu bir rutubet peydahlanmaya, mağara derin bir uğultuyla kurum, is kusmaya başladı. Başta gözleri yakan ve nefes borularını tıkayan bu gri bulut, yavaşça mağaradan dışarı taşmaya, zaten gri olan gökyüzünü daha da sıkıştırmaya başladı. Mağaranın iç duvarları sanki organik bir forma bürünürmüşçesine akıcılaşıyor, dökülen tozun, taş kırıklarının yanında, yere şapır şapır damlayan kapkara bir balçık da iyice görünür hale geliyordu. Rahatsız ediciydi; ancak daha ziyade zihinsel bir rahatsızlıktı bu. Mağara kendi içine çörekleniyor, organik bir kurum, akışkan bir kaya formunda etrafa yayıldıkça yayılıyordu. Bu çirkin bileşimden tüten nefes kesici, geniz parçalayan dumanın yakıcılığı da eklenince, ortaya her şeyi yok eden bir oluşum çıkıyordu.

Ve şimdi, o taşlaşmış yapının nasıl olup da kendi içinde köpürüp o yapış yapış, arınması imkânsız içeriğe büründüğüne tanık oluyor ve kaya formunun içindeki gözenekli yapının organik bir hal aldığını görüyoruz. Dış kısmı saldığı boğucu duman ve tozdan bir örtüyle kaplanan kayaların içlerinde, kendiliğinden, doğal şekilde oluşan bir yaşam beliriyor. İskeletini, omurgasını kayanın içindeki gözenekli yapıdan alan, çamursu bir solucan formu oluşuyor; mağaranın iç çeperlerini boydan boya kaplarcasına. Mağara, kendi ürettiği ve yine kendi beslendiği bu kapkara duman ve balçığı sömürüp iç ederek, adeta yamyam bir yaşam doğuruyor. Kımıl kımıl hareket ediyor mağaranın cılk çeperleri. Kapkara milyarlarca larva, mağaraya hayat veriyor, mağaranın kendisi oluyor.

ULCERATE, hakkında yazan herkesin çeşitli olumsuz ve kasvetli betimlemelerle ifade etmeye çalıştığı, çok çirkin, grotesk, tümüyle negatiflik üzerine kurulu, hissizliğin boyutlarını zorlayıp kendine has bir uğursuzluk hissi yaratmayı başaran, ciddi anlamda nadide bir grup. Sanki birtakım müzik aletleri tarafından yaratılmıyormuşçasına öteki, başka, uzak, ancak bir tehdit unsuru olarak ciddiye alınmak zorunda hissettirecek kadar da yakın ve bu sebeple de insanı geren bir müzik yapıyor grup. Çirkin, hem de çok çirkin; ürpertici bir uğultu gibi gelip, yaşayan ne varsa silip süpürecekmiş gibi üzerinize çöreklenen bir “çok katmanlılığa”, boğuculuğa, sıkıntıya sahip.

“Vermis”, grupla yaptığımız röportajda da vurgulandığı üzere, ULCERATE’in şimdiye kadarki en yoğun albümlerinden biri. Albümü böyle yoğun ve grotesk yapan şey, yazının üçüncü paragrafında geçen ve kasten yaptığım bir yanlışlık aracılığıyla betimlenebilir kanısındayım.

Vermis latince kurt, solucan demek. Olayı olduğundan daha grotesk kılansa, üçüncü paragrafta kullandığım “…omurgasını kayanın içindeki gözenekli yapıdan alan, çamursu bir solucan formu…” tabiri.

Bildiğimiz gibi solucan, omurgasız bir hayvan. Bir iskeleti yok. Ancak buradaki solucanda bir omurga oluşumu gözlemliyoruz sanki. Müzik -gerçi konu ULCERATE olunca “müzik” gibi “somut” kavramların adını anmak bile eğreti duruyor- sanki bir solucanlar yığınıymışçasına katman katman üzerinize yayılsa da, yaratılan hava, bu solucanlara daha bilinçli, daha ne yapmak istediklerini bilen, daha kararlı, dolayısıyla da omurgalı bir hüviyet kazandırıyor.

Müzik sizi olanca ağırlığıyla ezerken, üzerinize sadece milyarlaca solucanın döküldüğünü değil, bu solucanların aynı zamanda ne yapmak istediklerini bilir bir tavırla sizi kapladıklarını, içinize dolduklarını ve tıpkı içinden doğup “o oldukları” mağara gibi, sizin de içinize sızarak sizi tamamıyla kapsadıklarını, sizinle bütünleştiklerini ve nihayetinde de “siz olduklarını” hissediyorsunuz.

İşte “Vermis”in “The Destroyers of All”dan farkını bu şekilde gözlemliyorum. “The Destroyers of All” dışarıdan gelip sizi ve diğer her şeyi emen kara dumanlı bir balçıkken; “Vermis”, o balçıksı yapıyı da barındırırcasına içinize dolan ve sizi içinizden -yok eden değil- başlamak kaydıyla “kendisi yapan” bir zehre, bir örtücülüğe, içine çekiciliğe sahip.

Gitar, bas, davul ve vokalin aynı kara tanrıya hizmet ettiği; grubun aşırı karakteristik yapısı dolayısıyla sınırları belli olsa da, bu topyekün saldırı sonucunda eşi benzeri olmayan bir kaosun ortaya çıktığı bir yaratım var ULCERATE’te. Zaman zaman ölüm gibi karanlık, ağır; zaman zamansa ölümü arzulatacak boyutlarda korkutucu bir nefesle ense kökünüzü yakan, pençelerini derinize geçirip bir anda sizi boydan boya yırtan bir amansızlığa, dehşete sahip.

Evet, çeşitli olumsuz ve karanlık imgelemlerle olayın somut tarafını atlayıp, kulağa havalı gelen birtakım tasvirler yaptığımın farkındayım. Ancak ULCERATE müziğindeki soyutluk, maneviyat, ruhanilik, bana başka şans tanımıyor. Bir grubu dinlerken, kulaklıkların içinden kulağınıza, beyninize solucanlar girecekmiş gibi hissediyorsanız, duyduğunuz notaların havada uçuşmaktansa somut varlıklara dönüştüklerini ve bir bütün halinde uğursuzluğun resmini çizdiklerini tahayyül ediyorsanız, gitarın, davulun veya vokalin ayrı ayrı neler yaptıklarından, albümdeki müziğin teknik analizinden bahsetmek için çok da gayret gösteresiniz gelmiyor açıkçası.

“Vermis” zor bir albüm. Bestelemesi, icra etmesi, dinlemesi, bahsetmesi; her anlamda zor bir albüm. O yüzden ona herhangi bir albüme tanıdığınızdan daha fazla şans tanıyın. “Vermis”i özümseyin. Kulaklarınızdan giren seslerin beyin kıvrımlarınıza sızmasına, “Vermis”in içinizde kuluçkaya yatmasına izin verin.

8,5/10
Albümün okur notu: 12345678910 (9.00/10, Toplam oy: 71)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2013
Şirket
Relapse
Kadro
Jamie Saint Merat: Davul, perküsyon
Michael Hoggard: Gitar
Paul Kellan. Vokal, bas, sözler
Şarkılar
1. Odium
2. Vermis
3. Clutching Revulsion
4. Weight of Emptiness
5. Confronting Entropy
6. Fall to Opprobrium
7. The Imperious Weak
8. Cessation
9. Await Rescission
  Yorum alanı

“ULCERATE – Vermis” yazısına 28 yorum var

  1. Görkem Şahin says:

    Gerçekten zor albüm…

  2. patognomonic says:

    Ulcerate ve Gorguts’un albümleri baya iyi yorumlar alıyor.Lakin, iki grubun soundunu da begenmiyor olmam resmen kayıp olmuş benim için.

  3. lefthandpath says:

    ilk iki paragraf lovecraft’dan alinti sandim.

  4. kryuu says:

    batu bu yazıyı nası ahmet’e kaptırdı? :) ikinci bir okurterchiniyaptı.jpg vakası mı yoksa

    http://s26.photobucket.com/user/Brainworm666/media/okurtercihiniyapti.jpg.html

    Ahmet Saraçoğlu

    @kryuu, Batu bir süreliğine siteye ara verdi, o yüzden fırsat bulup yazabildim ben de. :)

  5. dengbejer says:

    karanlık dehlizlerde kulakları tırmalayan davul çığlıkları, canım ulcerate’im. bugün yağmur yağıyor İstanbul’a..

  6. Baybora says:

    Evet ne kadar zor bir albüm olduğunu ben de ne kadar vurgulasam azdır. İki defa dinledikten sonra cidden hiç dinleyesim gelmiyor açıkçası,ama bir iki kere daha dinleyeceğim kendimi hazır hissedersem. Aynı sorunu The Destroyers of All ile de yaşamaktayım hala.

  7. owlboss says:

    Albüm çıkmadan haberine ”2014′ün en iyi albümü” yazmıştım… Hala aynı fikirdeyim…

  8. saw you drown says:

    Vermis dinlenmesi zor bir albüm olabilir; ama konsantre olunduğunda ve ruh tüm çıplaklığıyla o alışılmadık notaların karanlığına teslim edildiğinde insanı bin bir türlü farklı evrende tanrı hissettirebilir ve nirvanaya ulaştırabilir. İşte Vermis. 10.

  9. gorod says:

    Çoğu eleştirmen bu albüme 10 puan vermis.

  10. Beleg says:

    Albümü dinlemek için kritiği bekliyordum çünkü Ulcerate dinleyebilmem için bir ön hazırlık, bir bilgilendirme seansı gerekiyor bana. Diğer iki albüme de böyle bağlandım, diğer türlü nasıl dinleyeceğimi, ne bekleyeceğimi bilemiyor ve kayboluyorum yoksa. Kendimi derin Batuhan Bekmen kritiklerinden birine hazırlamış bir şekilde açtım yazıyı ve farklılığa da şaşırdım açıkçası. Ama oldukça etkileyici ve benim açımdan önemli olan tarafına gelecek olursak yönlendirici bir yazı olmuş. Albüme yumuluyor ve bakış açımı şekillendiriyorum hemen, bakalım 2013 listemde nereye gelecek bir ay içinde. Ellere sağlık.

  11. Korhan Tok says:

    Yazı pek güzel ama ben hala karar verebilmiş değilim, sonra uğrarım buraya bir ara.

  12. Lefthandpath says:

    bana göre senenin en iyi albümü. en az önceki albüm kadar yoğun, karanlık ve kaotik. sıcak yaz günlerini kış-sonbahar buhranlarıyla geçirdim bu albüm sayesinde.

  13. desqpio says:

    albümü ilk kez sabaha karşı dinlemiştim sanırım. neyse yarın adam gibi dinleyip bir daha bakarım dedim. ertesi gün dinlediğimde akşam bir daha bakayım dedim. derken böyle bayağı bir zaman geçti. evet. vermis’te, the destroyers of all ile çok dengeli bi şekilde ortaya konduğunu düşündüğüm formsuzluk/pislik (ulan…) olayı bu albümle bi kaç seviye atlamış gibi geldi bana, hani bu yüzden favori ulcerate albümüm hala tdoa ama vermis de çok pis iyi.

    hll ulcerate.

  14. rbarac says:

    ebeleri yok, ebeleri olsa böyle albüm yapmazlar.ebesizler. 10.

  15. SA says:

    Bu albüm sizi içine aldığında çok daha farklı olduğunu görüyorsunuz. Bu albümde kızgınlık çok daha fazla. Ama bukadar yoğun kızgınlık ve öfkenin arkasında çok derin bir hüzün var. Dinledikçe kendisini gösteriyor. Çok güzel 10/10

  16. SA says:

    Çok güzel. İnanılmaz güzel. Çok zevkli bir karanlık var albümde. Bundan önceki ve sonraki albümler kesinlikle 10 luk albümler. Vermis onlardan da iyi. Gerçekten. Ozaman onlar 10 sa bu albüm ney. Bir de DsO nun The Synarchy of Molten Bones albümünü Vermis e benzetiyorum nedense. Sadece bana mı öyle geliyor.

    Yiğit

    @SA, hayır, bana da öyle geliyor. İki grubun da en kaotik, yapısı en anlaşılmaz albümleri. İki albüm de hiç ışık geçirmeyen bir karanlığa sahip. İkisine de bayılıyorum ama ikisi de favorilerim arasında değil.

    Bence shrines of paralysis de the destroyers of all da bu albümden iyi. Ama bu albümün o diğerlerinden sıyrılan yapısı kendisini özel kılıyor. Diğer bütün Ulcerate albümlerinden farklı bir iş bu.

  17. SA says:

    Uzun yola çıktığım akşamın bu saatlerinde bu albüm okadar zevk veriyor ki şu anda. Diğer albümlerine göre daha direkt ama bir okadar da derin geliyor bana.

  18. SA says:

    The Destroyer of All albümü ile ilgili bir şeyler yazayım dedim sitede kritiğini bulamadım. Sitede vardı hatta Ahmet Saraçoğlu yazmıştı diye hatırlıyorum.

    Ahmet Saraçoğlu

    @SA, http://www.pasifagresif.com/2016/02/ulcerate-the-destroyers-of-all-2/

    SA

    @Ahmet Saraçoğlu, s harfini eksik yazdığım için çıkmadı galiba. Ama ulcerate yazıp aratınca da çıkmamıştı.

    Ahmet Saraçoğlu

    @SA, ulcerate diye aratınca çıkan 3 sayfalık sonucun 2. sayfasının üstten 10. maddesi

    http://www.pasifagresif.com/page/2/?s=ulcerate&x=0&y=0

    SA

    @Ahmet Saraçoğlu, görmemişim

  19. P L A G U E says:

    Dün geceden beri hâlâ kafamın içinde ‘The Imperious Weak’ çalıyor. Yeter ulan rahat bırak beni.

  20. P L A G U E says:

    Loading…

    The Imperious Weak

    Bu aralar buna çok fena taktım, Ulcerate diskografisindeki gizli hazine bence. Özellikle playlist arasında 100 doları rulo yapıp çekince bambaşka oluyor.

  21. P L A G U E says:

    ‘The Imperious Weak’ ile playlist arası vereceğim zaman akupunktur iğnelerinin birazını yarrağımın kafasına batırıyorum, iyi geliyor gibi:) Gerçi çok yüce cinsel organımın başından başka bir yeri haketmiyor o iğneler, evet…

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.