# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
BRUTAL ASSAULT 2013: Devasa Festival Yazı Dizisi – Bölüm 1: Isınma Günü
| 04.11.2013

“Lan neden ben burada yaşamıyorum!”

7-10 Ağustos 2013 tarihleri arasında Çek Cumhuriyeti’nin Josefov kasabasında düzenlenen ve bu yılın en müthiş kadrolarından birine sahip olan BRUTAL ASSAULT’un tanıtımına, festivale daha aylar varken başlamıştık. Festivali görüntüleyen İstanbullu film ekibi mindRiotz! ile olan iş birliğimiz dâhilindeki bu olay, sitemizi uzun zamandır takip eden değerli okurlarımızdan ismail vilehand’in de festivale gidip, bir de üstüne festivale dair çok kapsamlı bir yazı yazma niyetinde olduğunu söylemesiyle farklı bir boyuta taşındı.

Uzunca bir hazırlık evresinin ardından, birer gün atlamalı şekilde 4 parça halinde sunacağımız dev bir festival yazısı ortaya çıktı. Bugün, yazının ilk bölümü olan “Isınma” kısmıyla başlıyoruz. Çarşamba günü “1. Gün“, cuma günü “2. Gün” ve pazar günü de “3. Gün ve Kapanış” ile bu yazı dizisini noktalayacağız.

Yazının aslı ismail vilehand’e ait olsa da, festivalde basın olarak bulunan ve bu nedenle de normal seyircilerden farklı yetkileri olan mindRiotz! ekibinin de festivale dair notları var. Karışıklık olmaması adına, ismail vilehand tarafından yazılan kısımları siyah, mindRiotz! tarafından yazılan bölümleri ise, logolarında da yer alan bir renk olması dolayısıyla mor yazıyla koyuyoruz.

Yazıdaki fotoğraflar ve videodan da mindRiotz! ekibi olarak Serkan Yalnız, Afra Akgüneş ve Umut Karaduman sorumlu. Isınma günü sahne alan grupların fotoğrafları yok, ancak festival ortamına dair bazı fotoğrafları bugünkü yazıda bulabilirsiniz. Bir sonraki bölümden itibaren de, sahne alan gruplar da dâhil olmak üzere çok güzel fotoğraflar göreceğinizi belirtelim. Yazıdaki fotoğrafların üzerine tıkladığınızda daha büyük ve kaliteli hallerini de görebilirsiniz.

Evet, yazı yeterince uzun olduğundan (bu en kısa bölüm, sonraki 3 bölüm gerçekten muazzam boyutlarda) giriş bölümünü burada keselim ve “Isınma” günü ile başlayalım.

Pasifagresif olarak, başta büyük emek harcayarak bu yazıyı yazan ismail vilehand’e ve bu güzel fotoğrafları çeken ve videoyu hazırlayan mindRiotz! ekibine, Pasifagresif’e böyle güzel ve kapsamlı bir yazı dizisi kazandırdıkları için çok teşekkür ederiz.

BRUTAL ASSAULT 2013 – Bölüm 1: Isınma Günü

ismail vilehand

Çek Cumhuriyeti bana göre dünyanın en güzel ülkelerinden biri. Böyle olmasının sebebi müthiş birası, güzel kızları, çılgın gece kulüpleri ya da tarihi güzellikleri değil. Bu saydığım güzelliklerin yanı sıra berbat ötesi bir iklimi var mesela. Gündüz 38-39 derece sıcakta yanarken gece 17-18 derecede bokunuz donabiliyor. Sonra turistik bölgeler hariç İngilizce bilmeyen bir halkı var. Tren istasyonları puzzle gibi. Bizim gibi demiryolu kültürü olmayan milletlerden olanlar doğru treni bulana kadar kafayı yiyebilir. Kaç senedir gidiyorum, festivale gittiğimde kabak gibi belli olan festival metalcilerinin peşine takılıp bir şekilde yolumu buluyorum, ama sonrasında ülkede takılayım gezeyim derken nereye gittiğimi bilmeden istasyon istasyon dolaşıyorum bazen.

Tüm bunlara rağmen bu ülkeyi sevmemin asıl sebebine gelmeden bir yan sebep sunayım size, HER YERDE BİRA İÇEBİLİYORSUNUZ. Evet. Her yerde. Küçücük bir dükkâna girip bir dilim mantarlı pizza yiyip çıkayım derken yanına biranızı açıyorsunuz. Elinizde birayla otobüse, trene, troleybüse hatta taksiye bile binebiliyorsunuz. Hatta biranız mı yok? Trenin içinde bira alıp içebiliyorsunuz. O derece muhteşem her şey.

Bu ülkeyi delicesine sevmemin asıl sebebine gelirsek ekstrem müzik konusunda Avrupa’nın hatta dünyanın en kral ülkelerinden biri olması. En kötü 15-20 günde bir, ülkeye hayvani bir metal ya da hardcore grubu geliyor. Oralı olan kişilerle ayaküstü muhabbet ederken “X grubu izleyeceğim çok mutluyum” dediğimde, adamlar “Evet ya benim beşinci seferim olacak, sağlam gruptur” deyip adamı ayar ediyorlar. Ki bunun haricinde, yıllardır gidip orada izlediğim grupların birçoğunun “Çalmayı en sevdiğimiz yer burası” demesi, “Lan neden ben burada yaşamıyorum!” deyip kafayı yememe sebebiyet veriyor zaman zaman.

Uzun lafın kısası, her sene buraya gelip çok iyi vakit geçiriyorum ve yüzsüzce “seneye başka ülkeye giderim ya” dedikten sonra her sene ısrarla bu ülkeye ve bu festivale geri geliyorum. 2013 yılında da aynısı oldu ve kendimi Prag havaalanında sırtımda çadır, bir elimde bavulum, bir elimde ise bira ile (iner inmez bunu yapmak zorundayım) festival yolunda buldum. Yok ya. Öyle olmadı aslında. Festival’den önce oradaydım bu sefer. Ve elimde birayla otele doğru gidiyordum. Nedeni ise hemen aşağıda.

Bu zamana kadar geldiğim her yıl festivalin olduğu günün sabahı geldim ve hep warm-up partiyi kaçırdım. Bu yıl kaçırmamak için bir gün öncesinden tren istasyonuna yakın bir otele yerleşip sabah erkenden kamp ve bilet işlemlerimi halledip kendimi festival alanına bırakmak istiyordum. Çünkü bu yıl warm-up partide JUNGLE ROT, MALIGNANT TUMOUR ve TESTAMENT vardı. Sololarının köpeği olduğum Alex Skolnick’i, davulun olayım çal beni diyeceğim Gene Hoglan’ı ve thrash metalin kabile şefi Chuck Billy’yi görmemek gibi bir ihtimali kabul edemezdim.

Lemmy’ye şükürler olsun her şey planladığım gibi oldu ve warm-up günü daha ilk grup bile çıkmadan saatler önce buz gibi elma şıramı (ismi masum gelebilir ama şekerli olduğundan kafası çok hızlı) elime alıp kendimi festivalin 36 derecelik manyak sıcaklığına bıraktım. Bu da şu demek, turizm kısmı bitti artık hayvanlığa geçiyoruz.

Bütün planlar yapıldı, yazışmalar tamamlandı, uçak biletleri, vizeler alındı, sayılı günler geçti ve en nihayetinde Brutal Assault macerası pek çok insanınki gibi bizim için de Prag’da başladı. Normal bir konser ve festivalden çok daha fazlasıydı Brutal Assault, koca yılın en sağlam line-up’ına sahip organizasyonuydu, ama işin bizi daha da heyecanlandıran tarafı, ekipçe burada bulunmamızın farklı bir sebebi daha olmasıydı. mindRiotz! olarak festivalin tadını çıkarmanın yanı sıra fotoğraf ve video çekmek ve tecrübelerimizi burada satırlara dökmek adına, basın sıfatıyla oradaydık. Normalde meslek olarak görsel sanatlar ile fazlasıyla haşır neşir olsak da, mindRiotz! adı altında daha çok kalbimizden geçtiği gibi işler ortaya koymak adına, bu müziğe gönül vermiş insanlar olarak oradaydık. Yoğun ve uzun bir yılın ardından, bizim için bundan daha güzel bir tatil olamazdı.

Prag’ın büyük ve kasvetli tren istasyonundan uzaklaşıp hostele yerleştikten sonra kendimizi hemen şehrin sıcak ve görülesi yerlerine attık. Klasik bir Avrupa başkenti olan Prag, bizce gezip gördüklerimizin arasında en güzellerinden biriydi. Bol bol sıcak kanlı insanla karşılaşabileceğiniz, kısa sürede alışıp ayrılmak istemeyeceğiniz bir şehir. Ayrıca çok önemli bir özelliği daha var: burada yaşamak ucuz. Yurt dışında para harcamak genelde çok zordur, İstanbul’dan çıkıp gidince her şey insana çok pahalı gelir. Çoğu ülkede bu böyledir ama Çek Cumhuriyeti bir istisna. Ülkemiz şartlarıyla aynı gibi, hatta bazı noktalarda daha ucuz bile denebilir. Herşeyin tadını doyasıya çıkarabileceğiniz, özellikle de festival zamanı oradaysanız tıkabasa dolup taşan rock-metal barlara gidip bağırarak şarkılara eşlik edenlere katılabileceğiniz bir şehir Prag. Biz doyamadığımız üç günü burada geçirdikten sonra, festival ardından tekrar geri dönme sözüyle beraber, yılın en brutal festivali için Hradec Kralove’a doğru yola çıktık.

Prag’dan çok da uzun sürmeyen bir otobüs yolculuğuyla Hradec Kralove’a gelip otele yönelmeye başladığımızda, nihayet heyecanla beklediğimiz festival havasını solumaya başlamıştık. Otele vardığımızda ise manzara bambaşka idi, koskoca bir otel ve nerdeyse tümü festivale katılacaklar için ayrılmıştı. Pencereden brutal vokal yaparak bizi selamlayan arkadaştan sonra içeri girdiğimizde her halinden festival için geldiği anlaşılan koca bir kalabalık bizi karşıladı, herkes çoktan eğlenmeye ve içmeye başlamıştı bile. Böylesine bir ortamda bulunca kendimizi, konaklama konusunda doğru seçim yaptığımızdan ve haftasonu boyunca çok eğleneceğimizden emindik. Odaya yerleşip ekipmanları hazırladıktan sonra festival alanına bizi götürecek otobüsü beklemeye başladık.

Bulunduğumuz yerden festival alanına gitmek yarım saat kadar bir vakit alıyordu, ama bir otobüs dolusu festival yolcusu ile seyahat etmek hiç de vakit kaybı gibi gelmiyordu, çok fazla sıcakkanlı ve eğlenceli insan ile bir arada oluyorsunuz. Festivalin yerleşkesi Josefov denilen tarihi bir mekan ve asıl sahnelerin olduğu, festivalin kalbinin attığı yer ise devasa bir kale. Evet yanlış duymadınız, koca koca duvarların, surların olduğu bir kalenin içinde gerçekleşiyor bütün olay. Ama gelin görün ki olay sadece burada dönmüyor, Josefov’a girdiğiniz andan itibaren festivalin atmosferine kapılmaya başlıyorsunuz. Normalde çok küçük bir kasaba ve bu kasaba için yılın en büyük olayı bu metal müzik festivali. Festival alanına yaklaştığınızda sizi Brutal Bar karşılıyor, bir bakıyorsunuz karşısında da Brutal Restaurant, daha ilerisinde ise Brutal Market, burada her şey brutal! Kendinizi tüm dünyadan izole ve sadece metalcilere özel bir şehirde gibi hissediyorsunuz. İlk andan itibaren, ayrıldıktan sonra çok özlemini duyacağınız bir yerde olduğunuzu fark ediyorsunuz. Her zevke uyacak yiyecek-içecek çeşitleri, her aradığınızı bulacağınız onlarca metal shop emrinizde. Fiyatlar ise genel olarak bizim ülke şartlarındakiyle benzerlik gösteriyor, bira haricinde tabii ki. Bira çok ucuz, çok çeşitli ve de çok güzel. Çoğu zaman yemek yerine bira içmeyi tercih ediyorsunuz. Özetlemek gerekirse, hali hazırda oldukça eğlenmiş ve iyi vakit geçirmeye başlamışken, aslında daha festivalin başlamamış olduğunu fark ediyorsunuz ve sizi bekleyen sıkı ve brutal günleri düşününce doğru yerde olduğunuzdan bir kez daha emin oluyorsunuz.

0. Gün: Warm-Up Party

BEAST WITHIN THE SOUND

Festivalin açılışını yerel bir grup yaptı: Beast Within The Sound. Kendilerine Çek Cumhuriyeti’nin HATESPHERE’i diyebiliriz. Yerel grup olduklarından dolayı, gâvur amı gibi yanan havaya rağmen sağlam bir kitle gruba destek verdi. Ben de arkalardan buz gibi içeceğimi yudumlayarak grubu zevkle dinledim. Death/thrash/groove metal arası şeyleri sevenler eğer denk gelirlerse gruba kulak kabartabilirler. Vasatın üzerinde gaz bir müzik icra etmekteler. Ben gayet beğendim. Türü sevenlerin pişman olacaklarını sanmıyorum.

DYING PASSION

Şebnem Ferah fanı çekli bir bayanın vokal yaptığı bir grup DYING PASSION. Hayır, aslında öyle değil. Ben bu tarz müziği aşırı derece sevmediğimden kıçımdan böyle bir şey uydurdum. Muhtemelen türüne göre iyi gruptur. Yerel grup olduğundan dolayı yine çok erken sahne almalarına rağmen destek ve katılım sağlamdı. Ama ben gidip tavuk döner yiyip bira içtim ve koşa koşa JUNGLE ROT için en önden kendime ve kız arkadaşıma yer tuttum. Artık festivalin ilk headbang’i için hazırdık.

JUNGLE ROT

Açılışı yapan ilk iki yerel gruptan sonra artık sıra bize, yani adam gibi grup izleyeceğiz diye ağzı köpürmüş olan kalabalığa gelmişti. Ben hem coşacağım ilk grup olduğundan, hem yanımda kız arkadaşım olduğundan, hem de daha önceki tecrübelerime dayanarak ilk gruptan moshpit’e girip sapıtmanın sonraki günler açısından zorluk çıkaracağını bildiğimden, en öndeki en nefis yerlerden birini tutarak old school death metalin son yıllardaki parlayan yıldızı JUNGLE ROT’u beklemeye koyulmuştum. JUNGLE ROT sahneye çıktı ve ortalık karıştı. JUNGLE ROT muhteşem bir grup ama formülize bir müziği var. Belli bir süre dinleyen çoğu kişi bunu çözmüştür. Thrash’vari bir kazıma sonrası bolca breakdown olarak gider müzik genelde. Canlı performansa ilaç gibi gelen bu formül harika işledi ve thrash’vari kısımlarda hayvansal circle pitler döndükten sonra breakdown’larda kafalarımız yerinden koparcasına sallandı. Hatta hardcore dancing yapanlar bile oldu. JUNGLE ROT katılımdan memnundu, biz de onlardan. Immersed In Pain çalmadılar, bana karşı ayıp ettiler ama setlist benim özellikle çok sevdiğim bu şarkının olmaması haricinde gayet güzeldi. Setlist’ten aklımda kalanlar ise karışık olarak şu şekilde:

Worst Case Scenario
Let Them Die
Demon Souls
Gore Bag
I Am Hatred
Terror Regime
Face Down

E.N.D.

Bu gruba dikkat gençler. JUNGLE ROT sonrası serinleme amaçlı bir şeyler alayım diyerek (serinleme tamam ama asıl amaç kafanın peşinde koşmak. Elma şırası denen bela ilk günden müptezel etti beni) sahne önünden ayrıldım. Elmalı içeceğimi alıp diğer gruba bakalım diyerek yeniden sahneye yaklaşırken E.N.D. sahnede gözüktü. Daha önce adını bile duymadığım bir grup olduklarını önceden belirteyim. Derken adamlar çalmaya başladı ve ben yerle bir oldum. İnanılmaz girdi herifler. Adamlar 3 kişi. Gitar vokal, bas ve davul şeklinde bir grup. Tarz olarak MESHUGGAH’vari bir gitar tonu ile thrash/hardcore kırması inanılmaz gaz bir müzik icra ediyorlar. 3 kişilik gruplara ayrı bir sevgim var zaten. Adamlar resmen mest ettiler beni. Çok değerli içeceğimi dökme pahasına tepinmeye başladım ve rüzgâr gibi geldi geçti adamlar. Hatta bu yazıyı yazarken de “Illustrating Evil” adlı albümlerini dinliyorum. Siz de dinleyin bence. Bu adamlar tek kelime ile hayvan.

MALIGNANT TUMOUR

Benim için gecenin ikinci önemli grubu olan ev sahibi MALIGNANT TUMOUR’dan beklentilerim yüksekti ve beklentilerimi boşa çıkartmadılar. Ölümüne MOTÖRHEAD’çi bu Çek arkadaşlar ekstrem müziğe aç konuklarına çok güzel ev sahipliği yaptılar. Özellikle Saddam Hussein Is Rock ‘n’ Roll çalarken neredeyse tüm festival dans ediyor ve eşlik ediyordu. Metal Artillery ve We Are The Metal gibi şarkılarda ise kendimizi kaybettik. İnanılmaz bir performanstı.

TESTAMENT

Ve gecenin hayvanlığına sıra gelmişti. Kız arkadaşımla sırayla yer tutarak içecek ve WC (halk arasında çiş) ihtiyaçlarımızı karşıladıktan sonra gecenin ölümcül darbesini beklemeye koyulduk. 2003 ve 2010 arası Türkiye’deki hemen hemen her rock/metal konserine katılmış biri olduğum halde benim ilk TESTAMENT deneyimim olacaktı. Müthiş bir Alex Skolnick, Gene Hoglan ve Chuck Billy hayranı olarak kalbim yerinden çıkacak gibiydi ve TESTAMENT sahnede gözüktü. Rise Up ve More Than Meets the Eye ile öküz gibi girdiler. Mosh pit inanılmazdı. İlk izleyişim olduğundan en önden pür dikkat izlemek istediğim için mosh pit’ten uzak durdum ama içim kıpır kıpırdı. Sonrasında ise bana göre “The Gathering“ten beri Testament’ın en müthiş icraatı olan “Dark Roots of Earth“ten peş peşe üç şarkı geldi. Her fırsatta evde dinlerken makul bir ses tonuyla bağırarak söylediğim Native Blood ve True American Hate aklımı başımdan alırken, Dark Roots of Earth ile son albümü beğenmeyenlere oturan boğa tokadı inmiş oldu. TESTAMENT performansının en can alıcı anı ise Into the Pit idi. Bu güne kadar her tarzdan yüzlerce grup izledim, ama uzak ara ilk onda anacağım hayvansal bir mosh pit oldu bu şarkıda. Brutal Assault gibi festivallerde genelde kontrollü mosh pit’ler olur ama Into the Pit çalarken kalabalık kontrolünü kaybetmişti. Sanki ortada yumruk yumruğa bir savaş vardı.Crowd surfing ile üzerimizden gelen adamları sayamadım bile. Sonrasında gelen D.N.R. (Do Not Resuscitate) ve 3 Days in Darkness ile ben tamamı ile dağılmıştım. O kadar tecrübeli olduğum halde daha ısınma partisinde boynumu koparırcasına salladım ve şarkılara eşlik ederken bağırmaktan sesimi kaybettim. Ben bunu yaptıysam ilk defa festivale gelenler neler yapmıştır kim bilir…

HENTAI CORPORATION

TESTAMENT’ın şokunu atlatamayıp kız arkadaşımla birlikte birbirimize“Oha o neydi ya”, “Öküz gibiydi ya” diyerek festivalin bilinmeyen ve çıldırılmayacak gruplarının en güzel izleneceği, en tepedeki amfi tiyatroya doğru yolumuzu aldık. Derken sıradaki grup sahneye çıktı. Ben bir ara “Oha lan! Jim Morrison mu yoksa o, yoksa ben mi çok sarhoşum…” dedim. Kız arkadaşım da güldü ve “Yok ya cidden adam benziyor” dedi. Sonradan da inceledim, harbiden adamın hal ve hareketleri ve biraz da imajı benziyordu. Death,grind, thrash, blues, caz, deneysellik, progresiflik, hatta avangardlık içeren, karman çorman, ama grubun adını bile duymamış insanları dahi zevkten dört köşe bırakan bir müzikleri var adamların. Mutlaka kulak kabartmak gerekli. Hele ki deneysel işleri sevenler es geçmemeli.

Tüm bunları derken günü bitirip çadıra dönüyor, Doğu Bloku ülkelerinin ekstrem müzik sevdalısı insanlarıyla derin muhabbetlere dalıyor, sonra sızıp uyuyor ve festivalin ilk gününe temiz ve sağlıklı bir biçimde uyanmayı diliyoruz.

Bir sonraki bölümde, BRUTAL ASSAULT 2013: 1. GÜN:
DECREPIT BIRTH, BELPHEGOR, DYING FETUS, GOJIRA, DEVILDRIVER, HACRIDE, ANTHRAX, FEAR FACTORY, ENTOMBED, WHITECHAPEL, VOIVOD, MARDUK ve daha fazlası…

Albümün okur notu: 12345678910 (9.19/10, Toplam oy: 27)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
Şirket
Şarkılar
  Yorum alanı

“BRUTAL ASSAULT 2013: Devasa Festival Yazı Dizisi – Bölüm 1: Isınma Günü” yazısına 11 yorum var

  1. Yazan herkesin eline sağlık, valla okurken bile kıskandım. Sadece kadroyu ve ortamı değil, genel olarak Çek Cumhuriyeti’nde yaşama olasılığını kıskandım hahah. O ortamda Testament izlemek mhmşhmhşmhhşmhmmhmhmh….

  2. Hakkaten eline sağlık. Taş bir yazı olmuş.

  3. Cattle Bilmemne says:

    İnanılmaz bir yazı olmuş, geçenlerde InfideralAmsterdam da bir incelemesini yapmıştı sanırım konserin.

  4. DeathoteK says:

    Yazıda emeği geçen herkese selam olsun! Gidip görmek nasip olmasada sizler sayesinde bir şeyler kapabiliyoruz. Sağ olun..

  5. DrAQA says:

    Yazı bende çok fazla bira içme isteği uyandırdı. Sonunda buzdolabındaki buz olmaya yüz tutmuş biramı alıp içtim bu güzel yazı sayesinde. Tabi orada olmayı çok istedim, sitedeki kadrolu küfür yiyen adamlar grubuna bir kişi daha dahil oluyor sanırım. 1. Gündeki o hayvani grupların kritiğini okurken bol bol küfür edeceğim hissine kapıldım. :)

    Ayrıca Hentai Corp. tam benim kafamda bir grupmuş, bu kazanım için de ayrıca teşekkürler.

    Bir sonraki bölümde, BRUTAL ASSAULT 2013: 1. GÜN:
    Küfür, küfür, küfür, küfür…

  6. Ömer Kuş says:

    Yazı çok güzel olmuş hakikaten. Orada olma isteği uyandırdı. Brutal Assault tam benim seveceğim tarzda bi festival gibi duruyo. Wacken, Hellfest, Graspop vs. gibi hayvani büyük olmayan ama taş gibi grupların çıktığı orta çaplı ve samimi bir festival. Bunun gibi Metaldays (eski adı Metalcamp) var bi de Slovenya’da. 2008 yılında gitmiştim, hala burnumda tütüyor. Umarım bu yaz tekrar gidebilirim. İyi düşünüp karar vermek gerekecek ama. Brutal Assault da hiç fena durmuyor.

  7. Ömer Kus says:

    Su bira olayi da ilginc hakikaten, Isvec’le karsilastirinca özellikle. Burada alkol seviyesi %3,5 ve uzeri olan ickiler Systembolaget adi verilen dukkanlarda (sadece ve sadece bu dukkanda) satiliyor ve bu dukkan pazar gunleri tum Isvec’te kapali. Bildigin pazar gunu hicbir sey alamiyorsunuz yani. Cumartesileri de hangi sehirde olduguna bagli olarak en gec 15′te kapaniyor. Haftaici de en gec 19, genellikle 18′de kapaniyor.

    Festival/konser özeline gelirsek de benzer sekilde su ana kadar gittigim iki festivalde de bar ile sahne keskin bicimde ayrilmisti. Öyle “birami alayim gidip sahneye yakin durup izleyeyim” diyemiyorsunuz yani. Bitirip öyle gideceksiniz. Ben kötu bir uygulama olmadigini dusunuyorum sahsen. Milletin uzerine bira bosaltma gibi tatsiz olaylar olmuyor en azindan.

    O yuzden ilginc geldi Cek Cumhuriyeti’nde bu kadar serbest oldugunu görunce.

    ismail vilehand

    @Ömer Kus, eğer tepinmiyceksem elimde içki olmadan grup izlemedim neredeyse. festival dışında ise özellikle turistik yerlerde ve hostel yakınlarında illaki 24 saat açık bir içki dükkanı var. hatta seyyar barlar var, yolda yürürken türkiyede simit aldığın gibi kokteyl alıp içiyosun. cebindeki bozuk paralarla plastik bardakta tequila sunrise alıp içe içe yürüyosun. alkol sevene cennet resmen.

  8. Mert says:

    Yazı da festival de iyi güzel de afişte Overkill’i taa ebesinin amına yazmışlar olmamış be abi.

    Ahmet Saraçoğlu

    @Mert, ilk 2 sıra dışındakileri alfabetik yazmışlar mecburen. Bu kadar hayvan grubu başka türlü dizemezlerdi herhalde.

    Mert

    @Ahmet Saraçoğlu, Yeni farkediyorum alfabetik sırayla olduğunu kusura bakmayın. :D

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.