# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
DORDEDUH
09.04.2013

“Post endüstriyel toplum ezoterik değerleriyle olan bağlantısını koparmış durumda.”

Romanyalı grup NEGURĂ BUNGET’in içinden çıkan ve kısa sürede adından sıkça söz ettiren progresif/atmosferik/folk/black metal, artık nasıl adlandırırsanız o şekilde ifade edebileceğiniz grup DORDEDUH’la güzel bir röportaj yaptık. Öylesine güzel demiyoruz, hakikaten güzel röportaj oldu. Gruptaki gitar, klavye, perküsyon ve vokal görevini üstlenen Hupogrammos ile yaptığımız röportajın cevaplarının bize biraz geç gelmesinin sebebi de, ne tesadüftür ki kendisinin Kapadokya’yı ziyaret ediyor olmasıymış. Hupogammos o tarafları çok beğendiğini ve bir gün mutlaka tekrar geleceğini de bize yolladığı mail’de belirtti. Evet, daha fazla uzatmadan, sizi yakın gelecekte adını daha çok duyuracağına emin olduğumuz DORDEDUH’la başbaşa bırakalım.

Öncelikle, röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Sizi biraz daha yakından tanımak gerçekten çok güzel.

Türkiye’den insanların müziğimize ilgi göstermesi gerçekten onur verici. Türkiye yalnızca müzikal değil, her türden geleneğin bir arada eridiği bir yer.

DORDEDUH sadece bir albüm yapmış bir grup olmasına rağmen siz uzun yıllardır profesyonel olarak müzik işindesiniz ve “Dar De Duh” da bir çok yerde 2012′nin en iyi albümleri arasında gösterildi. Albüm ve çektiği ilgi hakkında neler hissediyorsunuz?

Albümden çok iyi geribildirim aldık ve müziğimizle bu kadar ilgilenilmesi bizi çok mutlu etti. Dürüst olmak gerekirse, biz yaptıklarımızın seyirciler üzerinde yarattığı büyük etkiden ve insanların NEGURĂ BUNGET’i kurup şu an DORDEDUH’da çalan müzisyenleri unutmamış olmalarından haberdar değildik. Üzerinden hatırı sayılır bir zaman geçti ve insanlar bugünkü bilgi akışı içerisinde bir şeyleri kolayca unutabiliyorlar…

Her NEGURĂ BUNGET albümü gösterdi ki, grup her attığı adımda biraz daha gelişim gösteriyor ve müziğine yeni elementler ekliyor. Buna rağmen, albümlerin her biri yine NEGURĂ BUNGET hissini vermeyi başarıyor. Şimdiyse DORDEDUH’da bu hissiyatın farklı bir yöne kaydığını görüyoruz. Yeni bir gruba adapte olmak ve bu yolda yeni bir his yaratmak zor muydu? Yoksa NEGURĂ BUNGET’e uymadığı için bir kenarda bırakılmış fikirleriniz zaten var mıydı? DORDEDUH’da bunlardan hangisi hayata geçti?

Bu konuyla ilgili çok soru geliyor. Dürüst olmak gerekirse, albümle ilgili önceden belirlenmiş bir planımız yoktu. Her zaman ne yapıyorsak onu yaptık; doğru konsepti bulmak ve bu konsepte uygun müziği yazmak.

“Dar De Duh”da olağanüstü ve yoğun bir atmosfer var. Bu da bizi, parçaları yazarken nasıl bir yol izlediğiniz konusunda meraklandırıyor. Kompozisyonu oluştururken izlediğiniz adımlar hakkında biraz bilgi verebilir misin?

Yeni bir albüm yazmaya hazırlanırken Sol ve ben bolca doğaçlama müzik yaparız. Albümde kullanabileceğimiz şeyleri kaydederiz. Daha sonra ben, albüm için bir konsept inşa etmeye başlarım. Doğaçlama kısımlar içinden albümde kullanabileceğimiz şeylere, bunları nasıl değiştirebileceğimize bakarız. Çoğu zaman tüm bölümler ciddi bir değişim sürecinden geçer. Daha sonra ise bunları, konsepte uyum sağlayan yeni yazdığımız bölümlerle birleştiririz. Basit anlamda yapıyı oturttuğumuz zaman ise şarkıları, kendi çalacakları kısımları geliştirebilmeleri için albümde çalacak olan müzisyenlere sunarız. Çoğu zaman şarkı sözlerini, şarkılar son hallerini almaya başladıklarında bitiririm. Yani çoğu zaman vokaller en son eklenen kısım olurlar.

“Dar de Duh”ta varolan yerel bir ezginin uyarlaması kullanıldı mı, ya da yerel, geleneksel müziğinizin besteleme tekniklerinden yararlandınız mı?

Müziğimizdeki tüm yerel gözüken bölümleri kendimiz besteledik, ve seçtiğimiz konseptle güzel uyum sağladığını düşünüyoruz. Önceden var olan hiçbir ezgi albümde kullanılmadı.

NEGURĂ BUNGET’te yoğun şekilde sembolizm ve spiritüalizme dayanan bir şarkı sözü tekniği kullandığınızı biliyoruz; eminim ki anadilinizi kullanıyor olmak da bu konuda oldukça yardımcı olmuştur. Sanırım “Dar de Duh”ta da bu tarzınız devam ediyor, albümün sözsel yapısı hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? Albümün süregelen bir konsepti var mı?

Evet, yedi sayısı etrafında dönen bir konsept albüm aslında. Yedinin çeşitli geleneksel kültürler içindeki yerinin bir toplaması gibi düşünebilirsiniz. Romen kültüründen alınma bölümler var; fakat farklı birçok diğer kültürden de ilham aldık. Sonunda gördük ki, belli bir sembolün farklı kültürlerdeki yeri üzerinde araştırma yaptıkça, bu kültürler arasındaki bağlar yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyor. Yedi sayısının etrafında dönen albümün hikâyesi de yedi katmandan oluşuyor. Bu katmanlar, geleneksel astrolojik semboller kullanılarak oluşturuldu. Birçok geleneksel kültürde Cumartesi ile başlayan haftalar olur. Biz de Satürn odaklı bir sembolizme yoğunlaştık. Albüm, yedi adet ruhani hiyerarşi ve bunların Satürn, Güneş, Ay, Mars, Merkür, Jüpiter ve Venüs üzerinden ortaya konmasıyla hazırlandı. Bu döngü, tekrar Satürn için olan başka bir şarkı ile (Dojana) sonlanıyor. Bu, aslında yeni Satürn’ü temsil ediyor. Var olan çemberi sonlandırıp, yeni bir taneye hayat veriyor. Bu katmanların (yani gezegenlerin) tüm özelliklerini ortaya dökmek için uğraşmadık; özellikle önemli olup albümün konseptini ortaya çıkartmamıza yardımcı olanlara ağırlık verdik. Bu detaylar hakkında anlatacak çok şey var; ama açık konuşmak gerekirse, bunlar bize yoğun anlamlar ifade eden ve albümde yer almasını istediğimiz konuları somutlaştırmamıza yardımcı olan konular. Diğer yandan da, albümün sözsel yapısı üzerinde çok fazla yoğunlaşmayı tercih etmiyoruz şu an. Bu bizim dinlerken üzerinde kafa yorulmasındansa, hissedilmesini istediğimiz bir albüm.

“Dar de Duh”un digipak versiyonuna, ENSLAVED saygı albümü “Önd” için kaydettiğiniz “Ruun” cover’ını da eklediniz. Kendi stilinizi şarkıya entegre ederek, çok başarılı bir cover ortaya koyduğunuzu söylemek gerek. Hem siz, hem de ENSLAVED, müziğinizde progresif ögeleri ağırlıklı olarak kullanıyorsunuz. Bu durumu özellikle etkileyen grupların hangileri olduğunu düşünüyorsunuz? Ayrıca, ENSLAVED ile ilgili düşünceleriniz neler?

Güzel sözleriniz için çok teşekkürler. “Ruun”u seçtik, çünkü şarkıyı çok seviyorduk ve kendi müzikal zevklerimizi bu şarkıya entegre etme olanağını bulacağımızı düşünüyorduk. Sanırım bunu başardık da. Aslına bakarsan, şarkı üzerinde yaptığımız değişiklikler, şarkıyı ilk dinlediğim zaman aklıma gelen şeyler baz alınarak yapıldı. Ivar’ın bu şarkıda santur kullanılabileceğini hiç düşünmediğinden eminim haha. Birçok kişi bizi progresif bir grup olarak görüyor. Gerçeği söylemek gerekirse, ne Sol, ne de ben progresif müzik dinleyen kişiler değiliz. Önceden teknik death metal gruplarını dinlerdim ama bu tarz grupların, asıl müzik zevkime nazaran daha “entelektüel” bir müzik yaptığını düşünüyorum. Eski progresif gruplar bir kenara, DREAM THEATER gibi grupları bile dinlemedik. Terminolojinin bir miktar aşındığını düşünüyorum aslında. Bugünlerde alışılmadık ölçüleri, garip tonaliteleri bulunan her şeye “progresif” denmeye başlandı. Progresif kavramı, tamamen farklı bir şeyi, bir ilerlemeyi ifade eder. PINK FLOYD progresiftir, bazı QUEEN albümleri bile progresiftir. “Progresif” kelimesi, en baştaki anlamını tamamen kaybetmiş durumda. ENSLAVED, yıllar içinde düzenli olarak kendini geliştiren az sayıdaki gruptan bir tanesi. İşe ekstrem metal yaparak başladılar ama diğer çoğu grup gibi zaman içinde yumuşamadılar, yavaşlamadılar. Sadece daha bilge bir hal aldılar.

Birçok yerli enstrüman kullanan bir grup olarak, şarkılarınızda oluşturduğunuz atmosferi canlı performanslarınıza da aktarabildiğinizi düşünüyor musunuz? Canlı performans demişken, verdiğiniz konserler ile ilgili genel düşünceleriniz neler?

Bu durum bizim için hiçbir zaman bir sorun olmadı. Şarkılar bu enstrümanlar ile besteleniyor ve çalınıyor, yani konserlerde de bunları kullanmamız gayet normal. Bu konuda yaşadığımız tek sorun ise, hayalimdeki konser atmosferini yaratabilmek için gereken sayıdaki müzisyeni, bazı finansal ve lojistik sorunlar nedeniyle, konserlere davet edemiyor olmamız. Sahnede 5 veya 6 kişi olarak çalıyoruz ve tüm müzik canlı olarak icra edilecek şekilde besteleniyor.

Şahsen DORDEDUH’u diğer “geleneksel” gruplardan ziyade, mesela KRALLICE gibi bir grupla daha çok bağdaştırıyorum. İskandinavya dışındaki (ve çoğunlukla ABD çıkışlı) black metal sahnesi hakkında ne düşünüyorsun?

Dürüst olmak gerekirse kendimizi folk ya da pagan grubu olarak görmüyoruz. Bence biz kelimenin tam anlamıyla gerçek bir progresif grubuyuz, bu her ne kadar biraz kasıntı gibi gelse de. Yine dürüst olmak gerekirse İskandinav black metal sahnesi son birkaç yılda pek bir şey ortaya koymuyordu. Bazı istisnalar var tabii. Ne yazık ki ABD black metal sahnesiyle pek alakalı değilim. WOLVES IN THE THRONE ROOM ve FAUNA’yı biliyor ve seviyorum ama şu anda aklıma başka bir grup gelmiyor.

Daha önceki bazı röportajlarınızda ikinci bir albüm üzerinde çalıştığınızı belirtmiştiniz. Bu cepheden yeni bir haber var mı?

Evet yeni albüm için şarkı yazmaya başladık. Ama çoğu insanın bildiği gibi, bizim için yeni materyal yaratmak zaman alıyor. Şu ana kadar elimizde sadece bazı temalar var, ama hala yeni, tam bir şarkımız yok.

DORDEDUH ismi kaba bir çeviriyle “ruha özlem” anlamına geliyor. ‘Ruh’ sözcüğü ile tam olarak ifade etmeye çalıştığınız şey nedir? Geleneksel değerlerinin çoğunu komünizm yönetimi altında kaybeden ve uzun süre acı çeken bir ülke olan Romanya’dan dünyayı selamlayan bir grup olarak, küreselleşmenin getirdiği ekonomik değişimlerden sonra DORDEDUH ismini antik Romanya ruhunu anmak için mi tercih ettiniz?

Spiritüellik ve ruha bağlı maneviyatın komünist rejim sırasında sürgüne gönderildiği doğru, ama biz ‘ruh’ sözcüğünü bu bağlamda ele almıyoruz. Kişisel bir perspektiften ziyade herhangi bir sosyal veya politik bağlamdan türemiş genel bir değer yapısı olarak görüyoruz. Grup ismini seçerken ‘ruh’ sözcüğüne katmadığımız diğer sözcükler bu sosyal ve politik sıkıntılarımızdan kaynaklanıyor. Günümüzde ruh batıl inançların temelindeki bir parça olarak görülüyor ve algısal anlamda başka bir alternatifi de pek yok. Post endüstriyel toplum ezoterik değerleriyle olan tüm bağlantısını neredeyse tamamen koparmış durumda. Elbette bu sosyal düzeyde gerçekleşmiş bir halde, fakat bizi ilgilendiren bu kopmanın algısal boyutlarda yaşanmış olması. İnsanlar artık belirli bazı şeyleri algılamamakla kalmıyorlar, aynı zamanda bunları saçma veya gülünecek şeylermiş gibi değerlendirerek dalga geçiyorlar.

Türkiye ve Romanya neredeyse komşu olmasına rağmen ben Türk insanlarının Gheorghe Hagi veya Mircea Lucescu gibi futbol figürleri dışında Romanya hakkında fazla bilgi sahibi olduklarına inanmıyorum, haha. Türkiye’de metal sahnesi büyümeye çalışıyor ama şimdiye kadar çok büyük bir gelişim olduğunu da söyleyemeyiz, Romanya metal piyasası ve Romanya hakkında genel olarak bizlere neler söyleyebilirsin?

Romanya metal piyasası genel olarak tüm Doğu Avrupa piyasasına veya diğer Balkan ülkelerinin piyasalarına benziyor. Birçok grup var ve bunların bazıları gerçekten de çok iyi. Piyasa giderek daha profesyonel bir hale geliyor. Genel anlamda piyasamızda çok büyük paralar dönmüyor ve bu yüzden Batı Avrupa ülkelerine oranla büyüme hızımız çok daha düşük, ama etrafta tonla pozitif şeyin olduğunu da görebiliyorum; Olması gerektiği gibi ya da en azından yeterli seviyede ses ve ışık sistemlerine sahip yeni mekanlar açılıyor, işini çok daha profesyonelce yürütmeye başlayan bir çok grup görüyorum..vs,vs. Kısaca işler iyi bir yöne doğru kaymaya başladı diyebilirim.

Çok yaratıcı bir soru olmadığını biliyorum, ama sevdiğimiz müzisyenlerin düşüncelerini öğrenmek hoşumuza gidiyor. 2012’de veya 2013’te şimdiye kadar çıkmış albümlerden favorilerin neler?

ULVER – Childhood’s End
ATOMA – Skylight
WODENSTHRONE – Curse
RUSH – Clockwork Angels

Röportaj için tekrardan teşekkürler. Bizim için zevkti. Yayınlayacağınız yeni şeyleri merakla bekliyoruz, kendinize iyi bakın.

Röportaj ve desteğiniz için çok teşekkürler. Türkiye’deki dinleyicilerimize ve bu röportajı okuyanlara da çok selamlar. Günün birinde orada çalmayı umuyoruz!

Sorular
Ertuğrul Bircan ÇOPUR

etiketler:
  Yorum alanı

“DORDEDUH” yazısına 11 yorum var

  1. Böyle insan gibi cevap veren müzisyene can kurban lan.

  2. Cidden çok güzel cevaplar gelmiş, özellikle şu geleneksel değerler sorusuna gelecek cevabı çok merak ediyodum.

    baba adammışsın hupogan… hupogom… babaganuş.

  3. owlboss says:

    Allah be! Henüz okumadım ama görünce çok sevindim :) Gerçekten albüm muazzamdı.

    owlboss

    @owlboss, Kvelertak, Dordeduh gibi yeni ve kaliteli olan grupların röportajlarını okumak bana büyük keyif veriyor, teşekkürler Pasifagresif.

  4. Korhan Tok says:

    Şu Wodensthrone da ne abartıldı ya.

  5. Jester says:

    Ulver dedi, Enslaved dedi, RUSH DEDİ. Çok da vakit ayırmamıştım bu gruba, hemen bakıyorum. Cevapları insanı müziğinden soğutan müzisyenlerden de değiller, açıklayıcı cevaplar vermişler.

  6. Mert says:

    On numara röportaj olmuş, grubu henüz dinlememiştim saldırasım geldi.

  7. Ömer Kuş says:

    “ENSLAVED, yıllar içinde düzenli olarak kendini geliştiren az sayıdaki gruptan bir tanesi. İşe ekstrem metal yaparak başladılar ama diğer çoğu grup gibi zaman içinde yumuşamadılar, yavaşlamadılar. Sadece daha bilge bir hal aldılar.”

    Şu daha bilge bir hal aldılar kısmına %100 katılıyorum. Genel olarak da güzel cevaplar vermişler, Negura Bunget’i de severim zaten, Dordeduh’u da dinlemiştim ama çok da dikkatimi verememiştim, tekrar bakmanın zamanıdır.

    Bu arada Enslaved ne kadar süper bişi lan, hıaaa.

  8. hundred says:

    TRde dinleyicileri olduğunu düşünmeleri hüzünlere gark eyledi..

  9. sefagn says:

    o değilde hagi’yi izlerken duyduğum heyecanı başka hiçbir futbolcuda duymadım. neyse hemen bakıyorum grubada

    ccc karpatların maradonası ccc

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.