# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
İLLET
11.02.2013

Türk metalinde acılı şalgam suyunun yeri ve önemi.

2004 yılından bu yana faaliyette olan ve ilk albümü “The Pattern of Life”ı bahar aylarında çıkarmaya hazırlanan İstanbullu grup İLLET’leyiz bu hafta. Tarzlarını en geniş ifadeyle “metal” olarak tanımlayan grupla, bugüne kadar yaptıklarını, bundan sonra yapacaklarını, ülkemiz metal piyasasının durumunu ve daha birçok konuyu konuştuk.

Sağolsunlar, İLLET’e yeni katılan grup üyesini ve “The Pattern of Life”ın kapağını da ilk kez bu röportaj aracılığıyla müzik severlerle paylaşıyorlar.

Bugüne kadar türlü zorluklarla baş etmiş grubun bundan sonrasının olabildiğince rahat geçmesini diliyor, sizleri röportaja alıyoruz.

Uyarı: Son soru Dexter dizisi ile ilgili spoiler içermektedir, sonra yok efendim diziyi mahvettiniz, yok efendim ben daha oraya gelmemiştim anlamayız.
Selam arkadaşlar. Umarım sizin taraflarda her şey yolundadır diyerek sorulara başlayalım.

Özgür (Vokal, gitar): Selamlar, keyfimiz yerinde bu aralar. Hemen müjdeyi verelim, Sertaç Kakı – Pasifagresif, Pasifagresif – Sertaç Kakı. Sertaç artık İLLET’in müziğindeki elektronik işlerden sorumlu. Zaten bu albümdeki prodüktörlüğümüzü de o yapıyor biliyorsun.

İLLET 2004 yılında kuruldu fakat şu ana kadar yayınlanan kayıtların tümü EP veya demo şeklinde oldu. İlk albümün bu kadar beklemesinin nedenleri neydi?

Özgür: 2004 yılında kurulmanın ardından bestelerin tamamlanması, playlist oluşturulması, kadronun kalıcılaşması ile 2006 yılını bulmuştuk. Yoğun ve güzel bir zaman sonrasında üniversitenin son yılında bulduk kendimizi. 15 tane hazır beste varken, her yol albümü gösteriyorken değişen hayat öncelikleri ve çalışma hayatına adaptasyonun herkes için farklı problemler ortaya çıkarması nedeniyle bir türlü tüm grubu albüm motivasyonuna sokmak mümkün olmamıştı. Hatta 2010 başında ara verme kararı aldık. Tam sevgili muhabbeti. Geri gelir mi ara vermek isteyen sevgili? Kudret ile isyan edip yeniden başlattık her şeyi, ilk EP’de yaptığımız gibi albümdeki parçaları da iki kişi oluşturduk. Cenk geldi bir güzel sosladı. Kaydettik. Karalama Müzik ile anlaştık, hadi çıkartıyoruz dedik, davulcu grubu bıraktı. Ne iyi etti de bıraktı, Çağrı canavarı katıldı aramıza. Tamam hazırız dedik, o da halı sahada diz bağlarını kopardı, ameliyat oldu. Ben o sırada askere gideyim dedim. Geldim, plak şirketini aradık, dükkanı kapatıyoruz dediler! Birkaç olasılık üzerinde mekik dokuyoruz şu an ama haberler iyi. Nasıl olursa olsun, bu albüm 2013 baharında çıkıyor!

Reverbnation, Bandcamp gibi sitelerdeki varlığınız, sosyal medyanın müzik tarafına ağırlık veren sitelerdeki aktifliğinizi gösteriyor. Genel olarak değerlendirdiğinizde, sosyal medya ve İLLET’in gelişimi arasında nasıl bir bağ görüyorsunuz?

Özgür: Bir çok açıdan çok rahatladık. Sürekli de takip edip yeni yollar keşfetmeye çalışıyoruz. Bu sadece İLLET ile ilgili değil, sosyal medya artık her iş dalında önemli bir basamak. Dezavantajı ise kullanıcının zevk alma süresini çok düşürmüş olması. O kadar çok şey, o kadar kolay şekilde paylaşılıyor ki yapılan parçaların, albümlerin, kliplerin vs. göz önünde kalma süresi oldukça düştü. Sürekli paylaşımda bulunmak ve aktifliği devam ettirerek insanların aklında kalmak gibi bir gayret göstermeniz lazım. Bütün o teaserlar, video bloglar bunun bir parçası.

Önceki çalışmalarınızda Türkçe sözler kullanmıştınız, “The Pattern of Life”ta da bunu devam ettirecek misiniz? Eğer hayırsa, İLLET ‘in yurt dışına açılma planının bir parçası olarak görebilir miyiz bunu?

Özgür: “The Pattern of Life” tamamen İngilizce sözlerden oluşuyor. Hedef kitleyi biraz genişletelim istedik ama Türkçe’yi bırakmış değiliz. İkinci albümü 2014’te Türkçe olarak çıkarmayı planlıyoruz.

Geçen sene içinde Karalama Müzik ile anlaştığınızı açıkladınız. Sizi bir şirket ile anlaşmaya iten nedenler nelerdi? Albüm tamamlanmasına rağmen, bir şirket ile anlaşmak için beklettiniz mi?

Özgür: Albüm kaydı 2010 sonunda bitti. Karalama Müzik ile ise 2011 ortalarında anlaştık. Bekletme nedenlerini zaten anlattım, çok acı çektik çok. Şirketle anlaşma konusu tüm gruplar olarak, hep birlikte tartıştığımız bir konu biliyorsun. Harika gruplar tanımamıza rağmen bir çoğunun albümünü veya EP’sini bir plak şirketi bünyesinde çıkarmaması sebebiyle hak ettikleri ilgiyi organizatörlerden görmediklerini fark ettik ve bu yola girdik. Ama dediğim gibi, şu anki durumu göz önüne alırsak, gerekirse, yemişim etiketi, o albümü çıkartacağız.

Geçmişi olan bir tür olsa da metalcore, son zamanlarda özellikle yurt dışındaki çevrelerde büyük eleştiriler toplamaya başladı. Bu eleştirilerin en başındaysa “orijinalliğini kaybetmesi” geliyor. Kendinizi bu tür içine dâhil eden bir grup olarak, İLLET’in “The Pattern of Life” ile getireceği orijinalliğe dair neler söyleyebilirsiniz? Dolandırmayın derseniz de tamam; İLLET’in farkı nerede yatıyor?

Özgür: İLLET aslında hiçbir zaman tam bir metalcore grubu olmadı. Nu-metalden de çok beslendik, çok eski kafa rifler de yazdık. Bu işe elektronik öğeler de kattık. Vokallerde de alışılageldik metalcore çizgisinin dışında takılıyorum. Bu sebeple biz bir “metal” grubuyuz demek daha doğru sanırım. Tüm bu farklar “The Pattern of Life” ile de devam edecek.

Cenk (Bas, geri vokal): Sahneye yalnızca ‘metalcore’ vaadiyle çıkıyor olsaydık, çoğu metalcore üstadını(!) hayal kırıklığına uğratırdık. Beş kişi potaya bir şeyler atıyor, sahneye de illet çıkıyor. Bunu herkes istediği kadar alt başlığa ayırabilir.

Kudret (Solo gitar, geri vokal): Enstrüman ve vokal yazımı açısından tam anlamıyla metalcore yapalım diye yola çıkmıyoruz. Çok çeşitli tarzlardan besleniyoruz; metalcore, nu-metal, alternatif rock, progresif rock hatta caz bile diyebiliriz. “The Pattern of Life” albümünde bu tatlardan sıkça duyacaksınız.

Çağrı (Davul): Dolandırmaya gerek yok. Metal müzik yapıyoruz, nokta. İsteyen istediği alt kategoriye sokabilir, bizim için hiç sorun değil.

Logo, t-shirt dizaynlarınız ve grup fotoğraflarınız, görselliğe önem veren bir grup olduğunuzun işareti niteliğinde. Yeni albümün görsel tasarımları ile ilgili birkaç kelam edebilir misiniz?

Özgür: Bunların hepsini eski davulcumuz Cem’e borçluyuz. Bütün görsel mimariyi yıllar önce kendi inşa etmişti. Ayrılık döneminden sonra hiç düşünmeden gene kapısını çaldık. Albüm tasarımlarında hayat paternini eski mühendislik ve tıp kitaplarındaki çizimlerle birleştirdi. Nasıl olmuş?

Gayet iyi olmuş. Peki İLLET’in beste süreci genel olarak nasıl ilerliyor? Şarkılarınızda elektronik altyapılar da kullanıyorsunuz, yaratım sürecinin hangi aşamasına dâhil oluyor bu ögeler?

Cenk: Parça yapımı sırasında herkesin ürettikleri bir havuzda toplanıyor. Tek bir riften, genel hatları tamamen oluşturulan bitmiş bir işe kadar genişleyebilen bir yelpaze bu. Sonraki aşamada ise eleme yoluna giderek çemberi biraz daraltıyoruz. Elde kalan materyallerle şarkı yapıları oluşturuluyor. Bu sürece aramızda şaka haline gelen bir “mühendis” anlayışı hakim. Sözlerde olduğu kadar müzikte de tutarlılık sağlanması gerek. Her şarkı da bu emekleme döneminde kendi başına bir şeyler anlatabilecek duruma geliyor. Kayıt aşamasına gelene dek de son dokunuşlar ve detaylar oluşmaya devam ediyor.

Kudret: Cebimizdeki tüm taşları masaya döküp en parlaklarını seçip cilalamaya başlıyoruz. Cilalama sürecinde ise İllet’in alematifarikası olan mühendisliği devreye sokup son haline ulaştırıyoruz. Ama genelde şarkıların ilk çıkış noktaları gitar riffleri oluyor.

Çok genel bir soru olacak ama, Türkiye’deki “konser kitlesi” hakkında neler düşünüyorsunuz? Seyirci ile girilen had safhada iletişim sonucu kendini tamamen bulabilen bir müzik yaptığınızı düşünüyorum; sizce bu iletişimi yakalayabiliyor musunuz?

Özgür:Konserlerde bazen kendimi askeri gazinoda müzik yapıyor gibi hissediyorum (askerliği nerede yaptığım da belli oldu hadi). Sonra insanlara bakıyorum, hepsi arkadaşım neredeyse, metal müzikle hiç alakası olmayan insanlar bir kısmı hatta. Onlar da sadece destek olsun diye geliyorlar. Direk kendimi toparlamaya çalışıyorum bunu fark edince. Başka arkadaşlarımızın konserlerine gidiyoruz, izleyenler gene çalan diğer grupların elemanları ve beraberinde hepimizin kız arkadaşları, eşleri, bir iki yakın arkadaşı. Sanırım kitlenin hepsi müzisyen oldu çıktı, pek seyirci kalmadı geriye. Biz mi bir yerde yanlış yapıyoruz bilemedim.

Çağrı: 10 yıl önce “oha konsere sadece 70 kişi geldi” diye veryansın ederdik. Şimdi 70 kişiyi görünce öpüp başımıza koyuyoruz. Bunun sebebi apaçık ortada aslında. Bu ülke bu tarz müziğe de doymaya başladı. Doyum başlayınca ego tavana vurur.

“The Memories Behind” single’ını 2011 yılında yayınladınız. Geçen 1,5 sene içinde, single’a gelen tepkiler nasıl oldu?

Özgür: Genelde olumlu diyebilirim. Şu “It does” kısmını da her konserde gelenlere söylettik mi tamamdır. Kayıtlar ile ilgili negatif eleştiri de aldık ki ne yalan söyleyeyim ne Sertaç’ın ne de bizim içimize sinmişti bu kayıtlar. Albümde yeni bir mix olacak merak etmeyin, her şey kontrol altında.

“The Pattern of Life”ın kayıt süreci uzun bir süre boyunca devam etti. Kayıt tecrübesi olan bir grupsunuz, ancak başınıza daha önceden yaşamadığınız veya beklenmedik herhangi bir olay geldi mi?

Özgür: Kayıt sürecindeki bir günüm: 07.30 kalk, 9.00 – 18.00 iş, 18.00 sonrası sırasıyla Cenk’i, Kudret’i ve Sertaç’ı evlerinden al (paşalar), Kocamustafapaşa’daki stüdyoya git. 21.00 gibi kayıtlara başla, gece 2-3’te bitir, herkesi eve bırak (paşalar) ve evine dön. Ertesi sabah 7.30’da kalk ve yeniden başla! Kayıtlardaki görüntülerden derleme video bloglar yayınladık, bazı sahneleri tekrar izleyince anlıyoruz ne kadar yorgun olduğumuzu.

Kudret: Çok zor şartlar altında yaptığımız bir kayıt oldu.Sabahın bir köründe kalkıp işlere gidip sonrasında kayıt yapmak daha önceden başımıza gelmeyen olaylar silsilesidir.

Cenk: Batmakta olan bir oluşumu yeniden hayata döndürdük. “The Pattern of Life”da hepimizden çok emeği geçen küçük dostumuz Doğanay Acılı Şalgam Suyu’ndan bahsetmeden geçmeyelim.

Sertaç (Elektronikler, prodüksiyon): O konuda bana credit verilmesi gerekmektedir. Çünkü kayıtlar zamanında ilk olarak Özgür’ü acılı adana ve şalgam ile ben tanıştırdım. Bu da böyle biline…

Ülkemizdeki metal gruplarının son yıllarda olumlu yönde bir değişim içinde olduklarını düşünüyor musunuz? Sizce Türk grupların büyümek namına karşılarına çıkan en büyük engel nedir ve o engeli aşmak nasıl mümkün olur?

Özgür:Harika gruplar, harika insanlar var. Hepimizin tek amacı var, sahneye çıkmak istiyoruz! Daha büyük sahnelere, daha çok insanın karşısına. En büyük engel de gene kendimiziz çünkü birbirimizi egolarımızla boğuyoruz. İstersek 1500 tane festival olsun memlekette, biz güzide insanlar birlikte hareket etmekte ve hakkımızı istemekte sıçtığımız sürece işimiz zor.

Kudret: Ülkemizde metal müzik ile ilgili bir müzik endüstrisi olmadığı için büyümek çok zor. Bu ortamı büyütmek ve yaşatmak ancak tüm grupların ve metal müzik dinleyicisinin dayanışması ile olacaktır.

Başka Türk gruplara sorduğumuz bu soruyu size de sormak istiyoruz. Sizce, sizin de, bizim de içine dâhil olduğumuz Türk metal dinleyicisi, açık görüşlülük ile bağnazlık arasında nasıl bir noktada duruyor? Karşılaştığınız yorumlar içinde size olumlu yönde şaşırtanlar mı, yoksa “bu devirde hâlâ bu düşünce mi?” diye karamsarlığa itenler mi çoğunlukta?

Çağrı: Yerli gruplara bakış açısı artık futbol taraftarlığı mantığıyla ilerliyor. “Bu grup güzel, diğeri de güzel” yaklaşımından ziyade gayet düz mantıkla “bu grup güzel, bu güzelse diğerleri kötü” düşüncesi hakim.

Özgür: Kabul edelim, herkesin istediği gibi bir parça asla olmayacak. Dolayısıyla ilk dinlemede kusturmadıysa, ikinci ve üçüncü şansı hakediyor yapılan bütün çalışmalar.

Kudret: Yerli gruplara bağnaz, yabancı gruplara ise açık görüşlü yaklışabiliyor. Olumlu eleştiriler hakikaten geliştirici ve yön verici olabiliyor ama olumsuz eleştiriler genelde müziğiniz şu gruba benziyor vokalistiniz şunun gibi böğürüyor oluyor. Yabancı gruplara verilen şans mutlaka yerli gruplarımıza da verilmeli.

Yeni sezonda Dexter’la Deb yakınlaşırlar mı, yoksa “ – Sana aşığım ama abimsin”, “ – Deme öyle bacımsın” olayı devam eder mi?

Cenk: Sahneye çıkış müziğimiz Blood Theme yüzünden bize dava açmadıkları sürece olaya tüm Miami Metro’nun dahil olmasını bile destekliyoruz.

Hepsi bu kadardı, umarız albüm ve sonrasındaki her şey istediğiniz gibi gider. Son olarak söylemek istediklerinizi alalım.

Özgür: Ağlamak yooğoğoğğooook, gülmek var, yarınlarda yarınlarda mutlu günler var.

Kudret: “The Pattern of Life”ı dinleyin ve boynunuz kopana kadar yardırın.

Röportaj
Ahmet Saraçoğlu

etiketler:
  Yorum alanı

“İLLET” yazısına 2 yorum var

  1. Grubun cevaplarını ilk defa burada okuyorum, doyurucu bir röportaj olmasını sağlamışlar. Çok teşekkür ederim kendilerine. Ayrıca süper olmuş Özgür. :)

    Ay-ayrıca şalgam dediğin kilikyadır.

  2. Uzun zamandır adını duyduğum, ancak bir türlü dinleme fırsatı bulamadığım bir gruptu, röportajla biraz daha tanımış oldum, pek mesudum. Fotoğrafların tüm ayrıntılarına bayıldım. Çok tebrik ediyorum ve en yakın zamanda izlemeyi umuyorum.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.