# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
ODDLAND – The Treachery of Senses
| 23.12.2012

Garip şeyler.

Özgür DURAKOĞULLARI

Düşünün ki egzotik bir ülkeye bir ziyaret yaptınız, bu ilk kez gittiğiniz ülkenin çok özel bir restoranına gittiniz. Tam da maceracı ve değişiklik aradığınız bir moddasınız, -atıyorum- “frusinte agibolo” isimli bir yemeği sipariş ettiniz. Bir baktınız, karşınıza kuru fasulye-pilav geldi. Ne hayal kırıklığı olurdu değil mi? Yapacak bir şey yok, kaşığınızı daldırıp bir lokma aldınız, o da nesi. Hayatınızda yediğiniz en lezzetli şey!

Oddland isimli grup da, tam da bunun gibi çok iyi bildiğim bir tarzı bana öyle bir yedirdi ki, dinlemekten bıkmıyorum ve git gide daha çok keyif alıyorum. Finlandiya’nın popstar tarzı metal müzik yetenek yarışması Suomi Metal Star’ı birincilikle tamamlayan topluluk, Century Media’dan bir albüm çıkarmaya hak kazanıyor, ve bunu çok da iyi değerlendiriyorlar. Bu ilk albümlerinde, bilindik progresif ve teknik metal gruplarına biraz fazla öykünülmüş olsa da, ilk başta dediğim gibi çok çok lezzetli ve kalifiye bir albümle giriyorlar piyasaya elemanlar.

Gitar/vokal Sakari Ojanen, albümün girişinde tıpkı Daniel Gildenlöw’ün rap’vari gırtlaklı seri vokallerine benzer bir stilde söylüyor, zaman geçtikçe Mikael Akerfeldt’ten Tomi Joutsen’e kadar giden bir takım benzerlikler farkediyoruz adamın vokalinde. Bunun yanında, bir hayli kendine özgü söylediği kısımlar da var elbette. Grubun müziği de genel olarak benzer biçimde değerlendiriliyor. Yani hem çok bariz etkilenimler var belli teknik gruplardan, hem de grubun müziğinin, küçümsenmeyecek derecede bir kendi karakteri de mevcut.

OPETH – “Ghost Reveries“i aratmayacak groove’lukta bir kayıt, ya da ZERO HOUR, MESHUGGAH gibi gruplara göz kırpan tekniklikte bir rif işçiliği de en çok dikkati çeken şeylerden albümde. Aksak ritmin üstüne seri metronomlu düz bir melodi oturtma benzeri aksiyonlardan, ve tuhaf zamanlı ölçülerden oldukça fazla faydalansalar da, müziği çok uçuk olarak değerlendirmek pek uygun değil. FATES WARNING, SYMPHONY X gibi geleneksel progresif metal gruplarında rastladığımız bütünlük ve köklerine bağlılık bu toplulukta da mevcut. Ayrıca kompleks ve yer yer biraz uçuklaşan kısımlar, ve heavy metal gibi ayakları yere basan, düz ve ilk anda yakalayıp kendine eşlik ettiren melodileri/ ritimleri dönüşümlü olarak kullanmaları albümü uzun bir zaman dilimi sıkılmadan dinlenebilecek hale sokuyor.

Dan Swanö’nün prodüktörlüğünde gerçekleştirilen kayıt, bilmemkaçıcını albümünü çıkartmış paralı ve şöhretli gruplarınkini hiç de aratmıyor. Yani Century Media fırsatını çok iyi kullanmış ODDLAND. Sert ve tempolu kısımlarda gaza gelirken, dinginleşen bölümlerde vokalin çatallı ve derinden yorumunun nüanslarını son derece net duyabiliyoruz. Davullar ve baslar mükemmele yakın tonlara ve performansa sahipler. Davulcu hem çok iyi çalıyor, hem de zillerle falan müthiş süslemiş albümü. Distortion’ların yoğun olduğu kısımlarda da iyi ayırt edilebilen baslar, bazı kısımlarda davullarla yalnız kalıp inanılmaz işler yapıyor.

Parçalara gelirsek, tüm albüm mükemmele yakın bence. Ama “In the Eyes of the Mourning”deki eski Opeth’i de andıran doom’vari hava ve duygu dolu gitar solosu çoğumuzu etkileyecektir diye düşünüyorum.

Progresif müzik türü, son zamanlarda birçok saf tarzı epey melezleştirdi bence. Ama bu iki taraflı bir durum elbette, progresif metal’in en etkin grubu DREAM THEATER da birçok başka tarzla kendi tarzını melezledi. Çağ sentez çağı, ama iyi ve özgün bir melezle, kötü bir taklidin ayrımını da yapabilecek seviyeye ulaştı dinleyicilerin çoğu bana sorarsanız. Böyle bir yeteneği ve fırsatı ruhsuz bir rifler, melodiler, teknikler yığını halinde harcamak da mümkün olabilirdi, ama ODDLAND iskeleti iyi kurarak parlak bir başlangıç yapıyor müzik macerasına.

9/10
Albümün okur notu: 12345678910 (7.58/10, Toplam oy: 12)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2012
Şirket
Century Media
Kadro
Joni Palmorth: Bas
Sakari Ojanen: Vokal, gitar
Jussi Poikonen: Gitar
Ville Viitanen: Davul
Şarkılar
1. Above and Beyond
2. Flooding Light
3. In the Eyes of the Mourning
4. Aisle of Array
5. Past the Gates
6. Still the Spirits Stay
7. In Endless Endeavour
8. Sewers
9. Lines of Silver Blood
10. Ire
  Yorum alanı

“ODDLAND – The Treachery of Senses” yazısına 29 yorum var

  1. GiantZillerIndo says:

    vuh. bayıldım. in the eyes… da çok hoşuma gitti. böyle riffe abanan progresif hadiseler başka güzel oluyor. klavye metalden sıtkı sıyrılmışlar için tam. bu tarz kritiklerinizin bollaşması dileğiyle özgür bey. pek nefis olmuş.

  2. baha says:

    bu senenin kendi tarzında iyi çıkışlarındandı. genel olarak beğenmiştim ama vokal ve bazı yerlerdeki ritim gitar numaralarını çok tutmadım. biraz alterntif soslu geldi ama genelinde başarılı. bazı yerlerde klavye eksikliğini de hissettim. vokali ama sevemedim. bu da gildenlöw etkisinden kaynaklanıyor. sadece ymuşak pasajlı yerlerde söylediği zaman iyiydi. swanö iyi bulmuş bu grubu.

  3. @baha, Aslında daha çok Tomi Joutsen’e benziyo bence vokalist, Gildenlöw ve Akerfeldt etkili kısımlar daha çok partisyonlarla alakalı. Bu kadar iyi müzikaliteli bir ilk albüm bi de acayip orjinal olsaydı neler olurdu tahmin edemiyorum.

    @GiantZillerIndo, eyvallah abicim. :)

    baha

    @Özgür Durakoğulları, ben partisyonlara girmeden genel olarak yazdım. vokalisti joutsen’in tarzına hiç benzetemedim gildenlöw’ün birden hırçınlaşan vokalleri bunun üzerinde çok daha etkili. mesela one hour by the concrete lake’deki vokaller. bu adam o albümü iyi etüt etmiş olmalı. müzikte benziyor ya, onun dışında joutsen çok duygusal. adamım o benim. :)

  4. Overload says:

    Bu ne güzelliktir bea… Kesinlikle çok beğendim tarzlarını, ellerindeki bütün fırsatları değerlendirmişler. İnşallah sonları Popstar Abidin gibi olmaz.

  5. Baybora says:

    In The Eyes Of The Mourning’e tipik bir Youtube gezintisinde rastlamıştım çok önceden,beğenmeme rağmen dinlememiştim albümü. Fırsatım olursa bakacağım.

  6. kantele says:

    Evet, Opeth’e baya bir benziyor. Yalnız bu kuru fasulye girişi pek olmamış.

    Özgür Durakoğulları

    @kantele, Akşamdan ıslamadığımdandır :F

    Batuhan Bekmen

    @Özgür Durakoğulları, Hahahahahhdsgfds

    Ertuğrul Bircan Çopur

    @Özgür Durakoğulları, Ehehahhadfs epeyce kendime gelemedim.

  7. önder says:

    Vallahi hocam emek vermişsin kritik yazmışsın saygı duyuyorum ama Opethe hiç benzetemedim ben bu albümü. Mikael’in yaptığı işlerle hiç alakası yok. Eğer bu benziyorsa, piyasadaki her albüm Opethe benziyodur eminim. Ghost Reveries atmosferi groove’luğu bu albümü altı üstüne çevirir. Bu albümdeki groove ancak amerikalı metalcore gruplarının grooveluğuna eşdeğerdir.

    baha

    @önder, yukarıdaki “in the eyes of the mourning”de 4.07′de giren o vokaller mikael akerfeldt’e benzemiyor mu? opeth’in ilk dönem şarkılarındaki akustik-vokalli yerlere benziyor bence. flooding light’ın girişinde bile belli neredeyse. groove olayından bahsetmiyorum.

    Özgür Durakoğulları

    @önder, İkimizden birinin kulakları ona ihanet ediyor olmalı. :) Bana göre clean ve dingin pasajlarda bariz ötesi bir OPETH etkisi var. Groove’luk olayında da Past the Gates’de 1:50′de başlayan özellikle gitar tonlarında bariz Ghost Reveries tadında bi olay var bence.

    saw you drown

    @önder, Dinlediğim tek şarkı itibariyle bende ghost reveries groovelu’ğu bulamadım.

    kezban

    @önder, Son dönemde çıkıp da opete benzeme lütfunda bulunulmayan bir grup olmadığından en azından ben çok da bi benzerlik aramadım.

  8. saw you drown says:

    Above and beyond son zamanlarda dinlediğim en rahatsız edici şarkı olabilir.

  9. Lefthanpath says:

    ben de çok beğendim bu grubu. bize tanıştırdığı için yazara teşekkür ederim. geçişlerde ve özellikle efektli vokallerde opeth’e baya benzettim ama riffler opethvari progresif yapıya göre djent ve teknik death metal türlerine daha yakın.

    Özgür Durakoğulları

    @Lefthanpath, Teşekkür ederim. Son dönemde kritiklerde “şu şuna benziyor” söylemlerinden kaçınmaya çalışsam da, bu grupta biraz fazla benzetilesi kısım olduğundan mecbur kaldım gibi bişey oldu. Ben groove olayına basit bakıyorum, ve groove metal ile paralel bi anlamda kullanmıyorum. Mesela Dream Theater’ın yaptığı gibi aniden tempoların kesintiye uğradığı ritimler, benim groove anlayışımın antitezi bi nevi. Sound dolgun ve ritimler hem sofistike hem de insanın içini hoplatıyosa, yani aksak ritme bile vücut eşlik ediyosa o benim için başarılı bir groove’dur örneğin. Aklıma groove olayında gelen en iyi örneklerden biri şu parçadaki mısra melodileri, özellikle davul ritmi.http://www.youtube.com/watch?v=JeITMxApxKw

    Lefthanpath

    @Özgür Durakoğulları, şarkılar kesinlikle groovy. ne demek istediğin anlıyorum. ben sadece riff bakımından bir kıyaslama yapmıştım.

    Özgür Durakoğulları

    @Lefthanpath, Tamamdır, ben de bi iki yerde konusu açıldığından senin mesajın altına toptan fikrimi yazdım, öbür türlü uğraşmak yerine. :)

    Lefthanpath

    @Özgür Durakoğulları, en iyisini yaptın. bir yerden sonra “hayır!sen yanlış biliyorsun”‘a kadar gidiyor mesajlar. :)

    baha

    @Özgür Durakoğulları, albüm kritiklerinde eğer bir grup başka bir grubu anımsatıyorsa bunu belirtmen iyi olur, çünkü insanların kafasında bir şeyler oluşur böylece. aksi taktirde insanlar sana soru sorar neye benziyor diye. en azından burada belirtmemiş olsaydın burada sana sorardım ya da video yardımıyla öğrenirdim ama videodan şarkı dinlemeyi de pek sevmiyorum. o yüzden belirtmen iyi olur çünkü son zamanlarda pek özgün bir şey yok biliyorsun. mutlaka birileri birilerine benzemekle meşgul. özgün takılmaya çalışsalar bile.;)

    Özgür Durakoğulları

    @baha, Benzetme olayı göreceli de olabildiğinden, mümkün olduğunca kaçınmak daha makul geliyor bana şimdilik. Barizse söylerim tabii. Ya da başka şekilde anlatamazsam. Bence artık özgünlük: bütünlük, sound, vuruculuk, ruh gibi şeylerle veriliyor. Ya da son paragrafımdaki gibi, başarılı sntezlerle. Yoksa evet, ritimler, armoniler, melodiler bir yere kadar fark yaratabiliyor doğası gereği. Bir de, bi söz vardı, “gelecek, öğrenen, öğrendiklerini unutabilen ve yeniden öğrenebilenlerin çağı olacaktır” gibisinden. Buna temelde katılıyorum, unutmak derken, yani önündeki ürünü taze bir algıyla değerlendirebilen daha fazla haz alır gibime geliyor. Öbür türlü, fazlaca analiz edildiğinde, yüzlerce yıl önceki müziklere bile benzetebiliriz, çok orijinal olarak adlandırılan tarzları bile.

  10. brutallica says:

    Öncelikle Özgür Durakoğulları’na fazla kavram,teknik kaygısı gütmeden gayet sade bir anlatımla kaleme aldığı bu değerli paylaşımı ve zahmeti için sonsuz teşekkürler. Albümü tamamen dinledikten sonra yazmak istedim.Yazarında dediği gibi kalite olarak pek de acemi bir yanı yok gayet dinlenilir ve sevilir bir albüm olmuş.Groove tanımı üzerinde çok durulmuş ki albümdeki bazı şarkıların bir kısmı buram buram groove bir yapıdayken(bkz.Lines Of Silver Blood) neden üzerinde bu kadar durulmuş anlamadım.Anlamam da gerekmiyor, evet :) Benzetme kısmına da dahil olmadan edemiycem çünkü vokalin ses tellerinden birkaçının Mikael A. ve Tomi J. ile 1. dereceden bir akraba olduğundan hiç şüphem yok.

    Özgür Durakoğulları

    @brutallica, Eyvallah abi. Son cümlene de ayrı sevindirik oldum. Gerçi İhsahn’a bile benzeten de çıkmıştı vokali. :)

    brutallica

    @Özgür Durakoğulları, Ihsahn benzetmesi çok farklı bir benzetme olmuş :).Zorlarsak biraz benzetebiliriz şöyle ki : http://www.videositesi.net/komik-video/organize-isler-sean-connery-benzetmesi

  11. noise says:

    Kendilerine Benziyorlar (nokta)

  12. Canoir says:

    Bu baya iyi bi albümdü he. Açayım da dinleyeyim. Nasıl hatırladım ben de bilmiyorum

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.