# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
CAMEL – Harbour of Tears
| 04.03.2012

Büyük buhran.

Ortalıkta mutlu mutlu dolaşırken ve havada günlük güneşliyken elime bir anda geçen melodiler diyarı hayatımı bir anda sonbahara çevirmişti. Yalnız benim değil, odada bulunan o 6 kişi de bana katılmış ve başlangıcından sonuna kadar hiç kimse ağzını açmamıştı. Ta ki sonuna kadar, o meleksi ses kuş cıvıltılarıyla birlikte denizin seslerine karışıncaya kadar… Tam 15 dakika.

İnsan bazen böyle duygu sağanağı yaşayabiliyor ve her zaman da olmuyor. Belki içte bir şeyler birikiyor ve sonradan da bir anda katarsis yaşayabiliyoruz. Çok seneler önce değildi aslında, sadece 1996 yılında böyle bir materyal ile karşılaşmak, onu anlamak, sorgulamak ve bir anda geçmişe, tarihe dönmek insanı sarsabiliyor, gerçeklerle baş başa bırakılmak ve belki de en önemlisi hayatı sorgulamak. Ayrılışları, birliktelikleri, aile hayatının getirdiği o sımsıkı bağları yaşamak ve en sonrasında da büyük buhran sonucu birbirlerini hiç görememek, sarılamamak.

1845’li yılların başlarında İrlanda’da meydana gelen o büyük kıtlık her şeyin başlangıcı olmuştu. O sıralarda insanlar ne hayaller peşindeydi kim bilir, kimisi de Clare ve Manu gibi büyük aşk yaşıyordu ve ailesi sıkıntılar yüzünden Amerika’ya göç etmişti. Clare’yi Galwan tepelerinde sonsuza kadar bekleyeceğini haykıran sevgilisi Manu ise onun hala döneceğine inanıyordu. Çok değil yıllar sonra İrlanda yine kıtlık dönemi yaşadı ve Frank McCourt’un “Angela’nın Külleri” adlı eserinde anlattığı gibi insanlar işsizlik yüzünden oldukça sıkıntı çekti ve psikolojik olarak göçe zorlandı.

Zamanımızın en iyi otobiyografik roman yazarlarından birisi olan McCourt sanki bir mektup duygusallığında anlattığı bu eserinde sıkıntılı İrlanda bütün çıplaklığıyla anlatılıyordu. “Harbour of Tears” adlı eserde bundan farklı değildi. “Mirage” albüm tanıtımında üstat Andrew Latimer’ın nasıl bir ruh dünyası olduğunu ve kırılgan içyapısının ardında o naif duygularını bize iletmekteki başarısını biraz irdelemiştik. Harbour of Tears ise kendisinin aynen mektuplardaki gibi sımsıcak ve samimi duygularla yazdığı sıkıntılı geçmişine yolculuk yaptırıyor ve bizi İrlanda’ya götürüyor.

Yokluk içindeki yedi kardeşten biriyim ben. Beşimiz yeni bir sayfa açmak için evimizi terk etmeliydik.” diye başlar söze Latimer. Bu cümle o kadar keskin bir acı içeriyor ki inanılmaz. Gerçekçiliğin bütün sınırlarını altüst ediyor ve bütün çıplaklığıyla hayatın artık nerelere geldiğini gözler önüne seriyor. Bir önceki John Steinbeck’in güçlü realist eseri “Gazap Üzümleri”nden esinlenerek yaptığı “Dust And Dreams” adlı albümde de bu gerçekçiliğin içine yaşam savaşı yüzünden bir ailenin yolculuğuna tanık ediyorduk.

Şimdi veda vakti, beni hep hatırlayın. Hüzün limanından yelken açıyoruz.” cümlesi artık bir ailenin parçalanışının resmediliş sözleridir ve Andrew Latimer bunu büyüleyici geçişlerle öyle bir canlandırır ki gözünüzü kapattığınızda kendinizi bir film izlerken bulursunuz.

“Harbour of Tears”, 70’leri büyük başarıyla ve 80’leri ise müzikal farklılıklarla geçiren Camel’ın 90 sonrasında yaptığı en başarılı albümlerden birisidir. Çok güçlü kavramsal öğelerle desteklenmiş konsept bir yapıttır. Dust And Dreams ile yarattığı o çiğ tonlar yerini daha tok gitar tonlarına bırakmış ancak davul tonajlamalarında biraz eleştirilmekten de kurtulamamıştır. Kadın vokalist Susan Hoover’ın (bazı şarkıları Latimer ile birlikte yazmıştır) katkısının çok büyük olduğu bu albüm, basist Colin Bass’ın da gerek vokalleri gerekse de müzikal fikirleri doğrultusunda oluşturulmuştur. “Harbour of Tears” ne “Mirage” gibi caz ve ritmik öğeler taşır ne de Camel’ın 80 dönemindeki new wave etkili eserlerine benzer. “Harbour of Tears” gücünü İrlanda’nın müziğinden alan keltik, zaman zaman klasik müzik ve folk normlarından beslenen çok güçlü ve detaylı bir müzikal yapıya sahiptir. Flüt ve klavye kullanımı, sinematografik geçişler, Latimer’ın oldukça David Gilmour’un duygusal icra ediş tarzına benzeyen inanılmaz yapısı ve müthiş enstrümantal bölümleriyle vazgeçilmez bir eserdir. Opeth’ten Mikael Akerfeldt bu albümün gitar tonlarından ve albümün tamamından oldukça etkilendiğini gözler önüne sermekten de kaçınmamıştır.

Albüm Susan Hoover’ın bir geleneksel eseri yorumlamasıyla başlar ve Latimer’ın gitarı girdiğinde ise siz çoktan bambaşka bir dünyaya adım atmışsınızdır artık. Albümün canlandığı ve Latimer’ın artık sıra dışı melodilerle cirit attığı “Send Home The Slates”, bir hüznün nasıl yaratıldığına tanık olabileceğiniz kısa “Under The Moon” adlı çalışma, Colin Bass’ın bas figürleriyle başlangıcı yaptığı albümün en sürükleyici bestesi “Watching The Bobbins” sizi hüzün ve aynı zamanda gariptir huzur yolculuklarına çıkarabilecek derecede güçlü besteler. Folk etkilerinin başlıca ana öğesi olduğu “Eyes of Ireland”, flütün sinsi sinsi içe işlediği “Running From Paradise” ve sonrasında ise Andrew Latimer hep Latimer… End of the Day adlı bestenin sonlarına doğru yavaş yavaş içten içe sizi melankoliye davet eder ve flüt sonrasında gelen son 46 saniyede neler olduğunu tahmin edemeyeceğiniz iç hezeyanları geçirmenize sebep olur. Sonrasında ise gemi yolculuğuna devam eder…

Albümün son eseri “The Hour Candle” adını taşıyor. Ben ve o 6 kişi albümün sonlarına yaklaşırken bittiğini sanıyorduk ama yanıldık hem de çok kötü yanıldık. Başlangıcından sonuna kadar hiç kimse ağzını açmamıştı ama o meleksi ses kuş cıvıltılarıyla birlikte denize karıştı dalgalarla bütünleşti tam 15 dakika. Andrew Latimer hüznün kıyısında o deniz seslerini bize armağan etmişti. (“The Hour Candle” 23 dakika olarak gözüküyor ama müzik bittiğinde sakın kapatmayın son 15 dakika kala sesini açın ve deniz dalgalarını öyle dinleyin.)

Babamın sesi hala kulaklarımda
“Nereye gidersen Tanrı yardımcın olsun oğlum.”
Hüzün limanından yol alıyoruz.
Elveda
Beni unutmayın.

Baha ÖZER

Albümün okur notu: 12345678910 (8.25/10, Toplam oy: 96)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
1996
Şirket
Camel Productions
Kadro
Andy Latimer: Gitar, flüt, klavye, vokal
Colin Bass: Bas, vokal
Mickey Simmonds: Klavye
John Xepoleas: Davul
Şarkılar
1. Irish Air
2. Irish Air (Instrumental Reprise)
3.Harbour of Tears
4. Cobh
5. Send Home the Slates
6. Under the Moon
7. Watching the Bobbins
8. Generations
9. Eyes of Ireland
10. Running from Paradise
11. End of the Day
12. Coming of Age
13. The Hour Candle (A Song for My Father)
  Yorum alanı

“CAMEL – Harbour of Tears” yazısına 11 yorum var

  1. hen says:

    Her Camel dendiğinde araya Opeth ve Akerfeldt sokuşturulmasından bıktığım için 1 verdim. Sonra “kim 1 veriyor lan?” demeyin. Tabii ki hen ;)

    b

    @hen, sen bundan sıkılabilirsin ama bunu bilmeyen yeni dinleyici arkadaşlar olabilir onları da düşünerekten yazıldı o çok mu kötü yaptım bilemedim. ayrıca camel’ın rajaz, moonmadness albümünü, comus’un first utterance albümünü hatta hatta akerfeldt’in etkilendiği birkaç tane 70′lerden topluluğu da kritikleyeceğim ve her kritiğin bir cümlesinde de akferfeldt’den ve opeth’den de bahsedeceğim, bunu yapacağım arkadaşım ve sen de her birisine 1 puan ver olsun bitsin. çok mu kötü yaptım arkadaşım. hey allahım ya!

    tuğcan

    @b, Valla çok da menem bişey yapıldığı söylenemez. Hiç de orjinallik içermiyo böyle yaklaşımlar aksine özentilikte uç noktayı simgeliyo. maykıl akarfide gelip de ” sezen aksu çok güzel müzik yapıyo ben de onun gibi olmak istiyorum” demiş olsaydı düşünemiyorum neler çıkacağını :DDD

    Osman

    @hen, aynen, bıktım, yeter, öff, pöfff!!! yıl 2012 olmuş hala “akerfeldtin sevdiği grup camel”! metallica black albümden sonra bozdu gibi bişey oldu bu. camel gördüğüm yerde ctrl f’ye basıp opeth yazar oldum.

    not: kritiği yazan arkadaş alınmasın, kendisinin müzik bilgisine ve zekasına hayranım. kritik de güzel olmuş.

    not 2: opeth en sevdiğim grup, camel en sevdiğim 2. prog rock grubudur.

    hen

    @Osman, “CTRL+F” kısmında güldüm.

  2. kuruntu says:

    Camel’ın varolduğunu bilmek bile güzel.

    b

    @kuruntu, teşekkürler o senin inceliğin.:)

  3. Milky Flames says:

    sıkıcı bir camel albümü. bir dahaki sefere rajaz kritiği beklerim :)

    saw you drown

    @Milky Flames, Aynen rajaz kritiği bekliyoruz. Duy sesimizi baha özer. :)

  4. Barış Dai says:

    Kritik güzel olmuş ancak yazıda ciddi bir hata var. Susan Hoover bir vokalist değildir. Camel’ın müziğine katkısı şarkı sözü yazımıyla sınırlıdır. Hoover’ın sanılan vokaller (sanırım Irish Air’den bahsediliyor) Mae McKenna’ya aittir.
    Ayrıca albümün Colin Bass’in vokalleri ve fikirleriyle şekillenmiş olduğu fikrinin, pek az şarkıda -sadece- geri vokal olarak bulunduğu için ve albümde hiçbir şarkının söz ve müziğini yazmamış olduğu için yanlış olduğunu düşünüyorum.
    Umarım yazdıklarım ukalalık olarak algılanmaz, sadece birkaç yanlışı düzeltme niyetiyle yazdım.

  5. baha says:

    Yazının o cümlesinde sadece colin bass kastedilerek yazılmamıştır.o dönemde colin bass’ın solo albümlerindeki müzikal fikirlerin bu albüme etkisi yadsınamaz bir gerçektir. ki zaten colin bass bu albümde yeterince kendisini gösteriyor. O cümlede ayrıca konsept olarak bu albümün tamamının andrew latimer’ın eseri olduğu yazıyor ama müzisyenler albümü yaparken zaten birbirleriyle fikir alışverişinde bulunur. Hiçbir sözü yazmamış olsa bile. Sonuçta camel’a yön verenler böyle yaparlar. Yalnışlık için ise özür dilerim. Zamanında non serviam’da doğu yücel de yapıyordu aynı tarz yanlışlıkları. Dikkat etmek lazım. Teşekkürler.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.