# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
SATELLITE – A Street Between Sunrise And Sunset
| 06.10.2011

Sobada kestane pişirme özlemi.

Özgür DURAKOĞULLARI

COLLAGE isminde, az kişiye ulaşabilmiş olmasına rağmen, eriştiklerinin kalbine dokunmayı başarmış bir grubun dağılmasının ardından, o topluluğun önemli isimleri SATELLITE ismindeki, nispeten benzer tarzdaki grubu kurdular. Her ne kadar COLLAGE’ın naifliği ve inanılmaz ruhuna büyük sevgim, tutkum da olsa; SATELLITE’ın da bambaşka ruhuna ayrı tutkunum, vurgunum. Belki de bir arabesk tutkununun yaşadığı hislere yakınını yaşatıyor bana bu adamların albümleri. Yalnızca hislenme oranı olarak diyorum, yoksa arabesk veya funeral doom gibi salt ve baskın bir depresiflik yok bu adamların müziğinde. COLLAGE’da belli oranda depresiflik vardı, hatta albüm kapağından bile belliydi bu. Lâkin SATELLITE melankoliyle, taşkın enerjiyi çok iyi harmanlayan, dengeli ama ruhani, özellikle seri perküsyon kullanımı neticesinde yer yer iyice taşkınlaşan bir müzik sunuyor bize.

Topluluğun tüm albümleri çok güzel, benim bu albümü tanıtma sebebim ise hayatımda beni en etkileyen parçalardan birini –The Evening Wind- ihtiva etmesidir eserin. Parça o kadar zengin ki, standartlara göre hayli uzun kabul edilecek bir şarkı olmasına rağmen, bırakın sıkılmayı, tek saniyesini kaçırmamak için tam bir teslimiyetle kendinizi bırakıyorsunuz bu başyapıta, ve kaotik post-modern dünyada ruhunuzun sığındığı romantik limanlardan biri oluyor şarkı. 12 küsur dakikalığına da olsa ruhunuz kendini güvende hissediyor, aynı zamanda güzel bir maceranın adrenalini de içinize doluyor.

COLLAGE’a nazaran daha popvari synth’ler kullanmasıyla dikkat çeken grup, bunları müziğine çok yakıştırıyor. Grubun beyni, alışılmışın dışında bir biçimde, davulcu Wojtek Szadkowski. Kendisi hem bestelerde oldukça söz sahibi, hem de türde hiç de alışılmadık olan hızdaki ataklarıyla müziğe farklı bir hava katıyor. (Özellikle son albümleri “Nostalgia”da adam bildiğiniz grindcore atakları yapmış) Grubun bir canlı DVD’sini izleyen biri olarak, konserde emprovizasyon içeren şarkılarda bu hızlı davulculuğu daha iyi duyuluyor diyebilirim. Stüdyo albümlerinde de kötü mü? Bence değil, en azından hem kulağımı tırmalamıyor(zira yumuşak ve güzel tonlanmışlar), hem bu bir nevi bir farklılık olarak göze çarpıyor, grubu diğer neo-progresif topluluklarla karşılaştırırsak.

Grubun bas-vokali Robert Amirian, öncelikle çok iyi bir ses kullanıcısı. Çok derin, ama gerektiğinde güçlenen kadife gibi bir sesi var kendisinin. COLLAGE’da daha volümlü söylüyordu. SATELLITE’da da sesini güçlü kullandığı anlar var, ama daha ağırlıklı olarak derinden bir yorumu tercih etmiş. PESleri FM’lerinden daha etkileyici. Tamam bu espri olmadı. (FAIL). Pesleri, tizlerinden daha etkileyici diyebilirim. Ama yine de her yönüyle sesine hakim olabiliyorken, duygusal tonlamalarından da ödün vermeyen bir vokalist olabilmiş diyebilirim kısaca.

Ana klavyeci (iki adet klavyeci görünüyor bu albümde, ben de grubun daimi elemanının aslan payına sahip olduğu yordamasında bulunarak yazıyorum.), çok farklı synth’leri başarıyla müziğe entegre etmiş, ve çok dinamik bir çalış stili var. Zaten neo-progresif müzikte klavyeler, belki de en önemli enstrümanlardır, bilindiği üzere. Palzcewski de bu yükün altından başarıyla kalkmış. Geleneksel’e fazla takılmış prog dinleyicileri eminim bu yer yer popa kayan synth kullanımından hiç hoşlanmamışlardır, ama benim açımdan hiçbir problem olmamasını da geçtim, ayıla bayıla dinliyorum bu klavyeleri.

Gitarlara gelirsek, Sarhan Kubeisi gitardan anlayan çoğu kişinin takdirini toplamış, genellikle Gilmour tarzı sololarıyla ön planda anılan bir enstrümantalist. 16’lık, 32’lik notalara rastlamıyoruz, neo-prog’a uygun biçimde. (Grubun tek anarşisti davulcu bu bakımdan.) Clean gitarlarıyla olsun, güzel ritimleriyle olsun bence hayli doyurucu bir gitarist bu iri kıyım amca.

Albümün başta bahsettiğim şaheseri ilk şarkı, lakin ilk 3 parça da yakın kalitede, bambaşka lezzetler sunan çalışmalar. The Evening Wind müzikal olarak o kadar zengin materyaller içeriyor ki, salt neo-prog şaheseri demek de yeterli olmuyor onun güzelliğini betimlemede. İkinci parça daha naif girişi, ve güzel geçişleriyle etkileyen bir çalışma. 3. Parça Midnight Snow ise baştan sona naif, sıcacık bir çalışma. (Buz kesen bir kış gecesinde içimizi ısıtan odun-kömür sobası üstünde kestane pişirirken ne güzel gider. Ne alaka bilmiyorum, öylesine aklıma geldi) Öte yandan, sonraki parçalarda da kalitede belli bir düşme yaşanıyor diyemem. Bu 3 parça aşırı iyi sadece. Bir de kapanış parçası benim çok hoşuma gidiyor, lakin o çok daha öznel bir beğeni. O bakımdan, fazla “Dinleyin ulan!” demeyeceğim. (ne haddime) Dediğim gibi albümde tek boş şarkı yok, lakin albümün en ağıza dolanan, akılda kalan nakaratları sanırım Fight parçasınınkiler.

Edit: İtiraf edeyim, albüme ismini veren şarkıdan bahsetmeyi unuttum. Kritikle birlikte dinliyordum albümü, şimdi oraya gelince “hasktr!” oldum adeta. Albümün kesinlike ilk 3 parçasıyla güreşebilecek kalitede, enfes bir çalışma bu da. Yine unuttuğum diğer bir detay, albüm kapağının etkileyiciliği. Bilmiyorum, en azından ben çok beğeniyorum bu kapağı. Neden editleyip, unuttuğumu çaktırmama atraksiyonuna girmiyorum, bilmem. Albümün samimiyeti bana da geçti sanırım. (Naber pampişlerim? Tamam canım samimiyetin de bir sınırı var. Ama “ben de dedim bunu” diyebilmek büyük bir rahatlama. En azından dedim de kurtuldum bu kelimeyi.)

Eğer albüme göz atıp beğenirseniz, “Into The Night” başta olmak üzere diğer 3 albüme de şans verebilirsiniz. Zira topluluğun zayıf tek bir albümü bulunmamakta, kaldı ki her albümün diğerlerine farklı üstünlükleri bulunmakta. Bu Polonyalılar işlerini biliyorlar.

9,5/10
Albümün okur notu: 12345678910 (7.47/10, Toplam oy: 32)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2003
Şirket
Metal Mind
Kadro
- Robert Amirian: Vokal
- Mirek Gil: Gitar
- Sarhan: Gitar
- Darek Likowski: Klavye
- Krzysiek Palczewski: Klavye
- Wojtek Szadkowski: Davul
Şarkılar
1. The Evening Wind
2. On The Run
3. Midnight Snow
4. No Disgrace
5. Not Afraid
6. Now
7. Fight
8. A Street Between Sunrise & Sunset
9. Children
  Yorum alanı

“SATELLITE – A Street Between Sunrise And Sunset” yazısına 19 yorum var

  1. b says:

    polonya progresif rock’ının ikinci jenerasyon gruplarından bu. ama ne yazık ki ülkemizde bir kitle yaratmayı başaramamıştır. bunun sebebi de müziklerinde kullandığı ultra-ilginç yapıdan kaynaklanıyor ve bunu da şimdiki prog gruplarının kullandığı da pek söylenemez. bana göre polonya’nın gelmiş geçmiş en orjinal topluluklarından biri. bu albüm ise onların çıkış albümü olarak nitelendiriliyor. avrupa’da bu albümle kendisine küçük bir kitle edinmeye başlamışlar ve gelecek albümlerde de bunu perçinlemişler.

    bu albümdeki gitarist ve dolayısıyla eski collage gitaristi mirek gil’in (ayrıca solo albümü de nefistir.) polonya prog rock’ı üzerinde büyük bir etkisi var. o da kullandığı gitar tonunun bugünkü polonya progresif rock gruplarının kullanmasıyla alakalı bir durum. riverside’ından indukti’sine herkes bir parça etkilenmiştir kendisinden. bu yüzden polonya için satellite önemlidir. ha riverside daha ön plandadır o doğru fakat müzikal açıdan bana satellite daha progresif ve daha naif geliyor. ilk şarkı the evening wind’i ve on the run’ı yaratmak kolay olmasa gerek. ilk notasından son notasına kadar hüzün kokuyorlar. nasıl yaratabildiler böyle şaheserleri? benim için son dönem prog rock için konuşuyorum en kaliteli üç beş albümden biridir. on the run başta olmak üzere her şarkı anı barındırmaya müsaittir. benim için 10/10′dur kusursuzdur. eline sağlık.

  2. Harika bir gruba benziyor yine. Gergin anlarda şöyle şeylere ihtiyacı oluyor insanın.

  3. gruba dair fotoğraf bulmak dert oldu ama. :) satellite, band, metal falan yazınca hep bildiğimiz uydusal şeyler çıkıyo.

  4. oh yes! says:

    sanat eseri 10/10

  5. John Sykes says:

    Sırf “Midnight Snow” ve “Children” gibi son derece başarılı, sıcak eserler barındırmasından dolayı bile 10/10′u hak eden şaheser. Albümden alakasız ama grupla alakalı olacak; “Evening Games” gibi bir şarkı yapmak nasıl bir his ve duygu ister bilemiyorum.

    b

    @John Sykes, children adlı şarkının içeriği çok acı bir olaya dayanıyor o yüzden biraz realist bir albüm de denebilir. hoş her şarkının ayrı bir hikayesi var. children şarkısı ise polonyalı ressam zdzislaw beksinki’nin oğlu tomek hakkında yazılmış unutulmaz bir eserdir. oğlunu çok seven zdzislaw beksinki bir gün odaya girdiğinde oğlunu kendini öldürmüş olarak bulur. ve bu acı olay karşısında zdzislaw’ın yaşamı artık eskisi gibi olmayacaktı. bu ölüm, bu kaybediş şarkının ana temasıdır. ama ne yazık ki oğlunun ölümünden sonra zdzislaw oğlunun iki arkadaşı tarafından tam 6 sene sonra bıçaklanarak öldürüldü. ve bir aile tamamen yok oldu. bu da ekstra bir bilgiydi albüm için.

    evet, evening games’i yaratmak nasıl bir his ister ben de bilemiyorum John Sykes. yalnızca şunu diyebilirim ki satellite bu yaşamın en güzel en sıcak ve kalbe dokunan şarkılarından birkaçına imza atmıştır.

    John Sykes

    @b, Bu ekstra bilgi epey bir ekstra bilgi oldu, sağolasın :) insanı naif ve sıcak bir şekilde öyle iyi yakalıyorlar ki, albümü dinlerken bir yandan hüzüne kapılıyorsun ama bir yandan da huzura kavuşuyor gibisin -epey karmaşık bir ifade oldu- işin özü; böyle kaliteli, hoş albümlere imza attıkları için severek ve hüzünlenerek dinliyorum ve dinleyeceğim.

    b

    @John Sykes, ben de aynı duygularla dinlediğim için kolay anlayabildim.

    bir de albüm kapağı hakkında bir iki kelam edeyim. satellite daha bu ilk albümünde marillion’un ilk dönem efsanevi albümlerinin kapaklarını hazırlayan mark levinson ile çalışmışlar. yani ne kadar önemli ve büyük bir isim kendi alanında.

    brutallica

    @b, Children adlı şarkıya yönelik verdiğin bilgiyi çok şaşırarak okudum.Şarkının güzelliği bir anda boyut değiştirdi dinlerken,Hani hüzünlendiren şarkılara yönelik denir ya müzik, bir insanı ya paramparça eder, ya da hiç birşeydir diye tam da buna uygun kocaman bir hüzün eklendi şarkının ruhuna.Bu derece içim parçalandı işte :) Teşekkür ederim bu bilgi için çünkü hikayesini bildiğim bir şarkı kendisini bana daha fazla içselleştirme şansı veriyor her zaman.İyi bir dinleyicinin bilmesi gereken şeylerden biri de dinlediği şarkıların hikayesidir.Ne de olsa notanın öncesinde ona doğumunu veren hikayesi vardır :)

    b

    @brutallica, benimde çoğu zaman elim dinlemeye gitmiyor o şarkıyı dinlemeye. rica ederim ne demek. bu arada beksinski ailesi polonya’da çok ünlü olduğundan şarkılara ve albümlere konuk oluyor. oğlu DJ’di sanırım polonya’da da çok dinlenen bir radyoda çalışıyordu. öldürüldükten sonra bir sürü müzisyen onun için babası için ağıtlar yaktı. bunlardan birisi de geçen sene çıkan şu albümdü.

    http://www.discogs.com/OME-Tomek-Beksi%C5%84ski/release/3185199

  6. Aeonian_Lich says:

    Eğer yakın dönemde tatile çıkacak arkadaşlar varsa, ya da modunuz uygun olursa bu albümü serin bir akşamüstü balkonda falan dinlemenizi öneririm. Bambaşka bir albüm cidden.

    brutallica

    @Aeonian_Lich, Bu grubu yamulmuyorsam yaklaşık bir yıl önce yazdığınız bu kritikten tanıdım.Bunun için size büyük bir minnet ve teşekkür borçluyum.İyi bir grubu ya da müzisyeni hayatına katmayı çok büyük bir heyecan içerisinde yaşayan biri için bu minnetin ifadesini tanımlamak çok güç ama neyse ki bunu anladığınızdan şüphem yok.İnsan hayatından geçen onlarca kişinin sunduğu maneviyatın veya tonlarca ‘şey’in insana kattığı ‘sözde değerin’ ederi bile çoğu zaman bir incir çekirdeğini bile doldurmazken böylesi maneviyatı yüksek albüm ve şarkıların yarattığı anlam ve yaşattıkları duygularla ‘hayattan değer elde etme’nin kıymetini ifade edemem.

    Aeonian_Lich

    @brutallica, Beğendiğine sevindim, sağol. Kritiği yapılır mı bilmiyorum, ama şu aralar Silhouette – Across the Rubicon albümüne takmış durumdayım. Yine masalsı, hayalperest, renkli, duygu dolu bir albüm, bol bol klavye. Dinlemediysen, ona da göz atabilirsin. :)

  7. brutallica says:

    ”bilseydin eğer
    bir şarkı bir geceye değer,
    bir şarkı bir uykuya değer,
    bir şarkı bir uyanmaya değer,
    bir şarkı bir sigaraya değer,
    bir şarkı bir rakıya değer,
    bir şarkı bir şarkıya değer,
    bir şarkı bir türküye değer,
    bir şarkı bir ağrıya değer,
    diye-diye..
    meğer”
    Albümün değerini tanımlayamadığım için daha doğrusu Victor Hugo’nun “Müzik, söylenemeyen ve hakkında sessiz kalmanın imkânsız olduğu şeyleri ifade eder” sözü misali şarkıları dinlerken ifade kıtlığı yaşadığım için durumu Özdemir Asaf’ın ‘Bir bilseydin’ şiirini uyarlayıp da albümü tanımlamak istedim.Çünkü tam da bu albümün ruhunu tanımlamaya uygun bir şiir olduğunu düşünüyorum.

    Aeonian_Lich

    @brutallica, Ve, bazı şarkılar da kulaklardan geçer, kalbe değer. :)

  8. b says:

    ben bu albümün içimde yarattığı fırtınayı hissiyatı tanımlayamıyorum. bir başkası için önemsiz bir çalışma olabilir dinlerken bir şey hissetmeyebilir ama benim için öyle değil. sık sık dinliyorum, beni besliyor.

  9. Nostalgia albümünü o kadar çok dinledim(-dinliyorum) ki grubun başka işlerine göz atamadım. Kritik ağız sulandırıcı merak ettirici. Anında dalıyorum

  10. b says:

    bu albümdeki “on the run” kaçma hissi uynadırıyor. “defolun lan, hayatınızın içine edeyim. bırakın lan beni yalnız başıma kalmak istiyorum” duygusu uyandırıyor ve şarkı devam ederken çok uzun yolculuklara çıkıyorsunuz. bu duyguyu yaratan da uzun enstrümantal bölümleri. vokalist robert işin içine girince iyice isyan başlıyor hayata isyan. her seferinde dinlediğimde böyle hissediyorum. bence satellite müziğinin tepe noktası. yarın da gidip masmavi gökyüzü altında özgürce dinleyeceğim.

  11. deadhouse says:

    Samimi ve kaliteli bir grup. Bu albüm de kaliteli. Evening Games ile tanımıştım. Sonra diğer albümlerini dinleyince ne kadar güzel ve özel bir müzik yaptıklarının farkına vardım.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.