# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
SAINTS ‘N’ SINNERS
15.03.2011

Bu seferki konuğumuz 2002 yılında kurulan ve sürüyle başarılı konsere imza atan, ülkemizin sağlam heavy metal gruplarından SAINTS ‘N’ SINNERS. Pasifagresif okurlarından Bahadır Sarp ve Onur Altınay tarafından gerçekleştirilen röportajdaki muhattaplarımız, grubun gitaristi Egemen Doğruöz ve davulcusu Doğan Rekkalı. Sitedeki ilk heavy metal grubu röportajı hayırlara vesile olsun diyor, sizi SAINTS ‘N’ SINNERS’la baş başa bırakıyoruz.

Merhabalar ve zaman ayırdığınız için teşekkürler. İlk merak ettiğimiz şey; bu güne kadar grubunuzu Scorpions, Destruction, MSG, Over the Rainbow, Masstival, Uni-Rock gibi bir çok önemli etkinlikte izledik, fakat bunlar senede bir defa olan şeyler. Bu kadar seyrek konser vermek sizin seçiminiz mi?

Hem bizim seçimimiz, hem de şartlar bunu gerektiriyor diyebilirim. Bizim seçimimiz; çünkü bu tür festivaller yoluyla daha kalabalık kitlelere hitap edebiliyoruz. Şartlar bunu gerektiriyor; çünkü festivallere nazaran daha küçük çaplı ve sık konser verebilecek çok fazla mekan yok. Biliyorsunuz ki grup 6 kişi ve herkesin ekipmanı baya bir yer kaplıyor, zamanında Dorock, Kemancı, Studio Live gibi yerlerde konserler verdik fakat artık pek sığamıyoruz; sahnede de put gibi duramadığımızdan olmuyor. Dorock’ta yeniden bir konser vermek istedik zamanında ama bir şekilde şartlar uymadı, yer dardı, günü uymadı, vb. sorunlar çıktı. Ayrıca gürültülü bir müzik yaptığımız için konserde sound’un çok temiz olması şart, eğer sound’da problem yaşarsanız izleyici 2 bira içip çeker gider. İstanbul’daki konser mekanlarının ya da barların çok bariz bir sound ve sahne büyüklüğü sorunu var ve bu sorunlara yıllardır herhangi bir çözüm getiremediler.

Nasıl tanıştınız? Hepiniz grup kurulmadan önce de arkadaş mıydınız?

Grup kurulmadan önce arkadaş olan sadece ben ve Deniz. Deniz’le ben Lüleburgaz Anadolu Lisesi’nden beri arkadaşız. Deniz’in ben kendimi bildim bileli bir grup kurma takıntısı vardı, hatta adam gitar çalmayı öğrenmeden önce grup kurucam diyordu. Daha sonra, İstanbul’da üniversiteler kazanıldı, saçlar uzatılmaya başlandı, Deniz, hayal ettiği gibi kendi grubunu kurmuştu, bir sürü eleman değişikliği oldu, 2004 sonlarına doğru ben girdim gruba, sonra sırasıyla Erhan, Doğan, Melih ve Mehmet dahil oldu.

İlk albümün neden bir türlü çık(a)madığı sorusu size sorulan 2 sorudan biri. Bize bu gecikme hakkında neler söylersiniz? Beklentileriniz neler?

İlk kayıt denememizde bizden kaynaklı olmayan bir sürü problem yaşadık. Bütün bir albüm kaydını çöpe attık bile diyebilirim. Bu büyük bir zaman kaybına ve moral bozukluğuna neden oldu. Daha sonra yeniden kayda girdik, şu an için kayıtlarımız bitti, bundan sonraki iş miks ve mastering aşaması. Ayrıca, biz yine sound’a takmış bir vaziyette bu yola çıktığımız için çok seçici ve adım adım gittik. Ama biliyorum, biraz dozu kaçtı bu işin. Çok net olarak şunu söyleyebilirim ki, bu albümü çıkardıktan hemen sonra ikinci albüm kayıtlarına başlayacağız ve çok kısa bir süre sonra ikinci albümü çıkaracağız. İkinci albümün şarkıları, hatta sırası bile hazır şu an.

Egemen Bey’in gitar teknisyenliğini zevkle yapan biri olarak konserlerde şahit olduğum sahneler genelde, acele içinde koşuşturmaca ve “Hadi! Çabuk! Son 2 dakika!” diye başlayan, sonrasında sahnedeyken de devam eden bir acelecilik hali. İyi bir performans için kafanın da rahat olması lazım. Bu acele hali çalışınızı nasıl etkiliyor? Moralinizi ve sahnedeki motivasyonunuzu korumanızı sağlayan nedir?

Bu durum tüm grupta hakim olan bir şey değil sanırım. Erhan, Doğan ve Melih’te bu telaşı hiç görmedim, özellikle Erhan en sakinimizdir. Mehmet de sürekli kahkaha atan, morali her zaman tavan yapmış bir adam. Doğan her şeyi uzaktan sakin bir şekilde izleyip en son yorum yapan kişidir. Deniz daha agresif, ben de telaşlıyım. Bunun bir çok nedeni var; son yaşadığımız bir durumu örnek vereyim. Sen de biliyorsun ki son verdiğimiz konserde, sahneye 10 dakika kala, önceden istediğimiz amfilerin olmadığını ve onların yerine çok farklı bir karaktere sahip amfilerin getirildiğini fark ettik, bu da bütün ekolayzır ayarlarımızın yeniden değiştirilmesi demek oluyordu. Buna benzer bizden kaynaklanan ya da organizasyondan kaynaklanan bir sürü sorun çıkıyor. Sonuçta bütün sorunlar halledilip öyle sahneye çıkıyoruz. Sahneye çıktığımda önce o an çalan müziğe, sonra gitarımla neler yaptığıma odaklanırım. Kendimi 6 kişinin birden yaptığı müziğe istemsiz bir şekilde kaptırırım ve öylece akar gider konser. Bir bakmışım konser bitmiş, insanları selamlıyoruz. İşte bütün süreç bu.

Max Schreck için bir single ve video hazırladınız. Albüm çıktığında bu bir klibe dönüşür mü? Mesela ilk klip hangi şarkı için olur?

Klip için aklımızda 1-2 şarkı vardı. Fakat Mehmet’in farklı vokal tekniği ve Melih’in klavyesiyle gruba entegre olmasından sonra bizim geri plana attığımız şarkılar bile birden bire hit şarkı olmaya başladı. Her verdiğimiz konserde insanlar başka bir şarkımızı sevdiler. Max Schreck için yaptığımız aslında albüm kaydının bir tanıtım videosuydu. O şarkı için daha güzel planlarımız var. İlk klibin hangi şarkı için olacağına da büyük ihtimalle şarkılar son halini aldıktan sonra karar verilir.

Tamamen ilk albüme mi odaklandınız yoksa ilerisi için yazdığınız ve kaydedilmeyi bekleyen şeyler var mı? Şarkı yazım süreci nasıl işliyor?

Tamamen ikinci albüme odaklandık diyebilirim. Belki de iki albüm birden çıkarırız. Şu an Deniz, askerlik yapacağına, eminim ki nöbet kulübesinde bir şeyler mırıldanıp bulduğu şeyi bir yerlere gizli gizli kaydetmeye çalışıyordur. Ben gitarımı her elime aldığımda farklı bir şeyler çıkıyor ve bulduklarımı sürekli grupla paylaşıyorum. Şarkı yazım süreci çoğu zaman doğaçlama olur bizde. Provaya gireriz, biri “ben böyle bir rif buldum” der, arkadan davul girer, sonra diğer gitar, sonra klavye şarkıya derinlik verir, şarkının atmosferinin ne yöne gideceği belli olur. Bas davulla uyumu yakaladığında vokal de bir melodi bulur ve o yarattığımız bütünün üstünde oynamaya başlarız.

Şarkılarınızı yazarken aklınıza geleneksel heavy metal sınırını aşacak şeyler gelip bunun grup için uygun olmadığını düşündüğünüz ve bu yüzden vazgeçtiğiniz oluyor mu?

Olmaz mı… Ben birkaç kere gaza gelip bir şarkının bir yerinde brutal vokal istedim, söylediğimde herkes koptu tabii. Ya da Deniz gaza gelip olmayacak gitar tonlarıyla çalmaya başlıyor ve yine kopuyoruz. Ama yenilikçi bir grubuz, yeni çıkan grupları sürekli takip ediyoruz. Şu an Avrupa’da insanlar nasıl sound’larla albüm çıkarıyorlar, hangi ekipmanları kullanıyorlar, klip çekimlerinde hangi teknikler kullanılmış, sahnede giydikleri kıyafetler, her şeyi en ince ayrıntısına kadar takip ediyoruz. Sonuçta metal müzik; büyük yatırımların, büyük organizasyonların, dolayısıyla da büyük paraların döndüğü bir sektör ve bu sektörün kalbi Avrupa’da atıyor. Bu yüzden sınırlarımız Türkiye değil, Avrupa diyebilirim.

Hazır Avrupa ve müzik sektörü demişken, ülkemizde ve dışarda hangi grupları dinliyorsunuz ve albümlerini heyecanla bekliyorsunuz? Etkilendiğiniz isimler zaman içinde değişti mi?

Çok fazla grup dinliyoruz, hem de çok fazla. Burada tek tek isim yazmam imkânsız. Gruptaki her adam farklı gruplardan besleniyor. Dinlediğimiz her grubun bir sonraki albümünü de heyecanla bekliyoruz, çünkü “Acaba bu sefer ne yaptılar” diye meraktan çatlıyoruz. Etkilendiğimiz isimler, bizi bu yola baş koymamıza neden olan isimler. Onlar hiçbir zaman değişmeyecek ama yeni gruplardan çok fazla besleniyoruz. Fark ettiğimiz farklı hareket bir şekilde kafamıza kazınıyor, ileride işe yarayacağı bir zamanda onu çıkarıp modifiye edip bir şarkıda bir yere oturtabiliyoruz.

Bu güne kadar geçen zamanda eski S’n’S ve yeni S’n’S diye ayrım yapabildiğiniz bir çizgi, olay var mı?

Hayata bakış açısından yaşam tarzına, müzik yapma ve dinleme alışkanlıklarımızdan giyim tarzımıza kadar bir çok şey değişti son 5-6 senede. Bunun en büyük nedeni her verdiğimiz konserde ve provada bir önceki hatamızı yapmamaya çalışmamız oldu. Her konser sonrası grupça oturur konseri yeniden izleriz, herkes yaptığı hataları fark eder ve bir daha yapmamaya gayret gösterir. Önceki S’n’S, çok daha tutucu, dışa kapalı ve hayalperestti. Şimdiki S’n’S ise ayakları yere basan, her attığı adımı sağlam atmaya çalışan, günümüz metal müzik piyasası şartlarına uyum sağlayabilen, daha profesyonel düşünen bir grup oldu.

Yurt dışında festivallerinden ne haber? Bu anlamda girişimleriniz neler?

Bununla ilgili iki sene önce bir, iki gelişme olmuştu, Bulgaristan’daki bir festivale davet edildik ama sonra birtakım sorunlar çıktı ve iptal etmek zorunda kaldık. Bunun dışında İsrail’den de teklif gelmişti, o zaman da siyasi sıkıntılar olduğundan gidememiştik. Bu anlamda girişimlerimiz şu an yok, ama olacak.. En doğru zamanı bekliyoruz, o da albümün çıkması. Avrupa için biz hazırız ama orada konser vermeden önce insanlar bizi dinlesin, tanısın istiyoruz.

Saints ‘N’ Sinners ile ilgili pişmanlığınız nedir? Geçmişe baktığınızda utandığınız ve “keşke bunu yapmasaydık” dediğiniz bir şey var mı?

Hiçbir pişmanlığım yok. Grubu bu noktaya getirmek için çok uğraştık, çok da fazla hata yaptık, ama her hata zamanla yerini altın değerinde bir tecrübeye bıraktı ve bizi daha da yüzeye çıkardı. Önceden de dediğim gibi hatalarımızdan ders aldığımız için kendimizi hep bir sonraki aşamaya ittik, hatalarımızın farkında olmasaydık hâlâ kafa olarak yerimizde sayıyorduk.

Müzik yapmak dışında birlikte çok takılır mısınız? Grupla ilgili hatırınızda kalan en güzel anınızı bizimle paylaşır mısınız?

Tabii ki takılırız, müzik yapmak dışında birliteyken kafamız pek ayık gezmediğimizden hatırlamak zor olacak ama sanırım Scorpions konserinden sonra grupça VIP’te rahat duramamamıştık. Garsonlar bize içki yetiştiremediler ve viskileri artık bira bardağında getirmeye başlamışlardı. Şıkır şıkır giyinip yarım saat önce bizi sahnedeyken izlemiş ve Scorpions’ın sahne almasını bekleyen insanların bizi o vaziyette görüp ağızlarının açık kalması komikti.

Hepiniz yetenekli ve Türkiye’deki müzik sektörünü bilen müzisyenlersiniz. Sizin yolunuzdan gitmek isteyen genç dimağlar için ne tavsiyelerde bulunursunuz?

Dünyada olup biteni sürekli takip etsinler, sevdikleri gruplar hangi şirketle çalışıyordan, prodüktörlerine kadar ayrıntılı analiz yapsınlar, inatçı ve dik kafalı olsunlar, herkesi dinleyip kendi bildiklerini yapsınlar ve en önemlisi müziği sevmekten ve icra etmekten hiçbir zaman vazgeçmesinler. Bilmeliler ki şimdiye kadar bir yerlere gelmiş adamların hiçbiri şanslı olduğundan değil, inatlarından gelmiştir.

Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Röportaja imkân verdiğiniz ve güzel sorularınız için öncelikle size, sonra da konserlerde ve internetteki forumlarda, tartışma platformlarında bizi destekleyen herkese çok teşekkür ederiz. Deniz’in askerde olmasından dolayı şu an için bir konser tarihi veremiyorum ama kesinleşmek üzere olan konserlerimiz var, kesinleştikten sonra duyuralım onları. Bakarsınız Temmuz ayında bir yerlerde karşılaşırız.

Soracaklarımız bu kadardı. Pasifagresif ailesi adına tekrar teşekkür ediyoruz ve başarılar diliyoruz. Görüşmek üzere.

Röportaj
Bahadır Sarp
Onur Altınay

etiketler:
  Yorum alanı

“SAINTS ‘N’ SINNERS” yazısına 3 yorum var

  1. tolga says:

    olum röportaj için Deniz’i bekleseydiniz ya!Deniz tezkereyi alınca sopalanmayı göze almışsınız..
    bu arada güzel iş olmuş.

  2. kantele says:

    Saints and sinners, something within us
    We are lord of the flies

  3. Hardrocker31 says:

    hadi lan yeni album nerde !!?? :(

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.