# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
KAMELOT – Ghost Opera
| 03.08.2010

Halime bak dertli çal, kemancı, başımın tacı…

Özgür Durakoğulları

Kamelot ile tanışmam tahminen 2001 senesine falan gider, tam da metal müzikte hangi türlere daha yatkın olduğumun belli olduğu yıllar; hatta Kamelot da power-prog tarza kaymamda önemli etken olmuş gruplardan biridir bu bağlamda. O sıralar hem Sepultura, hem Death, hem Symphony X, hem Cradle Of Filth, hem de Rhapsody Of Fire, ve hatta Opeth dinleyen, ve hepsine de ayrı bayılan bir dinleyiciydim. Ama 1998 gibi Cradle OF Filth’in ilk vurduğu neşterin etkisi geçmişti, Symphony X’in 2000 gibi hayatımı değiştirme operasyonu bitmiş gibiydi ki, bir arkadaşımın mp3 dolu bir cd’sinde Kamelot diye bir grup gördüm.

İsmi ilgimi çekmişti zira üniversitede okuduğum bölümden mütevellid Kral Arthur’ları falan bayağı bilirdim. (Mütevellid kelimesini gıcıklığına kullandım, birileri çıkıyor ekşide vs. de, aktif dilde kullanılmayan bir kelime kullanıyor, sonra bir bakmışsın msn Türkçe’si yazanlar bile kullanmaya başlamış. Eğer bu yazıyı öyle bir arkadaş okuyorsa, emin olsun çok komik durumlara düşüyorlar gözümde) Ama albüm albüm ayrılmamış, karmakarışık bir ton parça vardı o CD’de. Her diğer parçaya geçişimde “Oha lan hepsi güzel bu şarkıların” gibi bir tepki verdiğimi hatırlıyorum, sonra Ankara – Maltepe Pazarı’ndaki Numan Abi’ye gittim ve “Karma” albümünü aldım, ve aşkımız öyle başladı.

Kendim de çapımda vokallik yapan biri olarak Roy Khan’ın dramatik tonlamalarına ve özellikle peslerine hayran kalmıştım. Ben varsa yoksa (yanlış biçimde) sürekli tizlere çıkmanın marifet olduğunu sanarken, adam bana resmen tokadı çaktı. Neyse sonra hikaye klasik gelişiyor diğer albümlerini alma falan derken işte geldik en son 2007’de çıkan ve bu kritikte işleyeceğim “Ghost Opera” albümüne.

Ben yine de grubun eski durumundan bahsedeyim biraz. Bu ağabeyler kariyerlerine vasat bir vokal ve çok dikkat çekmeyen bestelerle başlamışlardı. Kamelot’un ilk iki albümünden benim aklımda kalan tek şarkılar Call Of The Sea ve We Are Not Seperate’dir. Ne zaman ki Roy Khan vokallere geldi, grup birden dünyanın en büyük metal grubu oldu… Yok lan şaka, Khan’lı ilk albümleri “Siege Perilous” da pek iş yapmadı aslına bakarsanız. Atmosfer şahaneydi, ama birincisi zaten bu adamlar hiçbir zaman über-teknik bir müzik yapmadılar, ikincisi ise bu albümde de, bir önceki iki albüm gibi çok yakalayıcı melodiler yoktu.

Bunlara bir de dikkat çekmeyici sound’larını ekleyin, neden henüz çok önemli bir grup olamadıklarını anlarsınız o dönemde. Ama “The Fourth Legacy” ismindeki sonraki albümlerinde her ne olduysa grup süper besteler yaptı, ve türün saygın gruplarından biri haline geldiler. Parçalar daha dinamikti, vokal melodileri önceki albümlere göre harikaydı. Sound da twin pedal destekli power metal için biçilmiş kaftandı, yani adamlar cidden büyük sükse yapmışlardı bahsedilen şeyler sayesinde. Bir tek son iki albümlerine kadar devam eden, Khan’ın tizleri çok kötü eleştirilerini fitillemişti bu albüm. Neden bu olay son iki albümde kalktı, çünkü adamın sesi baritona doğru kaydı ve pesleri daha nüfuzlu hale geldi. Neyse, ben pek katılmıyorum Khan’ın o dönem tizlerinin kötü olduğuna, ama değişik tınladığı da bir gerçek. Belki bu eleştirileri yapanlar haklıdırlar, ben tam bir “die-hard fan” da sayılmam ama Khan’ı bayağı körlemesine sevdiğim de bir gerçek. Doğduğumuz ay aynı, hatta ben 7 o 6 Mart. Ondan çok seviyorum onu, hatta kendimle gurur duyuyorum. Ne iyi etmişim de sadece bir gün sonra doğmuşum (yıl olarak 10 yıldan fazla var aramızda gerçi). Neyse kısaca kendimle ne kadar gurur duysam azdır. Siz de eminim şoklar içersinde mouse’ınızı bıraktınız ve beni gözyaşları içerisinde alkışlıyorsunuz şu anda. Ama ben asla “çok süperim” diye gezinmem ortalıkta. Yılmaz Morgül gibiyimdir, gündüz dünyanın en süper kişisiyim derim, gece seyircilerimin karşısına çıktığımda ise mütevazice boynumu bükerim siz hayranlarım karşısında. Tabii siz de haklısınız, sizin de Roy Khan ile doğum gününüz bu denli yakın olsaydı, ben de sizin önünüzde saygı ve hayranlıkla eğilirdim.

Neyse kritiğe dönelim, grup “Karma” albümünü çıkardı, bir önceki albümden çok acayip farklı bir albüm değildi. Ama prodüksiyon daha başarılıydı, bir de Elizabeth Trilogy çok gotik ve karanlıktı. Zaten grup sonra çıkardığı, ve kendisini kitlelere tanıtmada en önemli olan iki albüm “Epica” ve “The Black Halo” da iyice karanlıklaşacaktı. Goethe’nin Faust’unu konu alan bu iki albümde artık epik Avrupai hava gitmiş, daha evrensel gotik bir atmosfer gelmişti. Şimdi gelelim grubun son albümü “Ghost Opera”ya.

Solitaire gibi bir intro, Kamelot için bir devrimdir. Bırakın metal albümlerinde az rastlanan iyilikte bir intro olmasını, bu grup için gerçekten bir devrimdir. Ben ki bu albüm çıktığında, “The Fourth Legacy”ciydim ve son iki albüme mesafeliydim. Bu albümden de pek umudum yoktu. Ama o intro’yu duydum ve koltuğa çivilendim. Sonra arabik klavyelerle destekli gaz bir parça olan Rule The World geliyor. Çok süper bir parça değil, ama sonlardaki Silence Of The Darkness dışındaki tüm şarkılar en kötü ihtimalle çok iyi bence bu albümde. Ghost Opera parçasına gelelim, klasik power ritimleriyle giden bir parça, ama nakarat vokalleri enfes, hele ki soprano vokaller ve Khan’ın pesleşmiş vokali arasındaki tezatın tadına doyum olmuyor. The Human Stain bence albümün en ticari şarkısı, ki parçaya klip de çektiler zaten. Kesik gitarları ve piyanoları pek alışıldık power metal normlarına uymuyor. Ama bence albümün en iyi 3 parçasından biri. Davulları çok keyifli, hele albümün “climax”i “Tick Tock” lu kısımdan hemen önceki ufak atak öyle iyi ve yerinde ki, disfonik tınlayan lead gitarlardan sonra inanılmaz bir dramatik etki sunuyor Khan’ın eşsiz “tick tock” deyişiyle birlikte. Davullar demişken, albümdeki davul tonları bence şahane. Hem güçlü ve nüfuzlu, hem de genel soundda bir şeyleri bastırmıyor. Çok çok başarılı gerçekten de…

Blücher ise verse melodileriyle farklılık yaratan bir eser, yoksa nakaratı falan bir hayli klişe. İşte son 4 albümüne süper 1-2 ballad yerleştiren Kamelot, bu albüme de Love You To Death isminde bir harikalığı dahil etmiş. Kırılgan kadın vokaller, kararlı ve derin ana vokallerle o kadar lezzetli bir uyum yakalamış ki, inanılmaz. Egzotik melodiler, santur enstrümanı ve etrafınızı hayaletler kuşatmışçasına tınlayan efektli soprano vokaller resmen sizi esir alıyor. Ortalardaki akustik gitarlı ve kemanlı kısımlar bence parçanın en etkileyici yerleri. Bu kısımdan hemen sonraki lead gitarlar da iyi, ama parçanın sonundaki sololar bence daha estetize tınlıyorlar.

Up Through The Ashes parçasına geldiğimizde, inanılmaz iyi bir senfonik kurguyla karşılaşıyoruz. Sanki bir deniz macerasına çıkmış gibiyiz. Vokal melodileri de konuşur gibi olunca, tribal moda iyiden iyiye giriyoruz. Nakaratlarda ise back vokal destekleri çok yerinde olmuş. Ben hiçbir zaman Kamelot’un gitaristi Thomas Youngblood’un gitarlarını çok sevmiş biri olmamışımdır. Hatta sololarını genelde yetersiz görmüşümdür. Ama bu albümde adama sihirli değnek mi değmiş ne olmuşsa, çok iyi dokunuşları var. Cidden parçaların ruhuna katkıda bulunan sololar yazmış ve icra etmiş kendisi.

Albümün geri kalanı da Silence Of The Darkness parçası dışında bir hayli iyi. Anthem parçası naif, basit ama etkili bir parça. Mourning Star ve Eden Echo ise harika çalışmalar. Power metalde genelde bonus şarkılar bir hayli sıkıcı olur, ama bu albümün Pendulous Fall parçası cidden çok sıkı. Gerçi bir önceki albümdeki Epilogue parçası da harikaydı. Demek ki Kamelot nasıl ki klasik power metal gruplarından ayrı bir yere konuyor, adamların bonus şarkıları da bir başka herhalde.

Şu anda Kamelot hakkındaki fikirlerime gelirsek, bir zamanlar ayılıp bayıldığım “The Fourth Legacy” albümlerine eski düşkünlüğüm kalmadı. İlk çıktığı dönemde burun kıvırdığım, grubun en çok ses getiren albümü “The Black Halo” yu “Karma” albümüyle birlikte şu anda “Ghost Opera”dan hemen sonraya koyuyorum. Grubun ikinci en tutulan albümü “Epica” hakkında ise fikirlerim hala değişmedi. 3 tane harika parça var, ama gerisi vasat bence. Gerçi Simone kişisinin grubuna ismine vermiş ve hatunların bayıldığı bu albüm hakkında ben ne desem boş. “Ghost Opera”dan bile fazla beğenilen bir albüm olduğu kesin “Epica”nın…

9/10
Albümün okur notu: 12345678910 (7.84/10, Toplam oy: 44)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2007
Şirket
SPV/Steamhammer Records
Kadro
Roy Khan: Vokal
Thomas Youngblood: Gitar
Glenn Barry: Bas
Oliver Palotai: Klavye
Casey Grillo: Davul
Şarkılar
1. Solitaire
2. Rule the World
3. Ghost Opera
4. The Human Stain
5. Blücher
6. Love You to Death
7. Up Through the Ashes
8. Mourning Star
9. Silence of the Darkness
10. Anthem
11. EdenEcho
  Yorum alanı

“KAMELOT – Ghost Opera” yazısına 12 yorum var

  1. Ufuk says:

    Vokalist Bono şekli yapmış.

  2. Sambalici says:

    Ben The Black Halo’dan daha çok sevdim bu albümü, ama Epica kadar değil tabi. Öyle çok parlak bir albüm olduğunu düşünmüyorum da enteresan bi dinlenebilirliği var.

  3. b says:

    bence metal tarihinin en etkileyici girişlerinden birisine (solitaire) sahip bu albüm. kimin aklına gelmiş böyle bir çalışma takdir etmemek imkansız. çok kısa ama vurucu. bir de bu albümdeki şarkılardan bazıları bana savatage’ın the wake of magellan albümünü hatırlatıyor nedense. kamelot açısından çok büyük bir çalışma. hem power hem de progresif öğeler taşıyor. düz bir müzik yok. besteler gayet mükemmel. bir sonraki albümde daha teknik olacaklarına eminim.

    Aeonian_Lich

    @b, malesef daha teknik olmadılar bence. Gitar sololarında bir gelişme var sadece. Kritiğini yapmaya bile uğraşmayacağım sanırım. Zaten Roy Khan da bitkinliğe bağlı ağır bir depresyon geçiriyormuş, ve Norveç’deki çocuklarını göremediği için panik ataklar yaşıyormuş. Grup tüm yakın turnelerini iptal etti. Umarım iyileşir kısa zamanda. Yeni albümde birkaç parça çok iyi, ama gerisi vasat bence…

    Ahmet Saraçoğlu

    @Aeonian_Lich, yeni albüm baya bayık bence. sıkıntıdan fenalıklar geldi.

    Aeonian_Lich

    @Ahmet Saraçoğlu, Seal Of Woven Years parçasına hasta oldum, 2 tane daha iyi parça var. Gerisi çok vasat. Grubun iki tane çok iyi elemanı, klavyeci Palotai ve vokalist Roy Khan’dan daha iyi faydalanabilirlermiş. Özellikle klavyeci tek kelimeyle aşmış bir adam. Neredeyse piyano virtüözü. Ama ERmon Toroğlulaşayım biraz, Simone ile fazla seks yapmaktan performansı düşmüş galiba. :)

    Şaka bir yana, şu grupta en çok gitar sololarının ilgimi çekeceği aklıma 40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi. O derece vasat bir albüm…

    Ubeydullah İndiroğlu

    @Aeonian_Lich, Oliver’ı platoileriz valla.Böyle şiddete yöneltici laflar etmeyelim. :D :D :D :D :D

    Ubeydullah İndiroğlu

    @b, absürdizmde çığır açıcam ama Solitaire’deki yaylıları Nilüfer’in Her Sevda Yeni Bir Veda adlı parçasının başındaki keman solosuyla benzetiyorum istemsiz. :D

  4. kantele says:

    2. resimdeki İsmail YK’nın kankası değil mi yav? :)

  5. b says:

    “love you to death” baya arabesk bir şarkı. :) i will always be with you ile başlayan yerler beni öldürüyor. solosu ise çok içten çalındığından mıdır nedir “ah ulan ah” dedirttiriyor. ölümüne sevmek. :)

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.