En baştan söyleyeyim. “Crimson” hayatta en çok sevdiğim albümlerden biridir. İlk notasından son notasına, içindeki her fikre hasta olduğum, metalin gördüğü en orijinal albümlerden biridir. Başyapıttır.

Gel gör ki, o “Crimson” bu “Crimson” değildir.
Her ne kadar “Crimson” dendiğinde aklıma sadece EDGE OF SANITY’nin “Crimson”ı gelse de, SENTENCED’ınki de hakkında bir şeyler karalamayı hak ediyor.

Ülkemizde pek bir sevilen ve artık aramızda olmayan SENTENCED’ın adını en bir geniş kitlelere duyurduğu bu albüm, 2000 yılında çıkmış ve kariyeri hep değişimle dolu olan bu grubun bu düsturunu devam ettirmişti. Bir önceki ve daha başarılı olduğunu düşündüğüm “Frozen”la acı veren yüzünü daha bir kanırtarak gösteren SENTENCED, “Crimson”da biraz daha genele hitap etme meraklısı, biraz daha ilk duyulduğu anda dahi eşlik edilebilen kolaylıkta şarkılar yapmıştı.
Ben bir SENTENCED hayranı değilim. Bunu baştan söyleyeyim. Grubun “Amok” ve sonrasındaki tüm albümlerini yeteri kadar dinlediysem de, SENTENCED’ı sadece iyi beste yapmayı beceren bir grup olarak bilirim. Grup bu özelliğini “Crimson”da da gösteriyor. Hem de albümün her anında. Hatta her saniyesinde… Aslına bakarsanız bu becerisini biraz fazla gösteriyor, buna az sonra değiniriz.

“Crimson”, zamanın önemli metal dergisi Non-Serviam’da güçlü şekilde gazlanmasından olacak, ülkemiz metal dinleyicisi tarafından iyi bilinen, genelde sevilen bir albüm. Öyle olması da normal, çünkü iyi bir albüm. Eksikleri yok mu? Bence var. Ama içinde bir çok iyi parça içermesinden ve kendine has bir atmosferi olmasından kelli, başarılı bir albüm olduğu ortada. SENTENCED’ın eski death metal günlerine öykünenler için elbette ki olmamış bir albüm olarak değerlendirilebilir, ancak o günlerin çok geride kaldığını, SENTENCED’ın artık bambaşka mecralarda top koşturduğunu da unutmamak gerek. Zaten grup dağılmış gitmiş, ölünün arkasından konuşmayalım.
Şahsen, çok seyrek şekilde ihtiyaç duyduğu hüzünlü müzikleri başka gruplarda bulan biri olarak, “Crimson”ın çoğu kişiye verdiği acı/hüzün/damar/kelle paça duygularını tam olarak alamayan biriyim. Elbette ki albümün her anında hissedilen, her melodiye, her notaya yedirilmiş bir hüzün, bir sonbahar havası var, ancak çoğu yazıda bahsedilen “Dibe götürür, bir daha da çıkarmaz” türü bir etkilenme edindiğim falan yok bu albümden. Broken gibi, Bleed in My Arms gibi, Dead Moon Rising gibi kimi şarkılar, sadece Kuzeyliler’in verebildiği o hüzünlü coşkuyu, o damar ama gaz olgusunu yaşatıyorlar, lâkin “Crimson dinleyeyim, sonra vereyim jileti bileğe, vereyim yağlı urganı boynuma” türü intiharsal eğilimlere gark olduğumdan bahsedemem.

Her ne kadar “Crimson” en derin duygunun albümü olmaya kassa da, teknik olaylardan da az buçuk bahsetme niyetindeyim. Bir kere “Crimson”, tüm olayını melodileriyle veren bir albüm. Gitarlarımızın alttaki üç telinden yararlanılarak çalınan melodiler, albümün akla kazınır olmasında baş rol oynayan unsurlar olarak kulaklarımıza çarpıyor. Bunu öne çıkarmak adına, ritim gitarlar tüm albüm boyunca neredeyse sadece akor basıyor ve melodilerin altyapısı olmaktan öteye gitmiyorlar. Yeri gelince klavyeyle çalınarak tribünlere oynayan bu melodileri kayıttan çıkarsanız, albümün kimi yerlerinde hep aynı şarkıyı dinliyormuş gibi bir hisse kapılmanız dahi olasılıklar dahilinde. Bu nokta, albümün benim açımdan en büyük eleştiri merkezini oluşturuyor.
“Crimson”daki şarkılar, iyi yazıldıkları ilk andan belli olan nakaratlar ve şarkıların ana melodileri hariç hep aynı formülü, hem de hiçbir sivrilik barındırmadan uyguluyorlar. Şarkıların giriş kısımları bittikten sonra nakarata kadar olan bölümler, bazı şarkılarda neredeyse birbirinin tıpa tıp aynısı. “Arkadaşım sen neden bahsediyorsun bu albüm duyguyla, gözyaşıyla haşır ve de neşir bir albüm; öyle akordur, riftir, davul atağıdır, burada onların adı anılmaz” diyorsanız elbette diyebileceğim bir şey yok. Ancak on bir şarkıyı da on bir ayrı teypten aynı anda çalmaya başlasanız, başka pek çok grupta yaşayacağınız türde bir kakofoni olmaz gibi bir durum var. Kısacası ortada, albümün öne çıkardığı bu duyguları yaşayamayanları rahatsız edebilecek bir formülizelik, bir monotonluk söz konusu. Ancak tekrar ediyorum, albümdeki neredeyse tüm şarkılar, amaçlarını gerçekleştiren, iyi şarkı yazmayı bilen biri tarafından yaratıldıklarını belli eden eserler.
Grubu ve albümü benden daha çok sevenler, belki de bu albümü gerçek bir SENTENCED hayranının yazdığı bir yazıdan okumayı tercih ederlerdi, ancak belki bu şekilde daha objektif bir bakış açısı yakalamışızdır.

SENTENCED’ı hiç bilmiyorsanız, bence en iyi başlama albümü bu olabilir. Basit, tahmin edilir, şaşırtmayan ve içinde de yeteri kadar duygu ve bir sürü de hoş melodi barındıran “Crimson”, sonrasndaki SENTENCED sound’unu tam anlamıyla oturtan, ancak bir önceki “Frozen”dan da iyi olmayan bir albüm diyerek, bu kendi halinde yazıyı burada noktalıyorum.
HIM ile çok kıyaslanırlar ama sentenced ın tırnağı olamaz. Basit müzikle iyi işler yapılabileceğini gösteren bir gruptur.
nemo ante mortem beatus(kimse ölmeden önce mutlu değildir)
daha jileti yok..
Açıkcası Sentenced’ın sadece Frozen ve Crimson’nı bilirim başka hiç bir albümünü doğru düzgün dinlemişliğim yoktur.Ama bu iki albüm de hayatta en sevdiğim albümler arasındadır. Krtikte yazılanlara katılıyorum, Frozen bence de bi adım önde müzikalite olarak, bu albümle daha geniş kitlelere ulaşmıştı Sentenced… “Killing me…” yi bilmeyen yok yahu:))
04.05.2010
Ben bir de The Funeral Album’u çok severim hatta Frozen’dan falan daha çok severim her yanı klişelerle dolu olsa bile.
bu albümü çok ayrıntılı dinlemedim,ama frozen için sözleri ile tam intiharlık bir albümdür derler…
Ahmet’in bahsettiği format tekrarı mevzusu The Funeral Album’de batıyor bana bir tek, bu albümde aklıma bile gelmemiş bunca zamandır, kafama takılmasa bari heheh.
Ben seviyorum bu albümü, daha bir sakin, dingin bir havası var genele göre o hoşuma gidiyor.
Bi de son olarak, Dark Tranquillity bu albümden Broken’ı coverladıydı geçen sene.
on yılı aşkın sentenced dinleyicisi olarak bu format olayına ben de katılıyorum. genelde de sentenced’i şarkı şarkı değil albüm albüm hatta diskografi olarak dinlediğimden bu durum beni de bazen rahatsız etmiştir. evet şarkılardaki melodiler basittir. hatta bazı şarkılarda melodiler kiminde yavaş kiminde hızlı olmak üzere de aynıdır. sözlere bakıldığında da mevcut depresif, ölüm teması vardır. tüm bunlara rağmen dinlemesi gayet keyiflidir, alır sizi rahatlatır, hatta gaza bile getirebilir.
başyapıttır.Çoğu kişinin frozen albümünden sonra beklenen darbeyi vuramadığı düşünülen bir albüm olsada benim enlerim arasında herkes dinlesin dinletsin.Saygılarımla…
en büyük sentenced fanı!
açık ara, ahmet saraçoğlu’nun en katılmadığım kritiği bu heralde. bu albüme 7 vermek ayıptır, günahtır :).taptığımız death grubunun da şarkı yapıları önce 2-3 rif, sonra sololar, sonra gene şarkının başına dönüş değil midir? tamam orda progresiflikler, bas gitar, davul hayvanilikleri vardır ama 3 aşağı 5 yukarı böyledir. abi bence müzikte ruh denen şeyi es geçmeyelim ya, kolay yakalanmıyo çünkü. bu kadar güzel besteleri bu denli basitlik ve sadelikle yapmak, üst üste rifleri döşeyip teknik bi müzik yapmaktan daha zor bence. ne biliyim abi tam anlatamıyorum düşündüklerimi ama bu albüm candır ya. frozen 10′sa bu da 8,5 ya da 9′dur bence. teknik-teknik-teknik bayıyo bi yerden sonra abi. bu kadar kafayı teknikle bozmak iyi değil bence. böyle insanın içini ısıtan albümlere de ihtiyacımız var bence.(ki teknik müzik yapan grupların da hastasıyım)
başka bi örnek veriyim. mesela steve vai daha deneysel bi gitaristtir ama ben satriani’nin o old school tarzına hastayımdır, adam yıllardır nerdeyse hep aynı şeyi yapar, buna rağmen duygu anlamında(özellikle slow parçalarda) beni en çok etkileyen gitaristtir.
01.05.2011
bencede ruh her zaman tekniklikten daha önemlidir. bir albüm ne kadar teknik olursa olsun ruhsuz olursa ciddi anlamda bayar, ama teknik olmayan ruh dolu albümler coşa coşa dinlenilebilir. en basitinden reign in blood örneği verebilirim.
blackwater park > watershed, ruh > teknik :D
Sene 99du sanırım Şebek Heavy Metal fanzin elimde Sentenced roportajı okuyorum..Crimson öncesi Sami Lopakka ile konuşuyorlar..Adam roportajın sonunda eklemek istediğiniz bişey var mı? sorusuna: Don’t Forget To Drink To Forget! çekiyor..aaahhh hayatımın gruplarından biridir az kan akmadı gözlerimden.Dağlmalarıysa benim de bi dönem dağlmama neden olmuştu..Çok fena çok!!
Frozen gibi bir album bir daha gelmez
killing me kiling you gibi marş bırakmıştır bize crimson…ama tekrarlar ve detoneler hat safhada maalesef…frozen sentencedin başyapıtıdır…the white lighte da cros my heart and hop to die gibi bir marş ,everythıng is nothıng to me gibi ağıtlar bırakmışlardır kuzeyin karanlık ozanları…funerali ise saymaya hiç gerek yok…end of the road derim ve mecburen susarım…dinlediğimize göre dağilmamış yaşıyorsun demektir sentenced…tenkula umarım gittiğin yer buradan huzurludur…büyük vokalist ville, evet dostum see you in hell…