# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
TRIVIUM – The Crusade
| 31.03.2009

Metal aşkıyla yandıkları ayan beyan ortada olan bu dört gencin yarattığı böylesi hayvan bir albümü, sadece melodik nakaratları yüzünden küçümseyeceklere acil şifalar diliyorum.

İnsanların bazı şeyleri kabullenmeleri kolay olmuyor. Günün on küsür saati bilgisayar başında oturup chat yapan, hiçbir üretimi olmayan, sadece başkalarını eleştirmek için nefes alan bir insansanız, gözlerinizi kapayan bu perdeden kurtulmak ve gerçekleri görmek eminim kolay değildir. Bu tür hisler içinde sürdürdüğünüz yaşamınız, gerek kompleksleriniz, gerek de çekememezlikleriniz yüzünden giderek sıkıntılı bir hal almaktadır. Hayata ve çevrenize karşı genel bir sinirliliğiniz vardır ama sebebini bilemezsiniz. Bu sebebi araştırmaya çalışmayacak kadar “cool”sunuzdur; sınıfınızda sizden zekisi yoktur. Yine böyle bir gününüzde, Blabbermouth’a girer ve Trivium’a dair bir habere rastlarsınız. Haberin altına derin anlamlar içeren, beyin kıvrım sayınızın fazlalığını tüm dünyaya kanıtlayan şu tür cümleler yazarsınız: “Trivium is gay”.

Siz her şeyi biliyorsunuzdur. Hayatınızdaki tek gitar çalma denemeniz “Nothing Else Matters”ın başından ibarettir; bir beste yapmaya kalksanız tek beğenen belki anneniz olacaktır; bir gün okul müsameresi için sahneye çıksanız sırtınızdan ter akacaktır; ama yine de siz her şeyi en iyi biliyorsunuzdur. Kulaklığınızdan gelip beyninize dolan bu müziği yapan şu çekik gözlü 19 yaşındaki velet kim oluyor da bu her şeyi bilen otoriteyi şaşırtıyordur? Hadi canım sen de… Hiç tartışmaya bile gerek yok. “Matt Heafy is a fag”.

Şimdi, sadık yardımcımız yağlı meşe odunu desteğiyle ortadan ikiye kırıp çöpe attığımız bu ibişleri bir kenara bırakıp, olayın üç haneli IQ içeren kısmına geçelim. Trivium, daha “Ascendancy” albümünü ilk dinleyişimle birlikte söylediğim gibi, çok ama çok büyük, dev bir grup olacak. Bunu en baştan gönül rahatlığıyla söylüyorum ve bu konuda haklı çıkacağıma dair içimde en ufak bir kuşku yok. Tıpkı, daha “Clayman” bile ortada yokken “In Flames dünyanın en büyük gruplarından biri olacak” demiş olduğum gibi (“ben metali çözdüm hoca”).

Peki nedir böyle düşünmemi sağlayanlar? İlk olarak grup yaşından beklenmeyecek büyüklükte yeteneklere sahip. Grubun her üyesi, daha yirmili yaşlarının başlarında olmasına rağmen kusursuz çalıyor ve önlerindeki uzun yıllar da düşünüldüğünde, grubun nerelere geleceğine hep birlikte tanık olacağız. Bunun dışında grup zamandaşı ve türdeş olarak anıldığı gruplara oranla beklenmeyecek bir profesyonelliğe sahip. Takip edenlerin bildiği gibi, grup “Ascendancy” albümünü çıkardıktan sonra, kimilerince yapmacıklıkla suçlanan bir seksenler imajına büründü. Bu, grubu yeni nesil bebeler olarak gören günümüzün olgun dinleyicileri için olumlu bir puandı. “Hadi canım, onlar seksenleri imaj için kullanıyorlar” diyenlere, bir de şu an yorumladığım albümü dinlemelerini öneririm. Bunun dışında grup tam bir hit fabrikası. 20 yaşına yeni basan Japon çocuğu Matt Heafy ve 23 yaşındaki gitarist Corey Beaulieu’nün “bu adamlar herhalde on yıldan fazladır müzik yapıyorlar” dedirten besteleri, çok akıllıca yazılmış nakaratları ve en önemlisi de “Ascendancy”den bu yana katlanırcasına geliştirdikleri müzisyenlikleri, bu adamların yaşına bakmaksızın onlara saygı duyulmasını gerektiren özelliklerinden bazıları. Grubun büyüyeceğine dair düşüncelerimin ikinci ayağı, grubun nakaratlarıyla genç yaştaki sayısız dinleyiciyi bağlayan “Ascendancy” gibi bir albümün ardından, tümüyle farklı bir yöne saparak benim diyen grubun yapamayacağı güçte bir performans sergilemiş olması. Eğer grup örneğin bir Soilwork’ün ya da Children Of Bodom’un yaptığı gibi tutan bir formülü devam ettirseydi, derdim ki “tamam, bu adamların olayı da bu. Benzer şarkılarla yıllarca devam edecek, belki çok satacak ama albümden albüme düşen bir heyecana sebep olacaklar.” Ama durum bu varsayımın yakınından bile geçmiyor. Evet grup hala hem dinlemesi, hem de eşlik etmesi çok zevkli, şeker gibi nakaratlar yazıyor. Ama bu nakaratlara gelene kadar şarkılar zaten özlerinde hayvan gibi sağlam yapılar barındırıyorlar. Trivium yılda yüzlercesi çıkan sıradan bir metalcore grubu olmadığını, yeni nesil Amerikan metali diye adlandırılan pek çok ünlü grupla aynı dönemde çıkmış olmasına rağmen onlardan binlerce gömlek üstün olduğunu şu albümüyle gösteriyor.

Grup neden dev bir grup olacak; devam ediyoruz. Matt Heafy bu işi yaşından beklenmeyecek düzeyde kurallarına göre oynuyor. Günümüz ile geçmişi çok iyi harmanlıyor ve bunu suni bir göstermelik içinde de yapmıyor. Onun dışında grup görünüm olarak da “genç kız rüyası” olarak anılan çıtırlardan oluşmakta. Grubun iki adet canlı performansına tanık olan bendeniz, Trivium diye kendini parçalayan kız ordularına tanık olduktan sonra, bu grubun sırtının yere gelmeyeceğini anladım. Bir de grubun henüz saldırıda bulunmadığı Japon pazarını düşünün. Japon bir insan olan Heafy, bu pazarda kim bilir nasıl kullanılabilir, sırf bu yolla grup nasıl on binlerce albüm satabilir. Sonuçta grup, yürü ya kulum demeye ihtiyaç bile olmadan kopup gidecek. Aha buraya yazıyorum.

Şimdi albümün müzikal yanına bakalım. “The Crusade”, Heafy’nin “vay anam bu Hetfield değil mi” dedirten bir vokal performansına sahne olan ve her yönüyle “…And Justice For All” dönemi Metallica’sını andıran “Ignition”la açılıyor. Nakaratı hariç taş gibi bir thrash parçası olan “Ignition”, “Ascendancy”nin kolay dinlenirliğinden sonra benzer bir şeyler bekleyenleri daha en baştan şaşırtıyor. “Hmm..” diye düşünüp ikinci parçaya geçiyoruz. Metallica mı dersiniz, Heathen mı dersiniz bilmem ama karşımızda ilk parçadan da daha thrash, ilk parçadan da daha seksenler bir teknik thrash ziyafeti var. Özellikle 1.40’ta bas gitarın öne çıktığı bölümleriyle kuduran parça, gitaristlerin enstrumanlarında ne kadar geliştiklerini gözler önüne seren sololar ve her zamanki gibi gruba binlerce hayran kazandıracak bir nakarat barındırıyor. “Entrance Of The Flagration” yine aynı seksenler thrash’i havasına sahip, özellikle Travis Smith’in (hayır sadece isim benzerliği) üstün davul performansıyla göz doldurduğu bir parça. Sonraki “Anthem (We Are The Fire)” bana Children Of Bodom’un son iki albümdür denediği yarı slow şarkıları (“Angel’s Don’t Cry” ve “Punch Me I Bleed”) hatırlattı. Zaten giriş itibariyle de Sinergy havası aldım ki, şarkı özünde bir power metal/hard rock kırması. İkinci dakikaya girerken gelen olağanüstü solosuyla akıllara kazınan parça, her anıyla bir profesyonellik timsali. Öyle ki, grup sadece konserlerde eşlik edilmesi amacıyla -ki bu mutlaka bir eleştiri konusu olacaktır- tam seksenler tadına sahip popülist bir “oooo oooooooo” bölümü de koymuş.

“Unrepentant” ilk dakikanın sonunda başlayan melodisi ve albümün en güzel anlarından biri olarak gördüğüm köprü bölümüyle ön plana çıkarken, nakaratın son kısımlarında biraz In Flames – Reflect The Storm (köprünün son mısarası) kokusu aldım. Üçüncü dakika başında giren ve Quo Vadis – Day Into Night havaları estiren rifi de bir tebessüm eşliğinde selamlıyorum. “And Sadness Will Sear” ağır girişiyle albümün adrenalin dozunu dengeleyen ve yedi telli gitar kullanıldığından şüphelendiğim ana rifini şarkı boyu devam ettiren vasat üstü bir parçayken, sonrasındaki “Becoming The Dragon” daha bir Iced Earth tandanslı, klasik bir heavy metal parçası. Bu şarkının verse kısmı, gitar tonunun da etkisiyle bana Zimmer’s Hole’un “Legion Of Flames” albümünü hatırlattı. 1.20 dolaylarında afyonu patlayan parça, yer yer Annihilator’ı, yer yer de Nevermore’u hatırlatan groovy bölümleriyle göz dolduruyor ve sonlarına doğru giren nefis bir bas gitar solosuyla sona eriyor.

Geldik bir sonraki seksenler ve nostalji köşesine. Megadeth/Anthrax/Metallica/Slayer/Exodus kırması bir açılış yapan ve nakarat dışında bu seksenler havasını sonuna kadar koruyan “To The Rats”, deneyim kokan nakaratıyla (özellikle efektli tekrarlar) bir kez daha bizi şaşkınlığa sürüklüyor. “This World Can’t Tear Us Apart” bir önceki albümdeki “Dying In Your Arms”a kardeş gibi gelen bir melodik power ballad özelliği sergiliyor. Muhtemel bir ikici/üçüncü/dördüncü klip adayı. Özellikle 1.35’de giren nefis rif ve arkasından gelen öküz gibi soloyla pes dediren şarkı, nakaratın öne çıkarıldığını hissettirircesine bu bölümlere abanıyor ve geyik nakarat sözleriyle de bahsettiğim genç kız ordusunu azdırmaya yetecek gibi duruyor. Sırada favorilerimden olan ve girişiyle kopartan “Thread The Floods” var. Son dönem Arch Enemy ile seksenler Metallica’sının bir karışımı gibi olan parçanın, dehşet bir nakaratı var. 1.24’te giren nakarat, tek kelimeyle baş döndürücü. Kanımca bu parça Trivium’un ne derece benzersiz bir grup olduğunun da en bariz örneği. 1.50 civarı başlayan solonun 2.30’daki verse’e nasıl bağlandığına hayran olmamak elde değil. “Contempt Breeds Contamination”, ilk elli beş saniyesiyle sanki Nevermore – This Godless Endeavor’dan fırlamış bir şarkı dinlediğinizi sanmanıza yol açıyor (tabii vokaller hariç). Yedi telli gitarın öküz gibi sound’u ve parmak kıran yırtıcı riflerle başlayan şarkı her zaman olduğu gibi pamuk kıvamlı nakarata bağlanıyor.

Bir sonraki “The Rising” yeni neslin alışık olmadığı kadar old school tadlar barındıran bir hard rock parçası. Guns’n Roses’tan tutun, Bon Jovi, Poison, Dokken, Saigon Kick, hepsi burada. Seyirciye seslenen vasat nakaratını tekrar tekrar kulağımıza sokan parça, son ve en büyük şok öncesinde bir tampon vazifesi görüyor. Şimdi gelelim bu son darbeye. Albümün kapanışını, sekiz dakika üstü süresiyle “The Crusade” yapıyor. Ne demeliyim bilmiyorum. Enstrümantal bir parça olan “The Crusade”, Arch Enemy ve Dream Theater gibi gitar sihirbazlarını unutturan, “biz buyuz, biz birlikte anıldığımız tüm o gruplardan farklıyız” diye bas bas bağıran enfes bir gövde gösterisi. Progresif metalden thrash’e, power metalden hard rock’a tam bir müzik ziyafeti olan şarkı, her anıyla bir “yumruğu masaya vurma” alegorisi. Bu parçayı dinlerken “ben Trivium mu dinliyorum?” düşüncesine kapılacak binlerce insan olacağına o kadar eminim ki. Albümü henüz dinlemediyseniz, emin olun ki siz de bu kişilerden birisiniz. Hiç kaçışı yok. Dinleyin hak vereceksiniz. Bu parçayla anlıyoruz ki, Trivium günümüz metali adına altın gibi parlayan bir değer. Yaş ortalaması 21 olan bir grup daha üçüncü albümünden bunları yapıyorsa, 2015’lerde neler duyacağız, sabırsızlanmadan edemiyorum.

Açıkçası, dünyanın en güçlü gruplarından birine doğru uzanan yoldaki en sert adımlardan birine tanık olduğumuza inanıyorum. Metal aşkıyla yandıkları ayan beyan ortada olan bu dört gencin yarattığı böylesi hayvan bir albümü, sadece melodik nakaratları yüzünden küçümseyeceklere acil şifalar diliyor, açık fikirlilik, at gözlüğü, yobazlık gibi kavramlara hiç girmeden, “The Crusade”i taş gibi bir metal albümü dinlemek isteyen herkese öneriyorum. Böylesi bir yoruma daha yüksek puan yakışmaz mıydı diyenler olabilir. Ama sabırlı olun. Daha göreceğimiz çok şey var.

7/10
Albümün okur notu: 12345678910 (8.09/10, Toplam oy: 125)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2006
Şirket
Roadrunner
Şarkılar
01. Ignition
02. Detonation
03. Entrance Of The Conflagration
04. Anthem (We Are The Fire)
05. Unrepentant
06. And Sadness Will Sear
07. Becoming The Dragon
08. To The Rats
09. This World Can't Tear Us Apart
10. Tread The Floods
11. Contempt Breeds Contamination
12. The Rising
13. The Crusade
  Yorum alanı

“TRIVIUM – The Crusade” yazısına 5 yorum var

  1. Kyuzou says:

    ewet demekten başka bişe bulamadım !D

  2. Guinan says:

    Taş gibi bir albüm hakikaten. Cayır cayır thrash kokuyor… Olgunluk çağlarına ulaştıkları zaman neler olur kim bilir :)

    Mustafa Sakallı

    Ulan ne yapsak acaba ? kafasından kurtulduklarında müthiş bir şeyler çıkıcak bunlardan ama bakalım.

  3. Chuck Reis says:

    albümün açılış şarkısı ignition’ı dinlediğim zaman ”oha stüdyoya james hetfield girmiş” demiştim. vokaller feci derecede james taklidi ama bu benim hoşuma gidiyor. sonuçta taklit ettiği adam benim ilahlarımdan biri :D

  4. Raddor says:

    Metallica’nın en underrated albümü. Ignition da en underrated parçası.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.